banner564

Anahtar mı? Makinenin bütünü mü?

  Geçtiğimiz günlerde Güney Kıbrıs’ta Yunanistan Devlet ve Hükümet mensuplarının da katıldığı bir konferans yapıldı. Konferansın teması, Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın anahtar ülke olduğuna dairdi. 
Yunanistan'ın, Doğu Akdeniz’de etkin ve güçlü olduğuna dair konuşmalar yapıldı ve mesajlar verildi.
Bu mesajların dayanağı ise Doğu Akdeniz Hidrokarbon yatakları idi. Kıbrıs’ın MEB ile ilgili gelişme ve çelişkiler elbette ki hamasete temel oldu. 
Konferansta işlenen mantığın dayandığı ana tema ise hali ile Kıbrıs, Mısır, İsrail, Ürdün ile Yunanistan’ın da dahil olduğu antlaşmalardı.
Elbette ki hidrokarbon kaynakları üzerinden yapılan bu bağlaşmalar, Yunanistan’a siyasi ve ekonomik bir güç veriyor.
Ancak bütün bunlar Yunanistan’a Doğu Akdeniz’de etkin ve belirleyici güç özelliği sağlıyor mu? Üstelik bu gelişme gerçekten Yunanistan’a ve onun üzerinden adamızın bütününe huzur ve sağlıklı bir gelecek sunuyor mu?
Aynı şekilde buna haklılık temelinde tepki gösteren bize ve Türkiye'ye Doğu Akdeniz’de tek başına belirleyicilik ve huzur sağlıyor mu? 
İşte bunu sağlıklı olarak tartışmak gerekiyor.
Çünkü bizde de Güneyin tek yanlı hidrokarbon arama çabalarına ve sondajlarına dönük, haklı olarak gösterilen tepkiler, giderek hamasetle yoğrulmaya başladı. Bunun için olay, daha ziyade çatışma mantığı ile ele alınmaktadır.
Peki bu çelişkinin yol açtığı arayış nedir? 
Bir kere olaya daha geniş bağlamda bakmalıyız. Yunanistan'ın ve Güneyin hareket yönü yalnızca Kıbrıs’ın EMB bulunan hidrokarbonların konusu ile sınırlı değildir.
Onlar için bu konu; Mısır, İsrail Hidrokarbonlarının ve olaya Ürdün'ü de katmakla, Suudi Arabistan ve Körfez Hidrokarbonlarının da Avrupa’ya nasıl taşınacağı ile ilgili daha geniş bir alanı kapsamaktadır. 
Tüm bunların, Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınması esas hareket noktalarıdır. 
 Yani niyetin diğer yüzü, Türkiye'yi devre dışı bırakmaktır...
Böylece Kıbrıs ve Ege’de var olan tarihi Türk – Yunan gerginliğine, Doğu Akdeniz’i de içine alan yeni bir gerginlik ve çatışma alanı oluşmaktadır.
Yunan ve Güney Kıbrıs diplomasisi bu amaç için Türkiye’nin sorun yaşadığı Mısır ve İsrail’i de yanına almayı, “ulusal” çıkar olarak gördü. 
Bu politikayı da iç kamuoyuna hamasetle yedirmek için Kıbrıs'ta, “Doğu Akdeniz’de Yunanistan'ın rolü“ gibi konferanslar dizisi yapıyorlar.
Bu gelişmelere Türkiye’nin tepkisi ise hemen gelişiyor. 
Bugün Kıbrıs'ın MEB üzerinden Türkiye’nin, Kıbrıslı Türklerin haklı konumu üzerinden gösterdiği tepki var. Ama bu tepki ile verilen mesajların diğer yanı da, Türkiye'yi, Doğu Akdeniz Hidrokarbonları naklinde devre dışı bırakmaya dönük girişim yapan Yunanistan, bölge ülkeleri ve Avrupa’ya dönüktür.
İtalyan ENI'nin sondajı durdurmasındaki nedenlerden biri de budur.
Peki, biz Kıbrıslı Türkler ve Rumlar olayı nasıl ele almalıyız? 
Tarihi, Türk- Yunan çelişkisinin yumuşaması ve Ege'nin iki yakasında barışçı işbirliğinin gelişmesi ve bunun Doğu Akdeniz’i de sarıp, en başta Kıbrıs’ın iki toplumu ile bölge ülkelerinin barışçı ilişkilerinin gelişmesi için bu konuya ortaklık anlayışı ile bakmalıyız. 
Üstelik, Doğu Akdeniz Hidrokarbonlarının Avrupa’ya nakli için bu değerlerin, birbirini dışlamak yerine, Türkiye ve Yunanistan üzerinden ortaklaşa naklini tüm gücümüzle savunmalıyız. 
Bu, Ege’nin iki yakası ile Kıbrıs’ın iki toplumu ve bölgenin barışçı, demokratik geleceği için önemlidir.
Baksanıza , “tek taraflı anahtar” olma niyetleri, Ege’nin iki yakasında ve Kıbrıs’ın iki tarafında halkları negatif etkileyen dar milliyetçiliğe çatışma alanı oluşturmaktadır.
Unutmayalım ki Kıta Avrupa’sında yüzlerce yıl süren çatışma, yerini barışa; kıtanın iki iddialı devleti Fransa ve Almanya arasında Kömür ve Çelik Birliğine dayalı işbirliğinin başlaması ile bıraktı. 
Bu yüzden Hidrokarbon konusunda Türkiye ve Yunanistan arasında üstünlük yarışı yerine, Doğu Akdeniz’de Hidrokarbonlarda, ortaklığı ve işbirliğini getirecek gelişmeleri teşvik etmeliyiz. 
 Doğu Akdeniz’de tek anahtar değil, “makinenin” bütünü için paydaş olmak öncelik olmalıdır.

YORUM EKLE

banner471

banner474