Biz kendi ülkemizi dünyanın merkezi görebiliriz. Aynı şekilde Türkiye de öyle. Hatta bu iki ülke yöneticileri Covid-19 sürecinde kendi ülkelerini en başarılı ülkeler listesine de koyabilirler. Burada kimsenin itirazı olmaz. Ancak bir de dünya gerçekleri var.
Turizm dünyası, tamamen psikolojik algı yönetimi ile doğrudan ilişkili bir durum. Bu algı yönetimi doğru strateji yönetimi ve ne yazık ki uluslararası lobi bağlantıları ile başarıya ulaşabilir. Burada dış dünya dinamikleri de ön plana çıkıyor anlayacağınız. Şimdi bu algı yönetimi nasıl bir bakalım.
Türkiye öylesine büyük bir destinasyon ki bu büyüklüğünün cazibesine kapılıp, daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi AB ve Rusya pazarları üzerine maalesef doğru çalışılıp tedbir alınmadı. Sanki AB ülkeleri Türkiye'ye mecburmuş gibi veya Haziran itibarı ile Covid-19 bitecekmiş gibi, aşırı özgüven neticesinde Haziran ayı sonuna gelindiğinde sektörün nereye doğru gideceğinin de işaretleri de büyük bir hayal kırıklığı ile öğrenilmiş oldu.
Türkiye turizm destinasyonunu şekillendiren baş pazarlar sırası ile Almanya, Rusya, İngiltere, diğer Avrupa Birliği ülkeleri, Orta Doğu ve Uzak Doğu ülkeleri. Kuzey Kıbrıs Turizm Destinasyon Pazarı ise % 65, Türkiye, %28 AB pazarı ve Kuzey Kıbrıs ve diğer pazarlar da %7 oluşturuyor.
Türkiye Kültür ve Turizm Bakanı Sn. Mehmet Nuri Ersoy ve Dışişleri Bakanı Sn. Mevlüt Çavuşoğlu özellikle Almanya, İngiltere mevkidaşları ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Rusya Cumhurbaşkanı Putin ile yaptığı temaslar turist getirme yönünde attıkları adımlar sonuçsuz kaldı. Üstüne üstlük bazı hayal kırıklığı denilecek kararlar da AB yetkililerinden peşi sıra geldi. Buna karşın bu alınan kararlar siyasidir de dendi. Neydi bu kararlar? Avrupa Birliği (AB), Almanya'nın dönem başkalığında Coronavirüs salgını ile ilgili 'güvenli ülkeler' listesini güncelledi. Türkiye liste dışında tutuldu.
Her on beş günde bir açıklanan bu kararlar bu yaz sezonunun nasıl ivme kazanacağına yönelik önemli ipuçları taşıyordu.
Hiçbir ülke yönetimi risk faktörü yüksek, bir destinasyona kendi vatandaşlarını göndermez. 1 Temmuz'da açıklanan ve risk faktörü yüksek olan ülkeler listesinde olan Türkiye, daha iki gün önce yani 15 Temmuz'da yine risk faktörü yüksek ülkeler listesinden çıkarılmadı. Büyük bel bağlanan bu konu ise zararın neresinden dönülse kardır felsefesi ise de yerle bir oldu. Son güncellemeyle Sırbistan ve Karadağ listeden çıkarıldı. Böylece, AB'nin güvenli olarak nitelendirdiği AB dışı ülke sayısı 13'e düştü. Bu ülkeler Cezayir, Avustralya, Kanada, Gürcistan, Japonya, Fas, Yeni Zelanda, Ruanda, Güney Kore, Tayland, Tunus ve Uruguay.
Bildiğiniz üzere, mecbur haller dışında seyahat edilmesi tavsiye edilmeyen ülkeleri içeren turuncu listede yer almaya devam eden Türkiye’den gelenlere başta Hollanda olmak üzere birçok Avrupa ülkesi 14 günlük zorunlu karantina uyguluyor. Durum çok vahim anlayacağınız.
Şimdi bu konjonktüre göre AB vatandaşı olsanız siz güven duyup Türkiye'de tatil yapar mısınız? Veya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kendi ülkenizde (AB ülkelerini kastediyorum) ne kadar görmek istersiniz? Yabancı basında biraz araştırma yaptım. Sputnik'te yer alan habere göre; Türkiye, ABD, Rusya, Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerle seyahat kısıtlamalarını devam ettirmeye karar veren birlik, AB vatandaşlarına seyahat izni vermesi halinde Çin'e kısıtlama uygulamayacak.
Cezayir ve Fas'ın da son dönemdeki yayılma nedeniyle listeden çıkarılması gündeme geldi, ancak toplam sayıların görece düşüklüğü nedeniyle bu karar iptal edildi. Fransa'nın karşı çıkması da bunda etkili oldu. Gördüğünüz gibi uluslararası lobi de önemli etken.
