Bir ülkenin yaşanabilir durumda olabilmesi ve kalkınıp uygarlaşabilmesi, öncelikle asayiş ve adalet kuruluşlarının etkin ve başarılı hizmet vermesine bağlıdır.
Can ve mal güvenliği tam olarak sağlanamayan ve adalet olmayan bir ülkede, insanların huzur içinde yaşayabilmesi ve ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilmesi düşünülemez.
Can ve mal güvenliği olmayan bir ülkede yatırım yapılmaz, iş olanakları yaratılmaz, gençler göç eder ve ülke sorunların sarmalında perişan olur.
İşte bu nedenle asayiş ve adalet kuruluşlarına, tüm uygar ülkelerde her şeyden daha fazla önem verilmektedir.
KKTC’de de artık siyasi iktidarlar, öncelikle bu iki hizmetin başarılı düzeyde çalışmasını sağlamalıdır.
Kimseyi kırmak veya kötülemek niyetinde değilim. Fakat ülkemizde geçmişten günümüze iş başına gelen tüm hükümetlerin, herhalde polisin Güvenlik Güçleri Komutanlığı’na ve yargının da ‘Yüksek Adliye Kurumuna’ bağlı olması nedeniyle, bu iki hizmet dalı ile ilgilenmediğini ileri sürmek yanlış olmaz görüşündeyim.
İçinde bulunduğumuz koşullarda, polisin savunma ve güvenlik bakımından askere bağlı olması yadırganamaz. Ancak Güvenlik Kuvvetleri de Başbakanlığa bağlı olduğuna göre, polis başbakanlığa bağlı sayılır. Bu nedenle Başbakanlığın, polisin faaliyetlerinin daha başarılı yürütülebilmesi için, gereken düzenlemeleri yapmalı ve desteği vermelidir.
Ülkemizde nüfusumuza göre çok sayıda yabancı öğrenci ve özellikle de Uzak doğu, Afrika gibi geri kalmış ülkelerden işçi bulunması dikkate alınmalı ve güvenlik konusuna büyük önem verilmelidir. Özellikle polis sayısı, nüfusumuz yanında ülkemizde yaşayan yabancılar da dikkate alınarak belirlenmeli.
Ayrıca emniyet örgütümüzün, araç gereç gereksinimi karşılanmalı ve İngiliz idaresinde ve KC döneminde olduğu gibi, yerleşim yerlerinde, anayollarda, kırsal alanlarda sürekli olarak devriye hizmeti yapması sağlanmalı. Böylece suç işlenmesi caydırılmalıdır.
Öte yandan yargının bağımsız olması, hükümet ile arasında hiçbir bağ bulunmaması anlamında algılanmamalı.
Bilindiği gibi, yargının genel işleyişinin düzenli çalışması, yargıç ve mahkemelere bağlı kamu görevlilerinin işlerini verimli yürütmelerinin sağlanması, yargıçların yetiştirilmesi, görev yerlerinin belirlenmesi, görev yerlerinin değiştirilmesi, görevlerine son verilmesi ve disiplin konuları hakkında karar verme yetkisi ‘Yüksek Adliye Kurulu’na ‘ verilmiştir.
Kuşkusuz, yargının bağımsız olması isabetlidir. Ancak yargının başarılı çalışabilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması için, hükümetin yardımcı olması da kaçınılmazdır.
Yargının bina, personel, yargıç, araç gereç gereksinimlerin karşılanması ve çalışmalarının daha etkin duruma getirilmesi amaçlı yasal düzenlemelerin yapılabilmesi hükümetlerin görevidir.
Kişisel görüşüme göre, KKTC’de bir davanın dosyalanıp hakimim huzuruna sunulması için çok karmaşık, ve çok zaman alıcı bürokratik işlemler yapılmaktadır. Dava yargıcın huzuruna ulaşana dek, adli yaz tatili olmakta, adalet geç tecelli etmekte, davalar birikmekte ve adalet geç tecelli etmektedir.
Vatandaşların şikâyetçi olduğu bir diğer sorun da, bazı avukatların davaları gereksiz yere tehir etmesi ve yıllarca karara bağlanamamasıdır. Bir davanın 10-15 hatta 20 kez tehir edilmesine, kabul edilebilir bir makul gerekçe göstermek mümkün değildir. Adaletin geç tecelli etmemesi için, davaların tehirine makul bir sınırlama getirilmesinin isabetli olacağı görüşündeyim.
Bunun yanında, yargı kararlarının uygulanmasında da önemli sorunlarla karşılaşılmakta ve davayı kazananların hakkını alması, çok uzun zaman almaktadır.