banner564

Apostoli, Yannaki, Maria

Lefkoşa

Çocukluğumda, Yeni Cami Sokağı’nda bizim evden dört beş ev aşağıda, solda, Rum bir aile otururdu. Tek katlı bir evdi. Mahalledeki evlerin çoğu gibi gündüzleri kapısı açık dururdu. Bahçe kapısının arkasında birkaç basamakla inilen küçük bir çimento bahçe görürdüm.


Anne ve baba her sabah meyve ve sebze dolu bir el arabasını iterek gider, akşamüstü aynı arabayı iterek dönerdi. 


Dönüşte arabayı iten annenin yüzündeki müthiş yorgunluk ifadesini unutamam. Elleri arabanın tutacaklarında, küçük ve yavaş adımlarla eve doğru yürürdü. Bazen de bitkin, bezmiş, arabayı kocası iterdi.


Giderken “badades, portakalya” diye bağırırlardı birkaç adımda bir. Dönüşte sessizdiler.


Anne ve baba Lefkoşa’nın sokaklarında bağırarak mallarını satmaya çalışırken biz sokakta çocuklarıyla oynardık. Apostoli uzun boylu ve zayıf ve benden biraz büyüktü. Yannaki kısa boylu ama tıknaz ve güçlü idi ve benden biraz küçüktü. Maria hepsinin küçüğü idi ve kız olduğu için sokağa çıkıp erkeklerle oynamazdı.


Onlar Rum okullarına gidiyordu, biz Türk okullarına. Okuldan sonra sokağa döküldüğümüzde Yannaki ve Apostoli de çoğu zaman orada olurdu. İyi Türkçe konuşurlardı.


Tarih ve coğrafya bilmiyorduk o yaşlarda. Hepimiz oradaydık işte. Bizim orada olmamız ne kadar doğalsa onların da orada olması o kadar doğaldı. Aynı keçinin derisindeki kıllar gibiydik. Lefkoşa surlarının içinde yaşıyorduk, Ayios Lukas Kilisesi’nin etrafında çoğunlukla Rumlar, Yeni Cami’nin çevresinde Türkler.


Sonra bir gece bir yerlerde art arda bombalar patladı.


Çok geçmeden, sanırım bir hafta sonu idi, evde ders çalışırken sokakta bağrışmalar duydum. Dışarıya fırladım. Apostoli, Yannaki ve Maria ve anne ve babaları evlerinin önünde ağlıyor ve çığlık çığlığa bağırıyorlardı.


Önlerinde elinde fitili yanan, petrol dolu konyak şişeli bir genç vardı. Evi ateşe verecekti. Rum ailenin kapının önünden çekilmesini istiyordu. Onlar kapının önüne barikat kurmuşlardı ve çekilmiyorlardı. Maria ağlıyordu. Babasının bacaklarına sarılmıştı. Yannaki annesinin önünde duruyordu, gerekirse onu korumak için. Apostoli babasının arkasında sessiz sessiz ağlıyordu.


Komşular toplandı. Birkaç kişi genç adama “Yapma yahu, nedir yaptığın” diyecek oldu, ama onun kimseyi dinlemeye niyeti yoktu.


Bombacı içeriye giremeden başka bir genç adam ortaya çıktı. İri yarı yakışıklı biriydi. Sanırım fırıncının oğluydu. Şişeyi tutan eli kavradı. “Mahalleyi mi yakacaksın?” dedi. “Çek git buradan. Birbirimizi aynı yere şikâyet etmeyelim.”


Adam bir şey söylemeden fitili kopartıp attı ve gitti. Mahalleli dağıldı. Sokak boşaldı. Rum komşularımız, o gün, Allahaısmarladıksız ve güle gülesiz, evlerini terk ettiler. Onları bir daha görmedim.


Kilise bahçesindeki panayır, pencerelerden ve açık kapılardan gelen değişik yemek kokuları ve şarkılar, yasak meyve Rum kızları, hem bildik hem yabancı insanlar, mahalleden kayboldu.


Ayios Lukas Kilisesi’ni yakıp yıktık ve çevresindeki Rumları kaçırttık. Onlar Bayraktar’ı, Ömergeyi’yi ve Tahta Kale Camisi’ni yakıp talan ettiler ve çevresinde oturan Türkleri kaçırttılar.

Bir savaş savaştık. Bu savaşta sadece yenilen taraf olduğunu, hepimizin o tarafta olduğumuzun o zaman farkında değildik.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Ben
Ben - 1 yıl Önce

Eski Kıbrıs yazılarınızı bir kitapta toplasanız?

Okur
Okur @Ben - 1 yıl Önce

Bir dönem kitabını veya sosyokültürel değişimin okunabileceği bir çalışmayı acıları paylaşarak aynı zamanda keyifle okumayı dilerim

Sarp Ege
Sarp Ege - 1 yıl Önce

Selanik mübadili bir ailenin bir ferdi olarak büyüklerimden buna benzer epey anılar duymuştum. Karşılıklı çekilen acılar, sevinçler, duygular. Evet uzun vadede savaşın galibi olmuyor. Gerçekler böyle.

Bir okur
Bir okur - 1 yıl Önce

“Birbirimizi aynı yere şikâyet etmeyelim.” Kilit cümle bu bence. Çekilen bütün acıların kaynağı, sorumluluğu "aynı yerde" saklı.

Rauf İskeleli
Rauf İskeleli - 1 yıl Önce

Metin Bey, müdahale eden genç yani fırıncının oğlu Türk müydü? Şİkayet edilecek "aynı yer"den çıkan anlam bu gencin Türk ya da Rum oluşuna göre değiiiyor çünkü?

Yavuz
Yavuz - 1 yıl Önce

Bir gün de "yasak meyve Rum kızları"nı anlatır mısınız?

Serhat
Serhat - 1 yıl Önce

Hakkariliyim ve şu an bir dağ köyünde bu yazıyı okuyorum. A.Altan'nın bir yazısında MM ile övgü dolu ifadelerinden sonra kendisini tanıdım ve yaklaşık 12 yıldır okuyorum yazılarını. 'Ölümden Sonraki Hayatım'ı çok beğenmiştim... Çok merak ediyorum bu yazısında bahsettiği o dönemi..umarım o dönemi anlatan ve onun kaleminden yazılan daha çok yazı görürüz burada.

Trakya’dan
Trakya’dan - 1 yıl Önce

Balkan savaşlarına maruz kalmış benim ailem, nenem Bulgaristan’a memleket derdi, ömür boyu orada bıraktıklarına ağladı, memleket diye diye de öldü, kardeşlerine, evine, bahçesindeki ağaçlara çok sevdiği komşularına hasret gitti , ne için…

Nick
Nick - 1 yıl Önce

Teşekkürler Metin Bey.


banner608

banner474