banner564

Bilenler konuşmalı

   Ticaret Odası Başkanı Fikri Toros, en sonunda konuşmaya başladı...
   Kamudaki şişkinliği ve bütçede yüzde 85’lik payın cari giderlere ayrılmasını gündeme getirerek, böylesi bir yapı ile yatırım yapılamayacağını vurguladı...
   Aslında, Ticaret Odası’nın geçmiş yönetimleri yıllar öncesinden ayağa kalmalı ve siyasilerin yanlışlarına güçlü bir şekilde “dur” demeliydi...
   Ülkenin bir zamanlar en güçlü kuruluşu olan Ticaret Odası ne yazık ki ‘tahmin edebileceğimiz’ sebeplerden dolayı, en güçsüz örgütlerinden biri haline geldi...
   Kaleyi boş bırakırsanız, elbette gol yiyeceksiniz...
   Ticaret Odası’nın geçmiş yönetimleri, kendi ‘özel konumlarını’ korumak, kollamak ve yüceltmek amacıyla en kritik olaylarda dahi sert tepki göstermedi...
   Yanlışları önleyecek girişimler yapmadı...
   Üyelerini de yanına alarak ‘memur devleti’ anlayılşını engelleyici eylemler gerçekleştirmedi...
   Sonuçta meydanı boş bulan siyasiler, ülkeyi çıkmaza sürükleyen bir anlayışı bugünlere kadar taşıdı...
   Ticaret Odası’nın şimdiki başkanı, yüzde 85’ini cari harcamaların oluşturduğu bir bütçe ile yol, park, bahçe yatırımı dahi yapılamayacağına dikkat çekti ve yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyulduğunu belirtti...
Yabancı niye gelsin
   Aslında siyasilerimiz de özellikle Türkiye’ye gittikleri zaman yatırımcılara etrafı yaldızlı sözlerle ‘yatırım çağrısı’ yapıyorlar...
   Allaha şükür ki; büyük bir kısmı bu yaldızlı sözlere aldanmıyor...
   Ama arada bir, ya da iki kuruluş aldanıp geliyor ve incelemelerde bulunuyor...
   Havanın güzelliğine, insanların sıcaklığına, mesafelerin yakınlığına bakarak yatırım kararı alıyor...
   Ondan sonra da paçası tutuşuyor...
   Üç kuruşluk teşvik alıyorsa, 330 kuruş da zarar etmeye başlıyor...
   Bunu özetlemeye kalkarsak; bir insanın bilmeyerek batağa sürüklenmesi olarak tarif edebiliriz...
   Yatırımcıyı teşvik etmek bir tarafa; yatırımcının cebinde ne varsa yok etme anlayışı devam ettiği sürece, bu tür çağrıların havada kalacağı bilinmelidir...
   Güney Kıbrıs, kısa bir süre öncesine kadar ülkeye 300 bin Euro getirenlere otomatik ‘AB vatandaşlığı’ veriyordu...
   Son zamanlarda bu rakam yükselmiş olabilir...
   Burada vurgulamak istediğim, değişik bir teşvik düşüncesinin uygulanmasıdır...
   AB vatandaşlığı; özellikle Avrupa ülkeleri ile ticaret yapmak isteyen Rus, Çin ve Arap yatırımcılar için müthiş bir avatandajdır...
   Kuzey Kıbrıs ise, Türkiye’den başka hiçbir ülkenin tanımadığı bir yerdir...
   Buna karşın yatırımcılara benzeri bir avantaj sunmuyor...
   Bakanlar Kurulu kararı ile bazı ünlü kişilere vatandaşlık verildiği zaman ise kıyamet koparılıyor...
   Sanki tüm dağlar ve denizler o şahsa hediye edilmiş gibi anlamsız bir tepki oluşturuluyor...
  
