Avlayarak ve toplayarak yaşayan toplumlar son yıllarda ilgimi çeken konuların başında geliyor.
Bunlara antropolojide “ilkel toplumlar” adı veriliyor.
Bu konuda daha fazla şey öğrendikçe şu karara varıyorum ki esas ilkel olan bizler, yani modern dünyada yaşayanlarız.
Onlar daha şenlikli ve mutlu ve tasadan uzak bir hayat yaşıyorlardı. Daha özgür ve hatta sağlıklıydılar, çünkü daha iyi besleniyorlardı ve cinsel açlık çekmiyorlardı. En iyi yaptıklarından biri ise bizim en kötü yaptığımız şeydi: çocuk büyütmek.
Bugün acaba sorunlu çocuğu olmayan aile var mı?
Kalkınma ve modernleşme denilen sürecin en önemli sonuçlarından biri, geleneksel aile yapısının bozulması oldu.
Dünyanın birçok ülkesinde aileyi geçindirmek için ebeveynlerin her ikisi de çalışmak zorundadır. Günün neredeyse tamamını evden uzakta geçiren anne babalar bitkin eve dönüyorlar. Çocuklarına yeterli şefkat ve özeni gösteremiyorlar.
Doğum ile ilkokul arasındaki dönemde çocuğun en çok ihtiyacı olan şey anne kucağı, sevilmek, güven kazanmak, oynamaktır. Bunlardan mahrum büyüyen çocuk sağlam kişilikli değil, sorunlu bir yetişkin olur.
“Çocuk adamın babasıdır,” derler. Demek istedikleri çocukluğunun nasıl geçtiğinin yetişkin kişinin karakterinin oluşumunda büyük öneme sahip olduğudur.
1950’lerde Kongo’daki pigmelerle üç yıl yaşayan İngiliz antropolog Colin M. Turbull’un (1924-1994) kitabından* öğrendiklerim:
Ormanda, nehir kenarında, dallardan ve yapraklardan yapılmış kulübelerde yaşayan pigmelerin çocukları kabiledeki herkesi anne baba veya nine dede olarak bilir. Anne babasına özel bir sevgisi vardır, ama ağladığında onu en yakınındaki pigme teselli eder, iyi bir şey yaptığında ödüllendirir, yaramazlık yaparsa cezalandırır. Çocuk küçük yaşta bilir ki herkesin çocuğudur ve hepsi de ormanın çocuğu.
Çocukların, kampın biraz ötesinde oyun yerleri vardır. Oradan nehrin havuz yaptığı sığ suda istedikleri kadar yüzerler. Dallara bağlanıp sarkıtılan sarmaşıklarda Tarzanlık yaparlar. Küçükler neredeyse yürümeye başlamadan bu sarmaşıklara tırmanmayı öğrenir.
En sevilen oyunlardan biri, genç bir ağacın üst dallarına tepesi eğilinceye kadar tırmanmak, zemine değince hep birlikte yere zıplamaktır. Atlayamayanlar diğerlerinin kahkahaları arasında dikleşen ağacın tepesinde kalır.
Babalar oğlan çocuklarına yay ve ucu küt ok verip okçuluğa başlatır. Kız çocukları annelerinden sepet örmeyi öğrenir.
“Çocuklar için hayat sağlıklı dayak damlalarıyla karışık bitmeyen bir gülüp oynamadır,” diye yazdı Turnbull. “Gün gelir yetişkin olurlar, oynadıkları oyunlar oyun olmaktan çıkar, ciddi olur. Artık avlanan gerçek hayvanlardır, ağaçlara kovanlardan bal çalmak için tırmanılır ve sarmaşıklarda yapılan akrobasi, bir yabani hayvandan kaçmak veya ava yaklaşmak içindir. Bu o kadar tedrici olur ki yetişkin olan çocuklar bunu neredeyse fark etmez, çünkü mağrur ve ünlü avcılar oldukları zaman bile hayatları kahkaha ve eğlence doludur.”
* Colin M. Turnbull /The Forest People.
Çalışan annelerin çocuklarının hepsi sorunlu oluyor, benim kızım da dahil; hırçın, mutsuz ve sorumsuz bir çocuk. Suç onun değil tabi ki şartları daha iyi olsun diye çalışırken, psikolojilerini yıkıyoruz. Sonraki kazandıklarımız da düzeltmiyor hiç bir şeyi:))) ilkel yaşamak daha güzel tabiki ama biz oraya gitsek eğiteceğiz diye onların dengesini de bozarız:))) teşekkürler sayın M.Münir.