Geçen hafta Atlılar Muratağa’da 1974’te EOKA B çetecilerinin yaptığı katliamda o berbat katliam çukurundan çıkartılan onlarca çocuktan geri kalanlar tek tek mezarlarına defnedildi.
1963’ten başlayıp 1974’e kadar bu adada yaşanan vahşi savaşlarda yaşamını kaybeden ana dili Türkçe ve Yunanca olan insanlarla; Türkiyeli ve Yunanistanlı insanlar da “şehitliklerde” yatmaktadır.
Ancak bilinen şehitlerden başka binlerce Kıbrıslı Türk ve Yunanlı da asker ve sivil kayıp var. Bu kayıpların bir mezarı bile yok. Bu hiçbir insani değere sığmaz. Çünkü insan ölüsünü gömen dünyadaki tek canlıdır. “Human” ifadesi de bundan gelir. İnsan insan olduğundan itibaren ölüsünü yaşadığı tarihsel dönemlerde sahip olduğu inançlar doğrultusunda törenlerle defnediyor.
Kıbrıs’ta ve dünyanın başka yerlerinde savaşlar bütün acımasızlığı ile yaşanırken bir başka vahşet de yaşandı. Bu da sivil veya asker binlerce milyonlarca insanı; silahla, gazla veya bomba ile katletmek… Hangi ana dili konuşursa konuşsun, katliamcılar; yaptıkları vahşet kadar bir büyük günah daha işlediler. Katlettiklerini gözden uzak yerlerde topluca gömüp bu cinayetlerini gizleme yolu tutular.
Ancak insanlık değerleri hep galip geldi. Bu nedenle Nazilerin yaptığı ayrıca Bosnalı Müslümanlara yapılan katliamlar ve dünyanın pek çok yerinde de aynı günah işlendi. Ama tümü gün yüzüne çıktı.
Aynı olay Kıbrıs’ta da yaşandı. Binlerce Kıbrıslı Türk ve Yunanlı sivil asker, kadın, erkek ve çocuk gecenin karanlığında gözden ırak yerlerde katledildi. Onlar, katliamcıların ağızlarından akan vahşet salyaları eşliğinde gömüldüler. Sevdiklerinde ve yaşamdan kopartıldılar. Ama aynı zamanda insan olmanın en temel değerlerinden olan sevdiklerince inançlarına bağlı defin dahi edilemediler.
Bu vahşet uzun zaman bu topraklarda maalesef siyasetin de malzemesi yapıldı, en nihayet 2005 sonrası Sayın Talat’ın Cumhurbaşkanlığı ve CTP’nin büyük ortak olduğu hükümetler döneminde evrensel kurallarla ele alındı. Sayın Gülden Plümer Küçük ve çalışma arkadaşları aynı acıyı yaşayan Kıbrıslı Rumların yetkilileri ve BM ile organize eş güdümlü çalışma ile binlerce kayıp bulunup ailelerinin acıları arasında insanca defnedildi. Bunların artık bir mezarı var. Daha bulunamayanlar var.
Bu çalışmada aynı zamanda iki tarafta da halka ifade edilen yalanlarda ortaya çıktı. Güneyde 1974’te “Türkler” tarafından kaybedildiği ifade edilen onlarca Kıbrıslı Rum’un gerçekte, 1974’ye faşist darbeyi yapan EOKA B ve darbeci Yunanlılar tarafından öldürüldüğü açığa çıktı. Kuzeyde benim gibi futbolculuğuna ve öğretmenliğine hayran, Küçük Kaymaklılı insan ve çocukların idolü olan Hüseyin Ruso’nun şehit olduktan sonra cesedini ile ilgili anlatılan masalların da yalan olduğu ortaya çıktı. Mezarının Tekke Bahçesinde olduğu gün yüzüne çıktı. O ve diğerleri şimdi bilinen ebedi istirahatlarında.
Pek çok kayıp çocuğu arkadaşım ve mücadele yoldaşım oldu. Onların acılarını hep gözledim. İşte Atlılar ve Muratağa’da katledilen o çocukların definleri bana bunları düşündürdü. Evet insan ölüsünü gömen tek canlıdır. Bu onun gelişiminin en önemli özelliğidir. Ama aynı insan, kendi ölüsünü sahip olduğu inançlarla defnetme yüceliğini gösterirken; kendinden farklı olduğuna inandığı başka dini, siyasi inançlara, milliyete, dile, renge ait olduğuna inandığı hemcinslerini de vahşice katledip, ayıbını örtme gayreti ile gizlice gömme vahşetini de içinde taşıyor.
Bundan ötürü ölüsünü gömen insanın içinde var olan yüceliği beslemesi gerekir. Böylece içinde var olan o diğer vahşiyi küçültsün. Bunun için barış, içte sinili duran vahşetin bastırılmasının tek yoludur.
Atlılar, Muratağa
- 28 Aralık 2020, 09:57
- 125
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi