Maalesef KKTC’de bazı kişiler, anlaşılması zor ve dayanaksız Türkiye fobisi nedeniyle; anavatanın haksızca suçlanmasını, ulusal davamızın kötülenmesini, Rum ulusal davasının propagandasının yapılmasını, demokratik hak göstererek yüreklendirmektedir.
Birçok kişi gibi ben de pozisyonları gereği birleştirici olması ve halka gerçekleri söylemesi gereken bazı kişilerin de, anavatan düşmanlarına sahip çıktığı görüşündeyim.
Aslında bize düşmanca davrananların ulusal tez ve davalarının propagandasının yapılması kesinlikle, barıştan yana olmak, demokratik hak veya ifade özgürlüğü olmayıp suçtur.
İfade özgürlüğü, zihni faaliyetlerin dışa vurulmasıdır. Bu nedenle düşünce özgürlüğünden farklı olarak sınırlandırılması normaldir. Herkes, zor kullanmadan düşüncesini yaymakta serbesttir. Ancak başkasına hakaret etmek, küfretmek, ülkenin genel çıkarlarına zarar verici düşünceleri yaymak, dünyanın hiçbir ülkesinde demokratik hak kabul edilmez.
İşte bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin arkasına saklanarak, Rum’un davasına yardımcı olanların maskesinin düşürülmesi için, bu iki kavram arasındaki farkı ortaya koymak elzemdir.
Rumların adeta sözcülüğünü üstlenen malum odaklar, bildirilerinde, makalelerinde ve benzeri zeminlerde, mutlak bir hürriyeti işaret eden, düşünce özgürlüğünü, sınırlandırılabilir karakterdeki ‘ifade özgürlüğü’ ile eş anlamda kullanarak, böylece haklılık, meşruiyet uyandırmağa çalışıyor. Hükümetimiz ve bazı kişiler de maalesef bunların oyununa geliyor.
Oysa ifade özgürlüğü, dünyanın hiçbir uygar ülkesinde KKTC’de olduğu gibi sınırsız değildir. Wiki Leeks Belgelerini yayınlayan Julian Assanger’in suçlanıp hapse atılması, ulusal çıkarların korunması amacı ile ifade özgürlüğünün sınırlandığını gösteriyor.
Anavatana ve yetkililerine hakaret edilmesi, bayrağımızın ve devletimizin aşağılanması, ulusal davamızın baltalanması, Rum ulusal davasının savunulması, demokratik hak olamaz. Çünkü İfade eylemi sonucunda, ihlal edilecek diğer özgürlüklerin korunması gerekir.
Anayasamızın 11.Maddesinde ‘Temel hak ve özgürlüklerin, özüne dokunmadan, kamu düzeni, kamu yararı, genel ahlak, sosyal adalet, ulusal güvenlik, genel sağlık ve kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak gibi nedenlerle sınırlandırılabilir’ hükmü vardır.
Uluslararası hukuk mevzuatında da, ifade özgürlüğünün, sınırlandırılabilecek karakterde olduğu görülür. İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri korumaya Dair Avrupa Sözleşmesinin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10/2 maddesinde ise, ‘Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu önlemler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için, yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir’ hükmü vardır.
İfade özgürlüğü ve demokrasi safsatası ile devlet kuruluşlarında Rum ulusal davasının propagandasının yapılmasına kesinlikle izin verilmemeli. Özellikle yabancılarla ve güneydeki yönetimle işbirliği içinde halkımızı içerden çökertmek faaliyetleri yürütenlere karşı yetkililer mutlaka önlem almalı.
Böyle davranışları pervasızca ve pişkinlikle koruyup yüreklendiren ve böylece Rum’un ulusal davasına hizmet edenlerin, anavatanımız tarafından istenmeyen kişi ilan etmesinin artık kaçınılmaz olduğu görüşündeyim.
Kendilerine verilen görevleri yerine getirirler.Tabiî ki avantalarını da alırlar.''Yedir Beni,Öveyim Seni'durumu.'