Ülkemizde son durum nasıl?
Çok nadir görülen bir bütünsel ve ortak davranış neticesinde ekonomi ve turizm örgütleri barikatlarda eylem yaptı. Bu eylemlere esnaf da Arasta bölgesinde bir eylem daha yaparak ülkede duran ekonomik hayatı protesto etti. Alınan Rum kesiminin geçişlere yönelik engellemeleri kınadılar. “Bu ada hepimize yeter” mesajı verdi. Müthiş bir birliktelik örneği sergilendi. Kimler vardı kimler. Kermiya (Metehan) / AyDemet geçişindeki eyleme işadamları, Kıbrıs Türk Ticaret Odası, Kıbrıs Türk Sanayi Odası, Kıbrıs Türk İnşaat Müteahhitleri Birliği, Kıbrıs Türk Otelciler Birliği, Kıbrıs Türk İş İnsanları Derneği, Kuzey Kıbrıs Genç İşadamları Derneği, Kıbrıs Türk Seyahat Acenteleri Birliği, Kuzey Kıbrıs Restorancılar Birliği, Kıbrıs Türk Rehberler Birliği, Kiralık Araç İşletmecileri Birliği, Casino İşletmecileri Birliği, Kıbrıs Türk Kamu Araçları İşletmecileri Birliği, Taksiciler Birliği, Kıbrıs Türk Toplu Taşımacılar Birliği, Kuzey Kıbrıs Dalış Merkezleri Birliği, Sürdürülebilir Turizm İnisiyatifi ve Association of Turkish Cypriots Abroad eylemde başı çekti ve eylem bitişinde bir de deklarasyon okundu.
Esas meselenin özünde ne vardı? 16 Temmuz’da Rum Dışişleri Bakanlığı ülkedeki tüm elçiliklere deklarasyon göndererek; AB vatandaşlarının (Güneyde sürekli oturan Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşları hariç) geçişine yasak koydu. Buna karşın; örgütler, geçiş noktalarında “keyfi engellemeler” olduğunu iddia etti ve bir an önce bu meseleye bir çare bulunmasını istediler. Salgının devamı, ekonomik çöküntü ile aynı anlamı taşır diyen örgütler, Kıbrıs Cumhuriyeti yönetiminin Avrupa Birliği yurttaşlarının kuzeye geçişini engellediğini belirtti.
Ekonomi ve turizm örgütleri açıklamasında şu görüşleri de ortaya koydu: “Avrupa Birliği yurttaşlarının Ada üzerindeki dolaşımının engellenmesi AB hukukuna açık bir aykırılık oluşturmaktadır. Kıbrıs Rum tarafı, hukuk dışılığın farkında olarak, bu uygulamasını resmi bir karar altına almamış ve bildirme yükümlüğüne karşın Avrupa Birliği merkezine bildirmemiştir. Kıbrıs Rum tarafının kararı, hukuki de değildir. Kıbrıs’ta 1963 yılından beri devam etmekte olan bir sorunun varlığı herkes tarafından bilinmekte ve başta Birleşmiş Milletler olmak üzere bütün uluslararası örgütler ile belli başlı dünya devletleri, bu soruna görüşmeler yoluyla karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm bulunmasını beklemektedirler. Kıbrıs Rum tarafının bu ve buna benzer keyfi uygulamaları, Kıbrıs sorununa barışcıl bir çözüm bulunmasına vurulmuş büyük bir darbedir. Başta Avrupa Birliği olmak üzere ilgili örgüt ve devletleri, Kıbrıs Türk halkının sesine kulak vermeye, Kıbrıs Türk halkına uygulanan izolasyonların kaldırılması için çaba harcamaya çağırıyoruz. İzolasyon çözüm veya barış getirmeyecektir."
Cumhurbaşkanı nezdinde de bu seslerin duyulması ve protestonun en üst perdede dile getirilmesi gerekli. Yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı AB ülkeleri Türkiye'yi risk faktörü yüksek listede yer verirken bunu aleyhimize kullanan bir Rum Kesimi var. Sebebi gayet açık.
Kuzey Kıbrıs yok hükmünde ve Türkiye için alınan kararlar bizim aleyhimize kullanarak. Ekonomik çöküntüyü Kıbrıs Türk halkına dayatmaya çalışıyorlar. Herkes bunu bilmeli.
Uzun lafın kısası, Türkiye'de durum iyileşmedikçe buraya AB vatandaşları geçemeyecek. Bunu hesap etmeli ve tüm aksiyon planını bundan böyle bu kurguya göre yapmalıyız. Beni endişelendiren siyasetin gittikçe kirlenmesi ve hükümet edenlerin birbirleri ile olan didişmelerinin ceremesini her zamanki gibi halkın çekmesi. Gidişat hiç iyi değil.
Orhan Tolun 4 Yıl Önce
Harika bir yorum yaptın İsmet bey.