Aytuğ TÜRKKAN
Halkın Partisi Geçici Başkanı ve eski müzakereci Prof. Dr. Kudret Özersay; Rum tarafının Kıbrıs sorunuyla ilgi konuları doğrudan Türkiye ile görüşmesi halinde, çok ciddi sıkıntı ve tehlikelerin yaşanabileceği uyarısında bulundu. Özersay, Rum lideri Anastasiadis ile Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu arasında ‘gizli görüşme’ yapıldığına ilişkin iddialara, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı tarafından açıklık getirilmesini istedi.
Diyalog TV’de katıldığı Detay programına konuk olan Özersay son günlere damga vuran Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in gizli bir şekilde görüştüğüne ilişkin haberleri yorumladı.
Özersay, görüşmenin doğru olması durumunda ciddi bir sorunla karşı karşıya kalındığına vurgu yaparak şunları aktardı, “Bu görüşme doğruysa ve Cumhurbaşkanımızın bundan haberi yoksa ya da haberi var da etkisi yoksa, kendisine bir şey sorulmamışsa, fikri alınmamışsa çok ciddi bir sıkıntı ve tehlikeyle karşı karşıyayız demektir. Ama bu haber doğruysa diyorum. Çünkü geçmişte de bu tip iddialar ortaya atılıyordu ama bu kez Kathimerini gazetesinde hem görüşmenin yapıldığı yer hem de görüşmede yer alan kişilerin isimleri veriliyor. Yani bu konu basına yansımadan Cumhurbaşkanlığı’ndan konuya ilişkin bir açıklama bekliyordum. Eğer bugün bu konularda Kıbrıslı Türklerin iadesi yok sayılıyorsa, yarın kapsamlı çözüm müzakerelerinde de Kıbrıs Türkü’nün iradesi yok sayılır ve esamesi okunmaz.”
“Bu yok sayılmamamız sonucunu doğurur”
Özersay, yaşananların Kıbrıslı Türklerin yok sayılması sürecini doğuracağı konusunda uyarı yaptı ve “Bundan daha da önemlisi, bizi temsil eden kişi Cumhurbaşkanı Akıncı’dır. Burada tek sorun Türkiye’nin AB müzakeresinde başlıklarının açılması değildir. Burada açıkça Ercan Havaalanı ve Rum tarafının gündeme getirdiği Maraş’tır. Burada yetkili Kıbrıs Türk tarafıdır. Burada biz gerek Türkiye’nin hatası ya da bizim zafiyetimiz nedeniyle devre dışı kalırsak, gelecekte dikkate alınmamız, yok sayılmamız sonucunu doğurur. Bizim menfaatlerimizin en iyi savunacak Kıbrıslı Türklerin temsilcisidir. Cumhurbaşkanı’nın görüşü soruluyor mu, fikri alınıyor mu, bu sorular cevaplandırılmalıdır” ifadelerini kullandı.
“Geçmişte yapıldı ama…”
Kudret Özersay kendisinin müzakereci olduğu dönem AB Komisyonu’nun bu yola başvurduğunu ifade ederek, aradaki farkı ortaya koydu ve şu açıklamalarda bulundu, “Bakın bunu ilk kez söylüyorum, geçmişte içerisinde Ercan Havaalanı’nın da bulunduğu bazı konularda Avrupa Birliği Komisyonu’nun aracılık yaptığı Türkiye ile Kıbrıs Rum tarafı arasında diyalog kurmaya çalıştığı örnekler vardır. Ben görevdeydim o dönem. Ama biz bundan bire bir bilgiliydik. Komisyon yetkilileri bizi de arayıp görüşümüzü alıyordu. Bizi muhatap alıyordu bizi. Benimle temas halindeydiler. Eğer bu şekildeyse4 itirazım yok ama bu şekilde değilse, Kıbrıs Türk tarafının bir girişim yapması gerekir. Türkiye’yle bu görüşmenin olup olmadığını netleştirmek lazım, AB Komisyonu’na da muhataplarından birinin de biz olduğumuzu anımsatmalıyız.”
“Türkiye de ikaz edilmeli”
Özersay taraflardan biri olan Türkiye’nin de bu tip bir ilişki içerisine girmesinden dolayı uyarılması gerektiğinin de savunarak, “Bu hata Türkiye tarafından yapılıyorsa Türkiye’ye ikaz yapılmalıdır. Ama esas sorumluluk bizim kendi seçilmiş temsilcilerimizdedir, bunun takibini yapıp açıklığa kavuşturmalıdır. Kıbrıs Türk tarafı muhatap olarak alınmalıdır. Bu konuları zaten Türkiye görüşür bizim orada olmak zorunluluğumuz yoktur diyen de varsa o zaman dükkanı kapatıp gitmeliyiz. Böyle bir şey söz konusu olamaz” dedi.