Yerliler de sürünüyor
   Yabancı yatırımcılardan vazgeçtim...
   Dün BRT’de bir programa katılan Turizm Müsteşarı’nın 2025 yılına yönelik, yani 10 yıllık bir plan ve programdan söz etttiğini hayretler içinde dinledim...
   Eski bir Başbakan’ın ‘yarın ne olacağını bilmiyorum’ şeklindeki sözleri aklıma geldi...
   Başbakan, yarının ne olacağını bilmiyorsa, Turizm Müsteşarı 10 yıllık bir programdan nasıl söz edebilir?..
   Diyelim ki bir bildiği vardır...
   Önümüzdeki 10 yıllık sürede 5 yıldızlı otellerin değil, 3 ve 4 yıldızlı otellerin teşvik edilmesi gerektiğini ima ederek şöyle diyor:
   “Bu ülkede mevcut yatak kapasitesinin yüzde 60’ı 5 yıldızlı otellere ait ve dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi bir dengesizlik yoktur...” 
  Öyleyse?..
   Bundan böyle küçük oteller teşvik edilmeli...
   Peki bu otellerde kimler konaklayacak?..
   Türk turistler mi?..
   Antalya, Bodrum ve Marmaris’teki delux otelleri bırakıp, Kıbrıs’ın  3 yıldızlı oteline veya bungalova  mı gelecekler?..
   Niçin?..
   Güneş ve deniz için mi?..
   Bunlar Antalya’da da var...
   Peki onlara ne sunacağız?..
   Mağaralarımız, hayvanat bahçelerimiz, şelalelerimiz mi var?..
   Öyleyse hedef Türkler değil, yabancılar mı?..
   Avusturya, Almanya, Finlandiya, Norveç, Kahire, Tahran, Milano mu?..
   Hayırlısı olsun...
   İnsanların buraya gelmek için can attıklarını düşünelim...
   Hangi uçakla ve nasıl gelecekler?..
   Milano’dan sabah hareket eden bir adamın, akşam saatlerinde Ercan’a gelşmesi için ona sunacağımız ne vardır?..
   Vergisiz altın ve pırlanta mı satacağız?..
   Gümrüksüz elektronik eşya mı?..
   
Biz kendimizi ne zannediyoruz?
   Bir zamanlar ‘özel ilgi turizmini’ en çok savunan insandım...
   O dönemde Kuzey Kıbrıs’ı pazarlayan İngiltere’deki Tur Operatörleri ‘Unspoilt North Cyprus’ sloganını kullanıyorlardı...
   Betonlaşma hareketi sonrasında ‘dava edilmemek için’ bundan vazgeçtiler...
   Dağların oyulduğu, ormanların ve dere yataklarının  betonlaştığı, zeytin ve harnup ağaçlarının neredeyse yok edildiği bir ülkede ‘özel  ilgi turizmi’ nasıl geliştirilecek?..
   Karpaz’a götürüp, çörek ve pastelli mi satacağız onlara?..
   Hayal görmeyelim...
   Bu ülkede 5 yıldızlı oteller olmasaydı, bir hafta içinde Ercan’a 265 uçak inmezdi...
   Yine bir hafta içinde 27 bin turist görmek hayal olurdu...
    Londra’ya gittiğinizde 3 yıldızlı otellerde konaklayabilirsiniz...
   Çünkü ilginizi çeken Madame Tussauds müzesi var, Big Ben, Hyde Park, dünyanın önde gelen Oxford Shopping Centre, Piccadily Circus, London Zoo var...
   Konakladığınız yerden, buralara yer altı trenleri ve otobüslerle çok düşük fiyatlarla gidebilirsiniz...
   Kuzey Kıbrıs’a gelenleri, Girne Kalesi ve Bellapais Manastırı dışında götüreceğimiz bir yer var mıdır?..
   Türk turistler buraya ‘casinolar’ için geliyor...
   Yabancıları getirmek için de projelerin geliştirilmesi gereklidir...
   Ne var ki; yabancılar temiz çevre, aktarmasız ulaşım ister...
   Bunlar olmadan 3 ve 4 yıldızlı otel yatırımlarını teşvik ederseniz, diğerleri gibi yenileri de bilemediniz 2-3 yıl içinde kapısına kilit vurur, kiracı aramaya başlar...
   Girne civarını dolaşırsanız, gerçek durumu çok daha iyi görebilirsiniz...
YORUM EKLE

banner608

banner473