Diyalog Gazetesi

Yasal sorunlar (4)

KIBRIS

KKTC de Yargı Bağımsızlığı ve Adalet Bakanlığı

Hazırlayanlar: Av. Orhan Arsal ve Av. Şengül Göksu

Emekli Yüksek Mahkeme Başkanı Taner Erginel ile Yargı Bağımsızlığı ve Adalet Bakanlığı ile ilgili söyleşi (4)

Yüksek Mahkeme Başkanının odasındaki yazıda “Amacımız KKTC Mahkemelerini dünyanın en adil Mahkemelerinden biri haline getirmektir” diye yazmaktadır. 


Soru 1: Yargıçların tarafsızlığından şüphe edilmesi ve bu nedenle Yargıcın davadan çekilmesi ile ilgili bir örnek verebileceğinizi söylediniz.

Cevap 1: Orams davası Kıbrıs Türk Halkının haklarını etkilemiş önemli bir davadır. Bu davada, yargıç tarafsızlığı ile ilgili konuşmalar olmuştu.

Davanın konusu özetle şöyledir. 1974 öncesinde KKTC’de taşınmaz mal sahibi olan bir Rum, KKTC tapularının geçerli olmadığı iddiası ile Rum Mahkemesinde dava açtı. Bu davayı kazanması açısından fazla bir sorunla karşılaşmayacaktı. Çünkü Rum Yönetimi yasalarına göre KKTC tapuları geçersizdir. Kuzeyde KKTC tapuları ile mallara tasarruf edenlerin tümü işgalcidir. Ancak Rum Mahkemesinin Kuzeydeki bir malla ilgili davayı görmesi açıkça hukuk ilkelerine aykırı idi ve bu konu tartışılmalıydı.

Rum Mahkemesi, Oramslara savunma fırsatı dahi vermeden yetkili olduğu kanısına vararak davayı dinledi. 

Oramslar KKTC yasalarına göre hareket etmiş ve Lapta’da bir yer satın alarak üzerine ev inşa etmişlerdi. Davacı, Oramsların evi yıkmasını ve tazminat talep etti. Rum Mahkemesi talep doğrultusunda karar verdi. Yani evin yıkılması ile Davalının Davacıya tazminat ödemesini emretti. 

Bu kararı aldıktan sonra Davacı bir adım daha attı. 44/2001 sayılı AB Tüzüğü bir AB Mahkemesinde verilmiş hükmün diğer bir AB Mahkemesinde icra edilmesine olanak sağlıyordu. Davacı bu tüzüğe dayanarak Rum mahkemesinin verdiği kararı İngiltere’de icra ettirmek istedi. Bu amaçla Oramsların İngiltere’de bulunan malına el koymaya çalıştı.

Konu İngiltere Yüksek Mahkemesine taşındı. İngiltere Yüksek Mahkemesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Avrupa Birliğine katılım protokolünü inceledi. AB yasalarının Kuzeyde askıya alındığını, Rum Mahkemelerinin Kuzeyde meydana gelen olaylarda yargı yetkisi olmadığını dikkate aldı ve bu nedenle Rum Mahkemesinin Kuzeydeki olaylarla ilgili verdiği kararın İngiltere’de icra edilemeyeceği sonucuna vardı. Bu karara karşı Rum mal sahibi ile birlikte hareket eden Rum Yönetimi İngiltere Temyiz Mahkemesine (Appeal Court) başvurdu.

İngiltere Temyiz Mahkemesinin ne karar vereceği aşağı yukarı belli idi. Çünkü İngiltere Yüksek Mahkemesinin verdiği karar çok sağlam gerekçelere dayanıyordu. 

İngiltere Temyiz Mahkemesinin Başkanı yani İngiltere’nin Başhakimi, Kıbrıs Türklerinin haklı davasını çok iyi bilen Lord Nicholas Phillips idi. Büyük bir olasılıkla Kıbrıs Türklerine destek olmak için bu davaya kendisi riyaset etmeye başladı. Mahkemenin nasıl karar vereceğini tahmin eden Rum avukatlar konunun İngiltere Temyiz Mahkemesinde değil bir Yunanlı yargıcın başkanlık ettiği ABAD da (Avrupa Birliği Adalet Divanı) karara bağlanması için girişimde bulundular. İngiltere Temyiz Mahkemesinin konunun içeriğine girmeden davayı ABAD’a havale etmesini talep ettiler. 

Duruşmaya başlamadan önce Lord Nicholas Phillips şöyle dedi: “Benim anne babam Kuzey Kıbrıs’ta yaşıyorlar. Ben de 1974’den önce Kuzey Kıbrıs’ta ev satın almış ve daha sonra satmıştım. Eğer bu nedenle tarafsızlığımdan şüphe ediliyorsa davadan çekilmek istiyorum”. Rum avukatlar bu soruya “Evet şüphe ediyoruz” deme cesaretini gösteremediler. İngiliz yargıçların tarafsızlıkları ile ün yapmış olmaları onların böyle hareket etmesini önledi. “Güvenimiz tamdır” diye yanıt vermek zorunda kaldılar. Daha sonra davanın İngiltere Temyiz Mahkemesinde değil, ABAD da karara bağlanmasını talep ettiler.

