KKTC’de bazı kişi, kuruluş ve siyasiler, Birleşmiş Milletler kararları uyarınca devletimizin tanınmasının mümkün olmadığını, bu nedenle de bize dayatılan federal-birleşmeye odaklanmamızı savunmaktadır.
Fakat gerçekte Kıbrıs sorununun çözümsüz kalmasının başlıca nedeni BM Güvenlik Konseyinin Rum yönetimini meşru hükümet sayan 4 Mart 1964 kararıdır. Bazı yabancı diplomatlar bile bu kararın hukuki temellere dayanmadığını, siyasi mülahazalarla alındığını kabul etmektedir. Kıbrıs Türk halkının yalnızlığını başlatan, uluslararası muhatap olarak kabul edilmekten alıkoyan, Türkiye’nin müdahale hakkını açıkça ortadan kaldırmadığı gerekçesiyle onaylaması ciddi bir stratejik hatanın sonucudur. (Kaynak: Soyalp Tamçelik,BM Güvenlik Konseyinin Kıbrıs’la aldığı bazı kararların özellikleri ve analitik değerlendirmesi)
Böyle, hukuk dışı, dayanaksız, bizi yok sayan ve Rum yanlısı karar çıkaran Birleşmiş Milletlerden, hala daha medet ummak halkımızın çıkarına mı?
BM’nin dayattığı birleşme zeminindeki müzakerelerden 53 yılda sonuç alınamamasına rağmen, hala daha ayni kulvarda Rum’la görüşmemizin savunulması yanlış değil mi?
Sırf BM dayattığı gerekçesi ile birleşik- federal çözümün tek çıkış yolu gösterilmesi,
büyük fedakarlıklarla kurulan kendi devletimizden vazgeçmemiz ve Rumların daha fazla söz hakkına sahip olacağı ortak yönetimi kabul etmemiz çıkarımıza olabilir mi?
BM’nin gerçekte 5 emperyalist devletin güdümünde olduğu ve sadece onların çıkarları doğrultusunda kararlar ürettiği inkar edilebilir mi?
Birleşmiş Milletler kararlarının sadece tavsiye niteliğinde olduğu ve İsrail örneğinde olduğu gibi kararlarına uymayanlara hiçbir şey yapılmadığı bilinmiyor mu?
Rumların geçmişten günümüze hazırlanan tüm çözüm planlarını kabul etmelerini önleyen, BM Güvenlik Konseyinin sadece Rumları temsil eden Rum yönetimini yasal Kıbrıs Cumhuriyeti tanıması kararı değil mi?
En son idam fermanız niteliğine olan Guterres önerileri çerçevesinde bir anlaşmaya bile razı olmamalarının nedeni, tek başlarına 1960 Cumhuriyeti olarak tanınmaları değil mi?
Rum-Yunan ve emperyalist çıkarlarını ön planda tutan BM kararlarını kuran ayeti gibi değişmez göstermek ve devletimizin tanınmasına karşı çıkmak halkımızın çıkarına olabilir mi?
Rum tarafının müzakerelerde dayattığı koşulların federasyon zemininde bir çözümden yana olmadıklarını açık bir şekilde ortaya koymuyor mu?
Seçimden sonra Guterres çerçevesi zemininde sağlanacak bir çözümün 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ortaklığının bile oldukça gerisinde olduğu inkar edilebilir mi?
Haçlı seferleri zihniyeti ile hareket eden 5 emperyalist devletin güdümünde olan BM istedi gerekçesi ile birleşik federal çözüme saplanıp kalmak bize biçilen kefeni giymeye razı olmak değil mi?
Bize dayatılan birleşme-federasyon yerine, varlığımızı sürdürmemizi garanti altına alabilecek, devletimize sahip çıkmamız ve onu tanıtmamız daha mantıklı bir seçenek değil mi?
Yabancıların hele asırlardan beri Türk düşmanı olduğu tescillenen batılıların, varlığımızı sürdürmemizi sağlayabilecek bir çözüm yapılmasında, bize yardımcı olacaklarını düşünmek saflık olmaz mı?
Tek dayanağımız ve can damarımız gibi olan anavatanımızın yapıcı, samimi uyarılarını bile sorgulayıp, dik duruş safsatası ile karşı çıkanların, bize düşmanca davranan emperyalistlerin dayattığı birleşik-federal çözümü savunması nasıl açıklanabilir?
Türk halkı olarak bize dayatılan Birleşme ve federasyon aldatmacası altında Rum’un başat olacağı yönetime yamalanmaya boyun eğmek yerine, BM’nin haksızca ve dayanaksızca çıkardığı 1964 kararının değişmesini sağlayacak adımlar atmamız daha mantıklı olmaz mı?