banner564

Anastasiadis, Kıbrıslı Türkleri ikna etmelidir

İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a yönelik saldırıyı bir günlük yayınla geçiştirmek mümkün mü?..

   Kesinlikle değil...

   Dünkü yazımda Sertunç Akdoğu isimli gencin dört yıl önce başına gelenleri anımsatmıştım...

   Bırakın Rum tarafındaki sivil toplum örgütlerini ve medyayı...

   Bizdekilerden de ses çıkmadı...

   Hiç kimse, Rum Yönetimini ‘özür dilemeye’ davet etmedi...

   Sertuğ’u bıçaklayan ELAM üyelerinin neden tutuklanmadığını soran olmadı...

   Sertuğ, dört yıl önce Larnaka’daki Rainbow festivaline katılarak gitar çalmış, şarkı söylemişti...

   Irkçılık aleyhtarı bir eyleme katıldığı için ELAM üyelerinin bıçaklı saldırısına uğramış, hayati bir tehlike atlatmıştı...

   Yeni satın aldığı gitarını da kırmışlardı...

   Ne var ki; Sertuğ sıradan bir vatandaş olduğu için, ona yönelik saldırıyı hiç kimse önemsemedi...

   Olaydan bir gün sonra herkes günlük yaşama dönerek, Sertuğ’u ve her zaman barıştan yana tavır koyan ailesinin acısını paylaşmadı...

   Sözde Kıbrıslı Türklere ‘en yakın lider’ olan Hristofyas’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde yaşanan bu olaydan sonra ELAM’ın bir üyesi dahi tutuklanmadı...

   Tek bir kişiye dahi ceza verilmedi...

   Larnaka’daki polis komutanı hesaba çekilmedi...

   Hristofyas, ELAM’ın ve kilisenin korkusundan bir mesaj dahi yayınlamadı...

 

Enteresan bir durum

 

   Fakat Hristofyas ve AKEL iktidardan gittikten sonra, ELAM konusunda bazı adımlar atıldı...

   AKEL’in şimdiki lideri Andros Kiprianu, ELAM mensuplarının ‘Maşera’ bölgesinde, Rum Milli Muhafız Ordusu’nun terk edilmiş dağ komando kışlasında askeri eğitim ve tatbikat yaptığını delilleriyle Rum Başsavcısı’nın önüne koydu...

   Rum Başsavcısı ise, dosyayı inceledikten sonra kararını açıkladı...

   Ne zaman?..

   Geçtiğimiz Çarşamba günü...

   Rum Başsavcısı Kostas Kliridis, AKEL dosyasını inceledikten sonra ceza gerektiren hususları tespit ettiğini açıkladı...

   Devamına geçelim...

   “Ceza gerektiriyor ama bu defalık bağışlıyorum” dedi...

   Lafa bakın...

   Sözde AB üyesi bir devlet...

   Ve bu devlette faşist bir örgütün elemanları askeri kampta eğitim görüyor...

   Türkleri nasıl bertaraf edeceğini öğreniyor...

   Ve Rum Başsavcısı, olayın ucunda ‘Türkler’ olduğu için bu suçu bağışlayabiliyor!..

   Kararı açıkladığı günün akşamı, daha da cesaretlenen ELAM üyeleri Talat’ın konferansını bastı...

   Tıpkı EOKA B dönemi...

   Aradan yarım asır geçti EOKA B yeniden kendini gösterdi...

 

İstifası istenmeli

 

   Şimdi, Rum lideri Anastasiadis’e büyük bir görev düşüyor...

   Polis müdüründen sonra, Rum Başsavcısı Kliridis’in de derhal istifasını istemeli...

   Suç unsuru bulunduğuna göre; ELAM’ın elebaşlarının tutuklanması ve yargıya havale edilmesi için polise talimat vermelidir...

   Eğer Anastasiadis bunu yapmıyorsa, AB tarafından hesaba çekilmelidir...

   AB’nin güneydeki temsilciliğinin bu konuda ne yaptığını hepimiz merak ediyoruz...

   Temsilcinin görevi nedir?..

   AB’nin tüm yetkilileri, bu tür hareketlerin Kıbrıslı Türklere güven vermediğini bilmek ve anlamak zorundadır...

   Böylesi bir örgüt karşımızda durduğu sürece...

   Güven duymamız imkansız...

   “İnadına barışşşşş” diyen birkaç kişi olabilir...

   Ama hiçbirimiz göz göre göre geleceğimizi, halkımızın can ve mal güvenliğini ateşe atamayız...

   AB’ye yönelik mesajımız da gayet açıktır...

   Hedef noktası ‘Türk’ olunca, katil ruhlu insanların ‘cezasız’ bırakılabileceği bir hukuk sistemi    AB’nin hangi yasalarına uygun olduğunu bizlere açıklamalıdır...

 

Tehlikeyi şimdiden önlemek

   ELAM’ın ırkçı, faşist elebaşlarının tutuklanmaması ve yargılanmaması halinde, bu ülkede yakın bir gelecekte çok ciddi olayların yaşanabileceği de unutulmamalıdır...

   Elinde sopalarla camları kırıp, konferans salonuna girenlerin fotoğrafları ELAM’ın sitesinden kaldırılmış olsa da, bir yerlerde bunların arşivlendiğini herkes biliyordur...

   Hiç kimse, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumları yine ‘dişe diş, göze göz’ konumuna getirmesin...

   Kilisenin, ELAM’ı cesaretlendirip, mali açıdan beslediğine ilişkin ciddi istihbarat bilgileri vardır...

   Bunu AB ve ABD yönetimleri de biliyordur...

   Din adı altında terorizm Kıbrıs’ı hem 1963’te, hem 1974’te felakete sürükledi...

   Yaşananlardan ders çıkarılmalıdır...     

 

YORUM EKLE

banner471

banner474