Diyalog Gazetesi
2014-11-11 08:40:45

Vefa

Cemre AKAR

11 Kasım 2014, 08:40

“Önemli olan bulmak değil, yolda olmak.”
 
Geçtiğimiz haftalarda vizyonda olan bir filmdi “birleşen gönüller”. 1990’lı yılların eğitim gönüllüleri projesiyle başlayan ve 1940’lı yılların Sovyet Rusyasına uzanan ve ikinci dünya savaşını konu alan bir film.
1-Kuzey Kafkasya Türklerinden Niyaz ve Cennet daha çiçeği burnunda evliyken savaşın sert darbesiyle ayrılmak zorunda kalırlar.
Nazi işgali hızla Kuzey Kafkasya köylerine kadar gelir. Kafkas Türkü Cennet O zor günlerin birinde masum bir Rus kızını, hayatı pahasına Nazi’lerden saklar. Fakat Nazi komutanının cezası o kadar basit olmayacaktır. Cennet ve bütün köy zorunlu işçiler olarak Almanya’ya, çalışma kamplarına gönderilir.
Filmde dikkatimi çeken bazı cümlelerin ve farkındalığımı artıran birkaç sahnenin etkisi atından kurtulamamış ve içinde bulunduğumuz dönemin “zavallılığını” bir kez daha hissetmiş olarak bu haftaki yazıma konu almak istedim. 
Nazilerden sakladıkları kız uğruna bütün köy Almanya’ya “çalışma kamplarına” götürülür. Alman askeri bir kız için bütün köylünün “ölümü” göze alarak toplama kamlarına gitmesini anlayamaz ve sorar.
Cennet’in cevabı basit ve nettir, kendilerine sığınmıştır çünkü o kız ve der ki “bizim için bir kişi’nin ölmesi bütün insanlığın ölmesidir.”
Bunu unutmayan nazi subayı, Cennet’in toplama kamplarından kaçmasına yardım ederken, Cennet’in neden bana yardım ediyorsun sorusuna tepkisi ayni şekilde oldu.
“Bir kişinin ölmesi bütün insanlığın ölmesi ise, bir kişinin kurtulması da belki de bütün insanlığın kurtulması olur” der.
Peki bizler çok yakınlarımızda yüzlerce insan ölürken ne yapıyoruz.
Cevap çok basit:
“bana dokunmayan yılan bin yaşasın.”
Okullarda çocuklara sadece matematiği fiziği öğretmekle olmaz bu işler. Tarihi öğretirken yanı başımızda yaşanan tarihten haberdar olmayan bir nesil mi yetiştirmek hedefimiz? Sorarım daha kendileri gazete okumazken, kitap okumazken bir nesil yetiştirmeye çalışan herkese!
2-Filme devam edecek olursak. 
Cennet ve Niyaz ikinci dünya savaşı nedeni ile ayrı düşmüştür fakat Cennet yaşlı bir kadın olmuş hala kocasını beklemektedir. 
Eğitim gönüllüsü olarak Kaftasya’ya giden genç bayan bunu anlayamaz ve sorar ;
“Neden sadece bir yıl evli kaldığınız ve savaşa giden kocanızı 50 yıl beklediniz?” 
Yaşlı kadın Cennet’in cevabı çok basit ama günümüzde bize çok uzak bir duygudur. 
“Vefa” 
“O bana dönecem dedi, bende bekleyceğim dedim.” 
Ne kadar basit değil mi? Günümüzde yaşamlarımızdan silinmeye yüz tutmuş bir kelime. Bizler, yeni nesil Kıbrıslı Türkler, bugün, kime vefalıyız?
 Ailemize, öğretmenlerimize, dostlarımıza yoksa komşularımıza mı ?
3-Yazının başında belirttiğim gibi film eğitim gönüllüsü bir ailenin 1990’lı yıllar Türkiye’den Kafkasya’ya gitmesiyle başlar. 
Şartlar çok zor ve yıldırıcıdır. Yine de vazgeçmezler.
 Tek bir okula hasret o insanlara eğitimi götürmek ve belki de bir avuç öğrenciyi eğiterek “insanlığı eğitmek” arzusuyla kısıtlı bütçelerle ve zor şartlarda eğitim gönüllüleri “Kazak Türk Okulunu” başarıyla tamamlayıp eğitim hızmetine açarlar.
Günlük yaşantıların koşuşturmasına kapılıp yaşamın bize sunduğu imkanları gözardı ederken, dünyanın ücra köşelerinde insanların yaşadıkları yoksulluklara kulak kapadırken, barışın nimetlerini çoktan unutmuşken ve manevi değerlerimizi çoktan yitirmişken,
Birden dönüp baktım çevreme. 
“Ne kadar fakir olduğumuza...” 
“Bilgiden, sevgiden, insanlıktan” ne kadar korkup kaçtığımıza. 
Günümüz teknolojisiyle yetişen çocuklarımızın belki de sözlüklerine bile girmeyecek olan “vefa” yı nekadar yitirdiğimize... 
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.