“Sesimizi neden çıkarmıyoruz?”
Rum yönetiminin doğalgaz ile ilgili üçüncü tur ihale aşamasına gelişiyle ilgili bir soru üzerine Özersay, bu konudaki uyarılarının dikkate alınmadığını ve gelinen sürecin tehlikeli bir boyuta ulaştığını belirtti.
Özersay bu konuda, “Müzakere süreci başladığı zaman iki taraf arasında üstü kapalı bir uzlaşı sağlandı. Türkiye nawteksi uzatmadı, Rum tarafı da hidrokarbon aramasına yönelik çalışmalarına ara verdi. İki taraf uzlaştı bu konuda. Ama bir süre sonra hava müzakerelerde olumlu bir noktada ilerlerken, Rum tarafı Yunanistan ile İsrail ile Mısır ile temaslara başladı. Bunu devletler düzeyinden şirketler düzeyine çekti. Anastasiadis şirket CEO’ları ile görüştü. Kıbrıs Türk tarafı olarak sessiz kaldık. Kazı yapılmadı belki ama şirketlerle ihaleler bağlandı. Kazı zaten bu anlaşmaların doğal sonucudur. Bir hata yaptık ve şimdi de bedel ödeyeceğiz. Biz çalışmalara ara verdik ama Rum tarafı çalışmalarına tam gaz devam ediyor. İhale sonrasında kazı aşamasına geçilmeyecek mi? Evet geçilecek. Biz doğal kaynaklar Kıbrıslı Türklere ve Rumlara aittir tezimizden vaz mı geçtik? Eğer geçmediysek neden sesimizi çıkarmıyoruz. Müzakereler Kıbrıslı Türklerin adım atmasına engeldir de Rum tarafı adımlar atılmasına neden engel değildir? Buradaki eşitlik nerededir. Bunları sormak gerek… Bu konularda ses vermemiz lazım. Çünkü bu durum çözümsüzlüğe olanak sağlıyor. Bakın ortaya şöyle bir sonuç çıkıyor. Ben çözüm olmadan AB’ye giriyorsam, ben çözüm olmadan tüm Kıbrıs’ı temsil eden hükümetsen, çözüm olmadan bu doğal zenginliklerde Kıbrıslı Türklerin hakları olduğu bilindiği durumda rızaları olmadan bunu çıkarıp satabiliyorsam o zaman niye çözüm yapayım diye sıradan Rum bunu kendine sorar. Kriz çıkaralım demiyorum ama bunları yüksek sesle dillendirmeliyiz” açıklamalarında bulundu.
Vatandaşlık sayısına sınır koyulmazsa…
EDEK Başkanı’nın Ulusal Konsey’de paylaşılan müzakerelerin içeriğine ilişkin gizli belgeyi Rum kamuoyu ile paylaşması sonrası ortaya çıkan sorunu değerlendiren Özersay, vatandaşlık konusundaki kategorilerin Annan planındaki modelle benzer olduğunu söyledi.
Özersay, “Bir şey eksik ve asıl önemli olan da odur. Kurucu devletlerin içerisinde diğer kurucu devletten gelecek vatandaş sayısına sınırlama koyulmalıdır. Bu Annan planında vardı ancak EDEK Başkanı tarafından açıklanan metinde bu yoktur. Bu eksiklik çok önemlidir. İki kesimliliğin nüfus bağlamında sarih çoğunluğunu güvence altına alırsanız eğer vatandaşlara farklı siyasi hak kullanma düzenlemesi yapabilirsiniz. Aksi halde bu şekilde düzenleme aleyhimize sonuçlanır” uyarılarında bulundu.
“Masaya rakam konulursa şerh düşülmeli”
Söz konusu belgede 114 bin şeklinde verilen bir rakam olduğunu anımsatan Özersay, masaya bir rakam koymanın tehlikelerine de dikkat çekerek, “Tüm vatandaşlarımın birleşik devlet vatandaşı olmasını istiyorum denmesi gerekir. Bunun dışında rakam pazarlığı ciddi bir sıkıntı yaratır. Mesela şu an 220 bin rakamını veriyorsak, bu bugünün rakamıdır denmelidir, çünkü hayat devam ediyor. New York’taki Greentree görüşmelerinde bizden rakam istendiğinde KKTC’nin tüm vatandaşlarının sayısını verdik ve bir şerh düştük. Bu şerh; “Bugünün rakamıdır!” şeklindeydi. Sayın Cumhurbaşkanı “Ben ikide bir de sayı veremem” şeklinde bir açıklama yapması beni endişelendirdi. Hayat devam ediyor, bu şerh her zaman düşülmelidir” ifadelerini kullandı.