Türkiye’de ekonomi politikalarında tam bir “u dönüşü” yaşanıyor. Artık kimse “Türkiye ekonomi modelinden” veya “enflasyon ile kalkınmadan” söz etmiyor. Yeni dönemde ekonominin başına getirilen Mehmet Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın, sessiz ve sedasız bir şekilde, bilimsel ekonomi yönetimi araçlarını kullanmaya başladıkları gözlemleniyor.
Ekonomi bilimi, insan davranışları ile ilgili bir bilimdir. İnsan davranışları ise kesin olarak öngörülemez ve yönlendirilemez. Bu nedenle Şimşek ve Erkan’ın uygulamalarının arzulanan sonuçları vereceğine de kesin gözüyle bakılamaz. Kaldı ki Türkiye’deki sistem içinde etkilerinin sınırlı olacağına dair ciddi kuşkular vardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu “teknisyenlere” işi teslim ettiğini belirtirken “kabullenme” ifadesini kullanmıştı. Onların faiz ile ilgili alacağı kararları kabullenmişmiş… “Anlamadım ama kabullendim” demek istiyordu sanırım… Buna karşılık pek çok ekonomist ve siyasetçi, yol haritasının güven verecek şekilde açıklanmamış ve desteklenmemiş olmasının yarattığı belirsizlik nedeniyle yeni politikanın etkili bir şekilde uygulanamayacağını vurguluyorlar.
Bunlar Türkiye ile ilgili tartışmalar… Bizi çok yakından ilgilendirse bile bizim etki alanımızda olmayan konular…
Buna karşın bizim bu süreçten çıkarmamız gereken dersler de yok değildir. Bunların en önemlisi, bilimin gösterdiği yoldan ayrılanı eninde sonunda kurtların kapacağıdır. Bilimin gösterdiği yolu bulmak bile önemli zorluklar içerirken bu yolu aramayı boş verip kendinizce uydurduğunuz yollara sapmak, bugün Türkiye’de yaşanan türden sonuçlara kendi kendinizi mahkum etmek demektir.
Örneğin et sorunu… Kuzey Kıbrıs’taki et üretiminin tüketimi karşılamadığı bilinirken et arzını artırma yollarını kullanmamak dar gelirli aileleri ezmekte, turizm ürününü pahalılaştırmakta, yurtdışından gelerek Kuzey Kıbrıs’ta yaşamayı tercih edenleri bezdirmektedir.
Örneğin elektrik sorunu… Elektrik üretimi ve dağıtımı ile ilgili bilimsel gelişmeleri takip etmek yerine, bu sorunu çalışanları koruma odaklı olarak ele almak, sonuçta ne çalışanlara, ne de tüketicilere yarayacaktır!
Yakın geçmişte yaptığımız bütün tartışmalar, hiçbir veriye dayanmayan, kitlelerin önyargılarını kullanarak politik çıkar elde etme odaklı tartışmalar olmuştur. Elbette KKTC halkı bunun bedeli ödemektedir ve ödemeye devam edecektir. Pahalılık artacak, alt yapı çökecek, eğitim ve sağlık servisleri hizmet üretemez hale gelecektir.
“Zaten öyle değil mi?” diyebilirsiniz tabii… Buna karşılık “Merak etmeyin bunun daha kötüsünü de göreceğiz” demek isterim doğrusu.
Dilerim zaman beni haksız çıkarır!
Dünün en önemli haberi, Galatasaray Spor Kulübü’nün sponsorluk sözleşmesinde, bedel artışının hesaplanmasında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ile Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) verilerinin ortalamasının kullanılacağının açıklanması oldu. Bilimsellikten sapmanın böyle bir etkisi de var işte: Güvenilmez olmak!