Diyalog Gazetesi

Ya Türkiye olmasaydı ?

KIBRIS

İsmet ESENYEL - yorum

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yardımcısı Sayın Fuat Oktay KKTC başbakanı ile ekonomik protokolü imzalamak üzere adımıza geldi haberlerini okuduk.
O anda aklıma geçmiş ekonomik işbirliği protokolleri ve bu süreç içerisinde bürokratların yaptığı katkılar aklıma geldi. Bu süreçler içerisinde yaklaşık 3,5 yıl bulunan bir kişi olarak bütün bakanlıkların ne derece özveriyle çalıştıklarını yakından bilen bir kişi oldum.

Ekonomik işbirliği protokollerinde neler var? 

Ortaya atılan onlarca fikir ana hatları ile kamu ve reel sektörü ilgilendiren yüzlerce alt başlık.
Yıllardır Türkiye kanadında KKTC devlet mekanizmalarını bir üst seviyeye atlatacak olan reformların hayata geçmesi konusunda çok da samimi gibi görünen ancak bu reformları hiçbir zaman tam anlamıyla gerçekleştiremeyen bir duruş sergiliyoruz ne yazık ki. Kısacası Türkiye kanalında öyle bir duruşumuz var burası açık ve net. Protokolündeki maddeleri yapacağız diye söz veriyoruz ancak yapmıyoruz. 
Yine maddeler yavaş yavaş kamunun huzuruna çıkacak; bu olurdu o olmazdı tartışmaları başlayacak, hükümet ödün verdiği konular, neden bu özelleştiriliyor, acaba kime peşkeş çekilecek, ona ne gerek vardı buna ne gerek vardı gibisinden yine tartışmalar manşetleri süsleyecek.
Yüce meclisi ilgilendiren ve çatısı altında bulunan 50 milletvekilinin yapması gereken, ister iktidar ister muhalefet olsun teker teker bu ekonomik işbirliği protokolü içerisinde yazan maddeleri okumaları ve bilgi sahibi olmaları gerekliliği bende hasıl oluyor.
Çünkü daha sonra yapılan eleştirilerde bunu tam bilmiyordum, ne demek istediğini tam anlayamamıştım, gibisinden yuvarlak laflar ortada dolaşıyor ve tabiri caizse topu taca atıyoruz.

Protokol katkısı neler?

Türkiye açıklandığı üzere yine hibe ve bağış niteliğinde yaklaşık 9.5 milyar TL katkıda bulunacak. Ancak 103.6 milyar dolarlık bir deprem kaybının hasar verdiği Türkiye ekonomisi bunun altında nasıl kalkacak gerçekten de çok merak ediyorum.
Allah Türkiye'den yüz binlerce kez razı olurken bu meblağının realize edilmesi konusunda ciddi şüphelerim de olmayacak değil. Haklı olarak Türkiye ciddi anlamda bir geçim ve seçim süreci yaşarken bizlere ortaya konulan ve bugün manşetlere çıkan Derinya’daki bin 192 sosyal konut, Girne askeri hastanesi, Girne, Güzelyurt hastanelerin bitirilmesi, yeni bir 500 yataklı Lefkoşa hastanesi, şüphesiz altyapıyı güçlendirecek önemli hadiseler. Aklımda kaldığı kadarıyla 26 tane de bütün KKTC bölgelerine taşınacak olan, yeni okul gerçekten de depremin bu kadar ağır hissedildiği bir ortamda çok önemli adımlar gibi gözüküyor. 
İnşallah hükümet ve muhalefet bu güzel adımların ve para akışının sağlıklı bir şekilde yapılıp bu altyapı eksikliklerinin giderilmesi anlamında müşterek hareket ederek bu güzel adımların atılmasına gerçekten de katkı koyarlar ve Türkiye nezdinde de bu gerçekleşir. Bu aşamada en önemli eksiklikler ülkemiz adına bunlar gözüküyor. Şüphesiz sosyal konut projelerinin bütün bölgelerimize yayılması da en önemli adımlardan biri olarak gözükmekte. Gittikçe konut almanın Kıbrıslı Türkleri için artık hayal olmaya doğru gittiği bir ortamda Girne, Güzelyurt, Lefkoşa, Lefke, Mağusa bölgesine yapılacak olan sosyal konut projeleri ile halkımıza en azından bu anlamda bir nebze nefes alma fırsatı verecektir. 
Bu ekonomik ve altyapı eksikliklerinin giderilmesi bir yana, özellikle KKTC ekonomisinin Can damarı olan Turizm ve eğitim sektörlerinde gerçekçi ve Çağdaş adımlar mutlak surette hepimizin de takibi altında olacaktır. Kulağa hoş gelen süslü kelimeler ve maddeler artık hepimizi de karamsarlığa itmekten başka bir yol haritası çizmiyor. Acaba Turizm sektöründe etkileyen Turizm bakanlığını ilgilendiren geçen yıl ekonomik işbirliği protokolü içerisinde olan 5 maddeyi hatırlayanınız var mı? 
Geçen yıl açıklandığı ilk günden itibaren şiddetle eleştirdiğim bu 5 madde gerçekten de bırakın en azından bir Master seviyesinde olmasını, üniversitenin Turizm bölümlerine yazılan ve 1 sınıfta ilk dönem öğrencilerinin öngördüğü seviyeyi ve maddeleri kapsıyordu. Böyle olunca da bizler ülkemizin turizm destinasyonunu bırakın bir üst seviyeye itmeyi, kendi yerimizde sayan ve sadece günü geçirmekle meşgul olan bir ortam içerisinde buluyoruz kendimizi. 
Diğer bir gündeme getirmek istediğim ve ülkemizin şiddetle acilen çözmesi gereken diğer bir husus, tamamı ile özellikle Afrika coğrafyasından bize gelen ve okumak maksadı ile ülkemizde illegaliteye bulaşan sözde öğrencilerle ilgili. 
Bu konudan dolayı gerçekten de attığımız her marketin adımında" İsmet hocam üniversitemize gelen Afrika kıtasından öğrencilerin sayılarını lütfen bir kota içerisinde bulunduralım demografik yapının üniversitemiz içerisinde bozulmasına müsaade etmeyelim" diyen üniversitemizin kurucu rektörü Serhat Akpınar aklıma geliyor. 
Bu düşüncenin aslında bütün üniversitelere yayılması gerekliliği ve İçişleri Bakanlığı nezdinde de acil kodu ile mutlaka gündeme ve meclis çatısı altında tartışılmasını istemekteyim. Gazete manşetlerini süsleyen ve her gün birçok illegaliteye karışan bu insanların ciddi anlamda ülkeye girişlerinin ve öğrenciler ise takibinin artık yapılması ve efektif bir şekilde ortaya konulması gerekmekte. 
Eğer bu şekilde devam ederse 3 yıl sonra inanın ki hiçbir şeyin önüne geçemeyeceğimiz bir ortam ile karşı karşıya kalacağız. 
Bir de savunma ve tüm güvenlik gereksinimlerimizi karşılayan Anavatan Türkiye olmasaydı ne olurdu halimiz sorusunu da aklımızdan çıkarmamak gerek. Unutmayalım bugün Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaş gösteriyor ki her an her şeye hazırlıklı olmak en acı gerçeklik gibi duruyor. Unutmayalım aramızda hala daha Barış tesis edilmiş değil.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.