Diyalog Gazetesi

Şimdi her şey sıradan

KIBRIS

Diyalog için eski bayramları anlatan Kıbrıs Türk toplumunun yaşayan çınarları, o günleri özlemle andı

Pelin YÜKSELAY

Kıbrıs Türk toplumunun yaşayan çınarları, Diyalog için eski bayramları anlattı. Çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadıkları bayramları ve o günkü duygularını paylaşan yaşayan çınarlar, “Eskiden bayramlar da dostluklar da çok farklıydı” dedi. Kıbrıs Türk toplumunun yaşadığı zorluklara bire bir tanıklık eden, birçok acı ve hüzün dolu olayın içerisinde yer alan; Özcan Özcanhan, Zübeyir Ağaoğlu, Özay Andıç, Mahmut Topçu, Salih Baflıoğlu, Halil Kazaz, Adnan Işıman ve Yılsay Barlasoğlu, çok özledikleri bayramları anlattı.

Yaşayan çınarlar ne dedi?

Özcan Özcanhan: Hatırladıkça yüreğim cız eder
Ben 77 yaşında bir kişiyim ve eski bayramları çok özleyenlerdenim. Çocuktuk. Bayramın ilk günü bayramlık alınırdı bize. Temiz pantolon, ayakkabı, çorap vs. Ben gece bayramlıkları yatağımın hemen yanına koyardım. Sabah sabah kalkar, elimizi yüzümüzü yıkar, bayramlıklarımızı giyerdik. Ben her bayram, babamla birlikte bayram namazına giderdim. Camiden çıktıktan sonra büyüklerimizin ellerini öperdik. Oradan da hemen bayram yerine koşardık. Topladığımız para ile oyuncaklara biner, kalan parayla da kendimize tatlı alırdık. Oradan yemeğe eve geçerdik. Bizim evimizde fırın yoktu. Babam da o güne özel eve et alırdı. Annem etten ve patatesten oluşan bir tepsi hazırlayıp babama verirdi. Babamda onu fırına götürür, yemeği pişirtirdi. Evde toplanıp, afiyetle o yemeği yerdik. Bayram haricinde bizim evde pek zengin bir sofra kurulmazdı. 
Eski bayramlarla şimdiki bayramları kıyaslarken, yüreğim cız ediyor. Bugün halkın, çarşının, ticaret erbabının haline bir bakın. Şu günlerde hepsi kan ağlıyor. Ülkede bayram canlılığı yok. Eskiye dönecek olursak, eskiden daha arife günü gelmeden insanları heyecan sarardı. Çocukların bayramlıkları hazırlanırdı, şekerler alınırdı. O zaman en pahalı şekerler, çikolatalar alınacak diye bir kaygı da yoktu. Herkes kendi maddi imkânlarına göre hazırlıklarını yaparlardı. Şimdiki bayramlara bakıyorum, bayramlar artık fakirin değil, zenginin bayramı oldu.
Eskiden komşular, aileler, büyüklerinin kapısını çalarlardı, hal hatır sorar, bayramlaşırlardı. Şimdi evlerinde yaşayan insanlar, yanı başındaki komşularını bile tanımıyorlar. Birbirine seslenme, hal hatır sorma geleneği tamamen ortadan kalktı. Herkesin maddiyata önem verdiği günümüzde, manevi değerlere önem veren kalmadı. 
Eskiden bayram namazlarına gidildiğinde camiler dolar taşardı. Bugün insanların çoğu camiye bile iş ola gidiyor. Vatandaşların büyük bir kısmı ‘bayram gelmiş bize ne’ düşüncesinde. Eskiden insanlar bir köyden çıkar başka bir köye bayramlaşmaya giderlerdi. Şimdi maalesef bunlar yoktur. Kalmamıştır. 

