BM Genel Sekreteri’nin siyasi işlerden sorumlu yardımcısı Rosemary DiCarlo, bölgemizde yaptığı temasları tamamlamış olmalıdır; şimdi nerededir, bilmiyoruz! Taraflar ne konuşmak istediklerini bilmedikleri için onlara konuşacakları bir gündem yaratmak BM diplomatlarına kaldı. DiCarlo da esas olarak Mart ayında BM’nin Avrupa’daki merkezinde beşli olarak yapılacak Kıbrıs sorunu konulu toplantının gündemini hazırlamaya çalışıyordu.
Gündemi belirleyebildi mi; bilmiyoruz! Açık olan tek gerçeklik, belirsizliktir! Belirsizlik Kıbrıs Rum tarafında endişe yaratıyormuş… Rumlar, Mart ayındaki bu toplantıdan sonra neler olabileceğini bilememenin endişesi yaşanıyorlar…
Bu gibi belirsizlikleri karşılamanın en kolay yolu, kabuğuna çekilip beklemektir. Kartı olan oynasın da görelim! Rumlar buna alışkın değilse bile biz alışkınız… Onlar suçlanmaya da alışmadılar ama biz ona da alışkınız!
Kaldı ki bugünkü siyasi ortamda büyük ölçüde belirli olan bir gelecek düşünebilmek hiç de kolay değildir. Ortadoğu’daki gelişmelerin ne olacağını öngörebiliyor muyuz? Yarın İran’a karşı büyük bir askeri harekatın başlamayacağının ne gibi bir güvencesi olabilir? İran’ın buna nasıl yanıt vereceğini bilebilen var mı?
Amerika ile Rusya, Ukrayna konusunda anlaşmak için anlaştılar ama Zelensky kendince temaslar ve girişimler yapmaya devam ediyor. Bugün Ankara’da Erdoğan ile ne konuşacağını tahmin etmek bile imkansızdır.
Üstelik hem Kıbrıs Rum tarafı hem de Türkiye hükümeti bölgemizde artan belirsizlikten ve risklerden rol çıkarmaya, kazanç elde etmeye çalışıyorlar.
Rum tarafı, bölgedeki askeri harekatlar için ihtiyaç duyulabilecek karasal üsleri sağlama konusunda gönüllü ve hatta gayretli oldu. ABD’yi de adaya iyice yerleştirmiş oldu. Buna karşın ne elde etmeyi planlıyorlar zaman gösterecek.
Türkiye, Şam’ı ele geçiren cihatçılarla olan iyi ilişkilerini devletler düzeyine çıkararak bölgedeki etkisini artırmak; Suriye’deki Kürt halkının özerk bir yönetime sahip olmasını önlerken, Batılı devletler nezdinde de güç sahibi olmak için çalışıyor. Bu avantaja karşılık ABD Başkanı Trump’ın öngörülemez tutumu ve beklentileri, Türkiye hükümetini de zorlayacak gibi görünüyor.
Bu durumda Kıbrıs’ta ne olabileceğini öngörmek hiç de kolay olmasa gerek…
Trump, “Kıbrıs’ı bana bırakın. Orası hem üs hem de ticari merkez olmaya uygun ve yeterince büyük” derse ne yapacağız? “Benim olmazsa batırırım” bile diyebilir!
Altımızdaki magma bile istikrarsızlaştı zaten; yüzeye çıkmak için zorluyor da zorluyor. Santorini ilk sırada ama sıra bize de gelebilir.
Böyle bir durumda Kıbrıs sorununda “belirsizlik” olmaması mümkün mü?
Bildiğimiz tek şey tam da budur zaten: Her şey belirsizdir ve hiçbir şey bilmiyoruz!
Rumlar görüşme sonrasını tahmin edemedikleri için endişeliymişler. Zamanla alışacaklar sanıyorum; biz yıllardan beri öyle yaşıyoruz!