Davayı yakından takip edenler ABAD’a havalenin Kıbrıs Türkleri açısından çok olumsuz sonuçlar doğurabileceğini görüyorlardı. Lord Nicholas Phillips de bu gerçeğin farkındaydı. KKTC’nin görevlendirdiği ve Orams ailesini savunan avukatlara “Yanıt vermeden önce iyice düşününüz” dedi ve düşünmeleri için duruşmaya kısa bir ara verdi. Verilen arada Oramslarla birlikte hareket eden KKTC’nin avukatları telefonla KKTC Cumhurbaşkanı ile konuştular. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’tan aldıkları talimat ışığında salona geri dönüp havale müracaatına itirazları olmadığını söylediler. Böylece Kıbrıs Türk Halkının hakları çok büyük darbe yemiş oldu.

Burada bir Yargıcın tarafsızlığında şüphe edilme olasılığı var diye, eğer şüphe varsa davadan geri çekilmeyi önerdiğini görüyoruz. Buna karşı Rum tarafının avukatlarının ciddi bir gerekçe bulamadıkları için şüpheleri olmadığını söylemek zorunda kalmalarına tanık oluyoruz. 

Davayı izleyenler davanın İngiltere’de görülmesi ile ABAD’da görülmesi arasında çok büyük fark olacağını görüyorlardı. Çünkü ABAD yarı siyasi kararlar vermekle ünlenmişti ve Mahkemeye eski Yunan İçişleri Bakanı riyaset ediyordu. İngiltere yargıçlarının konuyu nasıl değerlendirdikleri ise Yüksek Mahkemenin Türk tarafı lehine verdiği kararda ortaya çıkmıştı. Bu nedenle havale müracaatına Türk tarafının şiddetle karşı çıkması gerekiyordu. Karşı çıkılmaması bu önemli davada KKTC’deki yasal düzenin mahkûm olmasına ve tapularının geçersiz sayılmasına neden oldu. Bu mahkûmiyetin zararları bugün dahi uluslararası alanda devam etmektedir. 

Bu ve benzeri birçok olay Anglosakson yargıçların tarafsızlık konusunda ne kadar titiz davrandıklarını göstermektedir. 

Bu kadar titiz davranılan bir sistemde Yüksek Adliye Kurulunda yani yargıçlarla ilgili karar verilen bir Kurulda oy sahibi olan avukatların daha sonra yargıçlar önünde dava görmesinin sakıncalı olacağı ve şüpheli bir durum ortaya çıkaracağı açıktır.


Soru 2: Avukatların Yüksek Adliye Kurulunda görev yapmasının yarattığı sorun çözülemez mi? 

Cevap 2: Bu sorunu çözmek için çeşitli öneriler yapıldı. Yüksek Adliye Kuruluna dıştan gelen üyelerin meslek icra eden avukatlar arasından seçilmeleri halinde yargıçları ilgilendiren konularda oy vermemeleri ve bu konularda nisabın onlar dikkate alınmadan oluşması önerildi. 

Böyle bir değişikliğin temsilci atayan kuruluşları avukat olmayan kişileri seçmeye yönlendireceği düşünüldü. Ancak öyle olmasa bile Kurula gelen avukatlar yargıçlarla ilgili konularda oy vermeyeceklerine göre sorun ortadan kalkacaktı. Maalesef bu görüş yeterli destek bulmadı ve bir yasa değişikliği hazırlanıp öneri olarak Hükümete iletilemedi. 

Bu nedenlerle meslek icra eden avukatların Yüksek Adliye Kurulunda görev yapması sorunu çözülebilmiş değildir. Ancak yapılan tartışmalar sistem bozulmadan bu sorunun çözülebileceğini göstermektedir. Ortaya atılan öneriler doğrultusunda veya buna benzer başka bir yöntemle bu sorun çözülebilir.

 Yüksek Adliye Kurulu Sistemi hukukta önemli bir devrimdir. Bu kadar önemli bir devrimin bu tür sorunlarla karşılaşması kaçınılmazdı. Sorunları çözemeyip devrimden vaz geçmek doğru olamaz. Bunu yapmak okyanusu geçtikten sonra bir kaşık suda boğulmaya benzer.

 Soru 3: Yüksek Adliye Kurulu Sistemine karşı başka ne gibi şikâyetler oldu?

Cevap 3: Yargıçların atanma ve terfi konularında da şikayetler oldu. Bu sorunlara da Başkan olduğum dönemde çözümler arandı. Arzu ederseniz bu gayretleri de anlatayım. Bundan böyle çözüm arandığı zaman geçmiş deneyimlerimiz yararlı olabilir. 


Devam edecek

8 Bölümden oluşan bu yazı dizisinde Yargı Bağımsızlığını çeşitli yönleri ile tartışacak, hukuk sistemimizin daha iyiye gitmesini sağlamak ve bozulmasını önlemek için geçmiş deneyimlerimizi anlatarak yeni görüşler üretmeye çalışacağız. 

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.