Coğrafyamızda yaşanan bir hayal kırıklığı daha… KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası ve daha birçok kesim Mont Pelerin zirvesinin hayal kırıklığı ile sonuçlandığını açıkladılar.
İnsani bir duygu olan hayal kırıklığını niye yaşar insan? Çünkü hayaller genellikle kişilerin kendileri ile ilgilidir. Herkes küçük veya büyük hayaller kurar ve o hayallerin peşinden gider, kurduğu hayallerin gerçekleşmesini ister. Hayal kurmak bedelsizdir ve sınırlarını da kişi kendi belirler. Fakat kurulan hayallerle birlikte harcanan çabaların sonuçsuz kalması sonucunda da hayal kırıklığı yaşanır. Yaşanan insani bir duygu halidir hayal kırıklığı.
Hayal kırıklığı genellikle geçici bir duygudur. Ancak hayal kırıklığından kurtulma süreci kişiden kişiye değişir. Hatta bazı durumlarda hayal kırıklığı daha kötüye giderek depresyona dönüşebilir. İyimser kişiler hayal kırıklığından daha çabuk kurtulmaktadırlar.
1974’ten günümüze 42 yıllık zaman dilimi içerisinde, KKTC’de dört kişi Cumhurbaşkanlığı görevine getirildi. Kıbrıs Türk Toplumu, Cumhurbaşkanlığı görevine iki kez sağ görüşlü, iki kez de sol görüşlü kişileri uygun görmüştür. Cumhurbaşkanlığı sağ görüşten birine teslim edildiğinde, sol görüşte olanlar tarafından uzlaşmaz olarak tanımlandı. Cumhurbaşkanlığı sol görüşten birine teslim edildiği zaman ise sağ görüşte olanlar memleket elden gidiyor diye veryansın ettiler. 42 yıllık zaman dilimi içerisinde yürütülen iki toplumlu görüşmelerde, Kıbrıs Türk heyetine sağcılar solcuları, solcular da sağcıları dahil etmediklerinden ve de iç politikaya oynadıklarında, çözümsüzlük hallerinde hep birbirlerini suçladılar. Aynen şimdi olduğu gibi…
Gelinen noktada çözümsüzlük madalyonun bir yüzü iken diğer yüzünde bakmak gerek… Bence Mont Pelerin sonrası Kıbrıs Türk Toplumunun sağcısı da solcusu da artık sorunun bizde olmadığını anlamış olmalıdır. İki toplumlu görüşme süreci dikkatlice incelendiğinde, Kıbrıs Rum Toplumunun söylemleri değişmiş gibi görünse de aslında emellerinin hiç değişmediği görülecektir. Bu gerçekliğin şu andan itibaren hem sağ hem de sol görüşlü Kıbrıs Türkleri tarafından net bir şekilde tescil edilmiş olması gerekmektedir. Kısacası Kıbrıs çözümsüzlüğünün, empati ile çözülemeyeceğini hep birlikte anlamış olduk. Düşüncem odur ki görüşmeler esas şu saatten sonra başlayacak.
Bir diğer yandan görüşme masasını düşünürken, mahalle bakkallarının duvarında asılı duran bir resim geliyor aklıma hep. Verilmek istenen mesajın en kolay anlaşılır şekilde çizilen resim. Peşin satanının paralarla oynadığı, veresiye verenin ise iflas etmiş halini gösteren resim. Veresiyeci müşterilerle vakit kaybetmek istemeyen bakkalın, kasasının arkasındaki duvarda asılı olurdu bu resim. Burada veresiye veren Kıbrıs Türk Toplumu, peşin veren ise Kıbrıs Rum Toplumu olarak şekilleniyor hayalimde görüşme masası. Kıbrıs Türkleri veresiyeyi veriyor, sonra Kıbrıs Rumları aldığı veresiyeyi bize peşinen satmaya çalışıyor. Bunu bir örneğini 2004 referandumunda hem Rum Toplumu ile hem de Avrupa Birliği ile de yaşadık. Evet, oyumuzu veresiye verdik. Sonrasında Rum Toplumu Annan Planından işine geleni aldı, Avrupa Birliği de verdiği sözleri yerine getirmedi. Bizler verdiğimiz evet oyunu bile savunamadık.
Bugüne kadar harcanan çabaların boşa çıkmasını arzulamıyorum. Fakat şu noktada barışın olabileceğini düşünmüyorum, ancak bir anlaşma halen mümkün. Adada iki toplumlu bir anlaşmanın öncelikle adaya ve bölgeye, daha geniş çapta ise dünya ilişkilerinin düzenlenmesine katkı sağlayacağını düşünüyorum. Kırk iki yıllık süreçte, başta Kıbrıs’taki Başpiskoposluk olmak üzere Rum Toplumunun, Kıbrıs çözümsüzlüğüne katkıları göz ardı edilmemelidir. Bir diğer hayal kırıklığı yaşamamak için hayal kurmadan, dünya gerçekleri ile örtüşen gerçeklerle masaya oturmalıdır Kıbrıs Türk Toplumu. Şu saatten sonra görüşme masasındaki kuralların değişmiş olması dileklerimle Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı ve heyetine başarılar dilerim. Herkese güzel bir hafta dileklerimle, iyi pazarlar…