banner564

Bari özür dileseydin Dimitri

Rum Yönetimi’nin eski başkanı Dimitris Hristofyas, Gazimağusa söyleşilerinin konuğu oldu...

   Kendisini dinlemeye giden Kıbrıslı Türklere yine gerçeklerden uzak şeyler söyledi...

   “Talat ve ben olsaydım Kıbrıs sorununu çözerdim” dedi...

   Çocukluğumuzda bu tür palavra sözlere “kandır çocuğu da taksim istesin” cevabını verirdik...

   Yıllardır kullanmadığım bu sözü Hristofyas’a armağan etmek istiyorum...

   Kendisi 5 yıl süreyle ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin’ Cumhurbaşkanlığını yaptı...

   Koltuğa oturmazdan önce “bana Türk makamlarından sürekli kullanabileceğim bir geçiş belgesi sağlayın” diyordu...

   Neden?..

   Hemen her sabah kuzeye geçip, ‘yoldaşı’ KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile kahve içmek için!..

   Hem kahve içelim, hem de sorununun çözümünü konuşalım...

   Gidiş, gelişlerde artış olsun...

   İki toplum birlikte yaşam için karşılıklı güven duysun...

   Birlikte iş yapsınlar, tavernaya gitsinler...

   İsteyene Yannagi’den Leftigo, ya da Niyazi’den şiş kebap...

   İsteyene Keo, ya da Efes...

  

Sonra nasıl değişiverdi

 

   Bunlar, Başkanlık koltuğuna oturmazdan önceki düşüncelerdi...

   Sonra o koltuğa öyle bir oturdu ki; Makarios’u aratmadı...

   Bırakın her sabah Talat’ı ziyaret etmeyi...

   Birlikte kebap yeme girişimlerini dahi haftalarca reddetti...

   “Ortamın oluşmasını bekliyorum” diyerek zaman tüketti...

   Sonrasında Talat ile müzakere masasında buluşmaya başladı...

   Talat ‘tek devlet, tek egemenlik ve tek vatandaşlığı’ kabul etti...

   Ve Hristofyas’a açıkça şu uyarıyı yaptı:

   “Kabul edebileceklerimi ettim, ama siyasi eşitlikten ve Türkiye’nin garantörlüğünden taviz veremem...”

   Neden?..

   Çünkü bu konuda söz sahibi Ne Talat’tı, ne de Hristofyas...

   Garantör ülkelerin yetkisinde olan bir şey için Kıbrıslı liderlerin konuşma hakkı yoktur...

   Ayrıca Kıbrıslı Türklerin ezici bir çoğunluğu garantörlükten taviz verilmesine şiddetle karşıdır...

 

Hala terör korkusu vardır

 

   İki toplumun yeniden birarada yaşayabileceğini iddia edenler vardır...

   Aslında hemen herkesin içinden geçen budur...

   Ne var ki; birlikte yaşam için karşılıklı güven esastır...

   Barış Harekatı öncesinde EOKA vardı...

   Türk köylerine saldırıyor, öldürüyor, insanları göçe zorluyordu...

   Harekat sonrasdında EOKA’yı tarihe gömdüler...

   Yerine ELAM çıktı...

   1974 öncesinde EOKA’nın arkasında kilise vardı...

   Şimdi ELAM’ın arkasında yine kilise var...

   Ve Hristofyas, kilisenin etkisi altında tarihi bir fırsatı yok ederek, yoldaşı Talat ile ulaşıya varmadı...

 

İki taraflı zarar verdi

 

   Hristofyas, bu tavrı ile kendi toplumuna da yarar sağlamadı...

   Ne çözüm konusunda ilerledi, ne de ekonomide...

   Görevden ayrılırken, arkasında batmış bir ülke bıraktı:..

   Bankaları iflas etmiş, mevduatlar buharlaşmış, binlerce işyeri kapatılmış...

   Genç nüfusun yarısı işsiz...

   Üç kuruşa muhtaç bir duruma gelmişler...

   Ve tüm bu olanlardan sonra, Kıbrıslı Türklerin karşısına çıkarak “ben ve Talat olsaydı Kıbrıs sorununu çözerdik” diyor...

   Bu yalanı tercih etmek yerine, Kıbrıslı Türklerden ‘OHİ’ konusunda özür dileseydi, kendisini bir ölçüde affettirebilirdi...

   Ama bu kadar basit bir cesareti dahi gösteremedi...

 

YORUM EKLE

banner471

banner474