Zübeyir Ağaoğlu: Kapımızı çalan kimse kalmadı
Bayram dendiği zaman ilk olarak aklıma, anne ve babalarımızın bizlere aldıkları bayramlıklar gelir. Bayram günlerinde Caminin yanına giderdik ve önce camiden çıkan ailelerimizin ve diğer insanların bayramlarını kutlardık. Onlar genellikle bize bayram harçlığı verirlerdi. Bir de ramazan da bizde teravih namazı vardı. Ona çocuk olmama rağmen gittiğimi hatırlarım ben. Çocukluğumdaki, gençliğimdeki bayramları bugün özlemle anıyorum.
Daha sonra evlendik. Ailem İskele’de kalırken, ben evlenince Lefkoşa’ya yerleştim. Bayram günleri eşimle birlikte onları ziyaret ederdik ve tabi ki de eşimin ailesini. Öğlen yemeğini kendi annemde yersek, akşam yemeğini kayınvalidemde yerdik. Aile ziyaretlerinde diğer gelen akrabalarımızla da bayramlaşırdık. Bayramın 2. Günü de Girne’deki akrabalarımıza ziyarete giderdik. Bayramlarımız çok güzel geçerdi yani. Eskiden insanların birbirlerine sevgisi saygısı çok daha fazlaydı. 
Bayram yemeklerimiz de çok güzeldi. Bayramdan önce annem 2-3 tane tavuk alır, onları yemeğe hazır hale getirirdi. Tavukları haşlar, sonra kızartır ve suyuna da makarna yapardı. Bu bizim en sevdiğimiz bayram yemeğiydi. Kayın pederler ise fırına patates ve et koyardı. Yemeklerimiz yanında tatlılarımız da sofradaki yerlerini alırdı. Revani, güllaç, şam işi sofralarımızda bulunan tatlılardandı. 
Eski heyecanları ise şimdi yaşayamıyoruz. Benim oğlum yurt dışında yaşıyor ve her bayramda gelebilme fırsatı yok. Onlarla telefonda konuşuyoruz. Kapımızı çalan pek bir kimse de kalmadı çünkü artık insanlar eskisi gibi bayram coşkusu yaşamıyorlar. 

Özay Andıç: Bayramı doya doya yaşayan nesiliz
Çocukluk yıllarımızda bayramların sevinçleri bambaşkaydı. Bayram sevincini doya doya yaşayan nesilden bir tanesiyiz. O gün geldiğinde çok büyük bir heyecan duyardık. Bugün ise torun sahibi bir insan olarak söyleyebilirim ki, eski heyecanlar artık yaşanmıyor. Bugün yetişmekte olan nesil, bayram sevincinin ne olduğunu bilmiyor. Toplum açısından ne yazık ki büyük değerleri yitirdik. Bu duruma fazlasıyla üzülüyorum. 
Ben çocukken alınan bayram kıyafetlerini büyük bir heyecanla yastığımın altında muhafaza ederdim. Annem elimize kına yakardı. Geceyi de çok büyük bir heyecanla geçirirdik. Ertesi gün sabahta öncelikle aile büyüklerinin elini öperdik. O zaman en büyük para birimi kuruştu. Tüm köyü dolaşıyorduk. Birer kuruşları toplayıp biriktiriyorduk. Akşam bütün aile toplanıp yemek yeniliyordu. Bayramın birinci günü bizler için böylece geçmiş oluyordu. İkinci gün ise herkes kendi işinin başına dönmüş oluyordu.

Mahmut Topçu: Bayramlıkları yastığın altında saklardık
Çocukluğumuzda büyüklerimizin oruç tuttuklarını hep görürdük. Biz de heves eder, onları örnek alırdık. Bazen, öğleye kadar oruç tutabilirdik. Büyüdükçe ramazanın manevi değerini anlamaya başladık. Çünkü ilkokullarda dini eğitimde vardı. Bence şimdi yeterli dini eğitim verilmediği için, çocuklar Ramazan Bayramı’nın değerini anlayamıyorlar, önemini kavrayamıyorlar. 
Biz çocukken maddi durumun elverişsizliğinden dolayı yeni kıyafet, ayakkabımız pek olmazdı. Ailelerimiz bize bayramda yeni kıyafetler alırdı. Gece yastığın altında saklardık, ertesi gün bayramda giyeceğiz diye bir sevinçle. Sabahleyin tüm çocuklar, yeni kıyafetlerimizle caminin kapısına koşardık. Bayram namazından çıkanların ellerini öperdik, para toplardık. Bazı insanlar vardı 1 kuruş haçlık verirlerdi. Hemen birbirimize söyler o kişinin etrafında elini öpmek için toplanırdık. Daha sonra evlerimize geçerdik. Tüm aile bir araya gelir yemek yerdik. Masamızda fırın kebabı, salatalar, tatlılar olurdu. 
Bugün maalesef hiç bu alışkanlıklar kalmamıştır. Bayram gelmeden gençler tatile çıkıyorlar, büyüklerini dahi ziyaret edip, ellerini öpmüyorlar. Bu noktada özellikle öğretmenlere çok büyük görevler düşüyor. Çocuklara, gençlere bu değerlerin aşılanması, öğretilmesi lazım. 

