Son haftalarda milletçe ardı ardına şahit olduğumuz ve ‘’artık bu kadarı da olmaz!’’ dediğimiz türden haksızlık ve hukuksuzluklar serisi evrensel bir hakikatin yeniden vurgulanmasını gerektiriyor: Hukuk hür ve medenî bir toplumun temelidir. Hür ve medenî bir toplum emirle değil, hukukla yönetilen toplumdur.
Medeniyet barışçı bir iş birliği düzeni içinde bir arada yaşamayı mümkün kılan ortak davranış kurallarının gelişmesine bağlıdır. Hukuk bu kuralların büyük bir kısmını temsil eder. Onun için, bir anlamda medeniyetin hukukla başladığı söylenebilir. Hukuku reddetmek, başka birçok şey yanında, insan türünün medenî bir toplumsal-siyasal varoluş imkânını reddetmektir.
Bu evrensel hakikat Türkiye’nin hem yönetenleri hem de yönetilenleri tarafından maalesef hiçbir zaman tam olarak anlaşılmamıştır. Ama bu idraksizliğin de derecesi var. Yönetilenler bir yana da, bu konuda sözüm ona daha donanımlı oldukları varsayılan yönetenler söz konusu olduğunda, Cumhuriyet tarihi boyunca bu hakikati kavramaktan büsbütün aciz olan bir siyasî kadro varsa o da Tayyip Erdoğan önderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’dir.
Çoğunda MHP’nin koltuk değnekliğini yaptığı son on yıldaki AKP yönetimi altında sadece demokrasi değil, kendisinden önce iyi kötü var olan hukuk ta tamamen yoklara karışmıştır. Türkiye bugün bütün devlet sistemini kişisel kontrolü altında bulunduran tek bir kişinin idrak, insaf ve keyfiliğine terk edilmiş durumdadır ve hak edenimiz ve etmeyenimizle birlikte hepimiz bunun maliyetine katlanıyoruz.
Bugün Türkiye’nin ‘’hukuk manzarası’’ gerçekten içler acısıdır. Ülkede hukuk güvenliği diye bir şey kalmamıştır, kimse geleceğinden emin değildir. Herkes önünü göremez durumdadır. Hiç kimsenin ‘’hayat, hürriyet ve mülkiyeti’’ güvende değildir.
Her an polisler kapınıza dayanıp bilinmeyen bir sözde suçtan dolayı sizi yaka paça gözaltına alıp dört duvar arasına tıkabilirler.
Bugün hepimiz, ama özellikle de iktidar partisiyle her konuda mutabık olmayanlar veya Reis’e ‘’gözünün üstünde kaşın var’’ deme cüreti (!) gösterenlerin yargı sistemine bile güvenemedikleri, mahkemelerin mazlum ve mağdurların hak arama kapısı olmaktan çoktan çıktığı bir keyfilik düzeninin kapatmaları durumundayız.
Toplum olarak nasıl bir karabasanı yaşamakta olduğumuzu anlamak için ‘’hukukun evrensel ilkeleri’’nin ülkemizdeki durumuna bir göz atmak yeter. AKP-MHP Türkiye’sinde, medeniliğin standartları demek olan ‘’hukukun evrensel ilkeleri’’nin neredeyse hiçbirinin esamisi okunmuyor bugün.
En başta ‘’özgürlük karinesi’’nin yeri yok bu ülkede; tam aksine mahkemelerimiz bile ‘’yasak esas özgürlük istisnadır’’ diyen uğursuz buyruğunun etkisi altındadır.
Suçsuzluk karinesinin durumu da öyle. Mahkemelerde şüpheli veya sanıkların kendilerine isnat edilen suçu işlemediklerini, suçlu olmadıklarını ispat etmelerinin istendiği bir yerdir burası. Osmanlıcılık sevdalılarının siyaseti kontrol ettiği Türkiye bugün Osmanlı’nın bir buçuk asır önceki Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye’sinin ‘’beraat-ı zimmet asıldır’’ prensibinin bile gerisindedir.
AKP-MHP Türkiyesi’nde ‘’kanunsuz suç ve ceza olmaz’’ prensibi de geçerli değildir. Burada herhangi bir kanunda yazılı olmayan bir sözde suçla itham edilebilir, belki hatta mahkûm da olabilirsiniz.
Suç olmayan bir ‘’edepsizlik’’ten veya ‘’günah’’tan dolayı cezaya çarptırılma riski de vardır burada.
‘’Kanunlar geçmişe yürümez’’ diyen evrensel düstur da geçerli değildir bu diyarda. İşlediğiniz tarihte suç olmayan bir fiilden dolayı suç kovuşturmasına maruz kalabilir ve sonunda hapse de atılabilirsiniz.
Suçun şahsiliği prensibi de öyle. Hiçbir dahliniz olmadığı halde, başkasının suç olup olmadığı bile belli olmayan bir fiilinden sorumlu tutulabilir ve cezaya çarptırılabilirsiniz.
Dahası, mahkemelerin bile kararlarını verirken siyasî iktidarın tercih ve öncelikleriyle uyumlu davranmalarının kural olduğu, yani ‘’yargı bağımsızlığı’’nın yerinde yeller estiği bir hukuksuzluk cennetidir burası.
Bu arada AKP-MHP yönetiminin demokrasi sicili de bundan farklı değil. Sadece şuna bakmanız yeterli: Siyasî partilerin iktidarı eleştirmeden ‘’muhalefet’’ yapmalarının, gazetecilerin yönetenlerin halktan gizlediklerini ayan etmeden gazetecilik yapmalarının iktidar sahiplerince buyurulduğu bir demokrasiden (!) söz ediyoruz.
Şimdi siz söyleyin Allah aşkına! Bütün bunlarda medeniliği ve medeniyeti andıran bir şey var mı?...
Peki, kimsenin yüzünü güldürmeyen bu durum ülkeyi bu hale getirenlerin bari yüzünü kızartır mı dersiniz?...
Hasılı, hukukun olmadığı yerde medeniyet yoktur.
Okur 24 Dakika Önce
Sevgili Hocam!Icimizi kararttin! Oysa,Bizler A Haberde Türkiyede degilde Cennet Bahcelerinde dolastigimizi saniyorduk.Teessüf ediyoruz! Gercekten durum vahim.Hitler Almanyasina dogru gidiyoruz.