Salih Baflıoğlu: Eski bayramları çok özlüyorum
Ailemiz bize bayram öncesi yeni kıyafetler alırdı. O zamanlar ütümüz olmadığından bayramlıklarımızı düz kalması için yastıklarımızın altına koyardık. Sabah kalkar büyük bir heyecanla bayramlıklarımızı giyerdik.
Çocukken bayram günü bir sürü oyun oynardık. Başta pirilli olmak üzere birçok oyunumuz vardı. Köyde arkadaşlarımızla oynadığımız o gün. Bunun yanında büyüklerimizin ellerini öperdik. Kahvelerin önüne bayram yerleri kurulurdu. Tahtadan oyuncaklar vardı. Büyüklerimizin ellerini öptükten sonra bayram yerine gider, oyuncaklara binerdik. 
Bayram olduğundan evde kebap yapılır, fıstık pişirilirdi. Bunun yanında kendi yaptığımız ekmek, zeytinli ve hellimli de masamızda olurdu. Tüm aile toplanıp bayram yemeğimizi yerdik. 
Eski bayramları çok özlüyorum. Eskiden bayramlar bir başkaydı.

Halil Kazaz: Hısım akraba bir yere toplanırdık
Benim çocukluğum köyde geçti. Köylerde bayram yaklaştığı zaman bilhassa arife günü fırınlar yakılırdı, hamurlar yoğrulur ekmekler çörekler fırına salınırdı. Sıcak sıcak ekmekler çıkarılır, tatlılar yapılırdı. Ertesi gün sabah sabah bayram namazına gidilir, namaz kılınır, namazdan çıkılınca bayramlaşmalar gerçekleşirdi. Çocuklarda caminin önünde bekler, büyüklerinin ellerini öpüp, harçlık toplarlardı. Sonra eve gelinir, evde yemekler yenilir, hısım akraba bir yere toplanır, beraber sohbet edilir, yemekler yenirdi. Sonra tekrardan büyüklerin ellerini öpmek için gezmeye çıkılırdı. Daha sonra arabalar köylerden Lefkoşa’ya hareket ederdi, Lefkoşa’ya gelinirdi. Lefkoşa’da bayram yeri kurulurdu. Bayram yerinde salıncaklar vardı. Bayram yerinde şerbet, dondurma satılırdı, bizde onlardan alır yerdik. Oyunlar oynardık. Böylece güzel bir bayram geçirirdik. 

Adnan Işıman: Bayram tatille eş anlamlı oldu
Benim çocukluğumda Lefkoşa’da Hisar üstü olarak bilinen yerde bayram yeri kurulurdu. Çok ilkel koşullarda kurulurdu bu bayram yerleri, ancak çocukların gönüllerince eğlenmesine yeterdi. Cıncırak dediğimiz dönme dolaplar vardı, onlara binerdik. Bayram yemekleri yapılırdı. Bizim bayram yemeğimiz fırın kebabıydı. Bunun yanında bayram sabahı ciğer kavurma da yapılırdı. Ailemiz eve şeker alırdı. Eve gelenlere şeker ikram edilirdi. O zaman çikolata kültürü de yoktu.
Biz çocukluğumda bayramları heyecanla, coşkuyla geçirirdik ancak ne yazık ki şimdi öyle bir kültür kalmadı. Ben insan sevgisini kaybettiğimiz için bu hale geldiğimizi düşünüyorum. Bunun yanında bayram dendi mi vatandaşın aklı tatile gidiyor. İnsanlar ülkede kalıp, akrabaları ile bayramlaşmıyorlar bile. 

Yılsay Barlasoğlu: Zamanla her şey değişti
Benim ilk hatırladığım bayramlar şimdiki Kuğulu parkın doğusuna düşen bölümde kurulurdu. Bayram yerleri daha sonra Girne Kapısı’na, Mücahitler Sitesi’nin olduğu yere, oradan da Sarayönüne taşındı. Zamanla tabii her şey değişti. Bayramlar bugün bana hiçbir şey ifade etmiyor. Ama çocukken çok şey ifade ederdi. Şimdiki çocuklar için ise her gün bayram çünkü çok daha iyi şartlarda yaşıyorlar. 

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.