Yepyeni bir haftanın başlangıcında ülkemiz neye uyanacak?
Yine bir erken seçim ve Kuzey Kıbrıs yeni umutlara açılan bir liman olabilecek mi?
Kafamda deli sorular... Ülkemizde umudu olan kaldı mı? Eskiden "Umudunu kesme yurdundan" derdim hep. Peki ya şimdi?
Hem o zamanlarda tüp gaz kuyrukları da yoktu.
Elektrik ??!!
Ne mi vardı? En azından evlerde elektrik vardı. Hiç bu günlerde kesildiği gibi tüm ülke tamamı ile karanlığa gömülmüyordu. Ülkenin elektrik santralleri çalışıyordu, yatırımları yapılıyordu.
Yolları aydınlatan ışık vardı. Sadece arabanın ışıkları ile aydınlanan sokaklar, ölüm tehlikesiyle her an karşı karşıya kaldığımız yollarımız yoktu. Yolun karşıdan karşıya geçerken ışık ayrıca, sokak lambalarında aydınlatma yok diye araba altında kalan insanlarımız da yoktu doğrusu.
Kış aylarında tüm ev halkının soğuklardan elektrik sobasını, klimasını, elektrik kesintilerinden dolayı açamıyor diye bu kadar çok battaniyeye mahkum edilen halkımız yoktu.
Tıpkı anne ve babalarımızın çocukluğunda olduğu gibi 1940-50’li yıllara bu kadar bildiğiniz gazyağı ile yanan fanus ve mumlarla ders çalışan çocuklarımızı çoktan tarihin tozlu raflarına kaldırmıştık. Onları yine hatırladık.
Sosyal Toplum ve Devlet ???!!!
Devlette görev yapan memur ve özel sektör çalışanları arasında bu kadar mutlaka bir sosyal travma yaratacak maaş farklılığı ve sosyal statü farkı yoktu.
Bu iki kesim hiçbir dönemde mutluluk anlamında bu kadar çok ayrıştırılmamıştı. Bu vesile ile alış veriş yapmaya gidemeyen bir özel sektör çalışanları bu güzel toplumda hiç olmamıştı.
Dibe vuran moral çöküntü ve halkımızın teselliyi farklı kazanç kapılarında olduğu bir dönem hiç olmamıştı. Örneğin asgari ücret ile çalışan kesim özellikle hafta sonlarında iki gün de ful çalıştığı bir dönem hiç olmamıştı.
Halkımız Güneyli komşulara bu kadar çok ekonomik anlamda mahkum olmamıştı. Günler geçtikçe Güneyde çalışmak için elinde kumanyası ile geçen Kıbrıslı Türkler hiçbir dönemde bu kadar artmamıştı.
Adeta Türk Lirası anlamında üç, dört kat artan fiyatlar karşısında Güneye geçerek temel gıda maddelerini, etini, tavuğunu, neskafesini alan halkımız hiç olmamıştı.
Geleceğini Güneyde kazanacağı para ile Kuzey’de harcamak isteyen bir kesim gazetelere manşet hiç olmamıştı. Hatta iki tarafın sendikaları Kuzeyden gelecek olan Güney Kıbrıs'ta iş yerleri hizmetler sektöründe istihdam edilmek üzere ( Turizm, inşaat) anlaştıklarını hiç gazete manşetleri ve TV haberlerine taşındığını hiç ne gördük, ne de duyduk.
Genç nesillerimiz??
Her şeyden önemlisi, ümitsizliğe kapılıp adayı terk eden, üniversite gençliğimiz hiç bu kadar on katına, on beş katına çıkmamıştı. Gittikçe fakirleşen, yeni yıla bütçe açığının yüzde otuz beşler ile açıklandığı, tadil bütçe mutlaka yapılması gerektiği çünkü açıklanan rakamın bunun çok daha üzerinde olduğu bir dönem ve yeni bir yıla girmemiştik.
Her şeyi pandemiye bağlayan, ülkeyi dış dünyadan ekonomik ve siyasi anlamda bu kadar koparan bir dönem hiç olmamıştı.
Siyasi çöküntü ??!!
Rum'un eline bu kadar siyaseten hiç hak etmediği kadar bizim aleyhimize kozlar verilmemişti. Zaten onlarca yıldır Kıbrıs Türk’üne azınlık olarak bakan ve hiçbir zaman eşit statüsünü kabul etmeyen Hristiyan Dünya, Rumların uzlaşmaz tavrı karşısında maalesef Annan planı sonrası yavaş yavaş kazanım elde eden, anlaşılmaya başlanan milli davamız tekrardan başka bir eksene doğru kaymamıştı.
Büyük dünya lideri ve Kıbrıs Türk’ünün dava adamı Baba Denktaş bile Federasyon tezinden hiç bir zaman ayrılmadı.
İki kesimli, iki bölgeli devlet, egemen ve eşit halk felsefesinden, uluslararası toplumsal görüşmelerde hiç ayrılmadı. Ayrılırsa bunun sonucunda daha fazla dünyadan kopan, Sarayönü’nden ileriye gidemeyen bir sonuç doğuracağını biliyordu çünkü.
Zaten 1974 sonrası Kıbrıs Türk otonom, daha sonra 1975 Federe devlet ile korunan ancak 1983'te KKTC ilanı ile yanlış yaratılan devlet düzeni ve sistem, bugünkü hali ile karanlığa mahkum edilmiş ve gemisi karaya oturmuştur.
Bu satırlardan ekonominin, turizmin, eğitimin nasıl şahlanacağı konusunda onlarca yazı yazdım. Çeşitli dünyadan örnekler ile çağdaş, günümüz ihtiyaçlarını karşılayan sistemin ne olması gerektiği ile ilgili satır satır görüşlerimi paylaştım.
Turizm Modelleri ve Çağdaş Uygulamalar ??!!
Turizm modelleri, sürdürülebilir turizm politikaları, orta vade, uzun vade planlar, Turizm Örgütü, TUTAYGA ( Turizm Tanıtma, Yatırım Geliştirme Ajansı) Destinasyonlar PIB modeli ve Yeni Teşvik sistemi, Turizm ve Konaklama Sektöründe İstihdam ve Yerel üretim Gücü Modelleri, Toplam kalite ve Destinasyon Yatak Başına düşen fiyat artırıcı uygulamalar, Dijital Pazarlama, Ulaştırma ve alt- üstyapı gelişimi, Çağdaş Otelcilik Eğitim modelleri.
Neler madde madde yazmadım ki… Yazılarım ve Makalelerim anlamında Toplumumuzun her kesimi tarafından bu kadar takdir edildiğini bir o kadar da "Keşke bu yazdıklarını okuyacak ve televizyonda söylediklerini ve uygulayacak insanlar Turizm Bakanlığında olsa" eleştirisini hiç duymamıştım. Hep o söyleyenlere "Söz uçar, yazı kalır, bir gün gelir bu yazdıklarımız elbet uygulanır" sözlerini bu kadar çok kullanmadım.
Son olarak da halkımıza "Halklar laik oldukları gibi yönetilirler" sözünü hatırlatmak istiyorum.
Bu çarpık düzeni nasıl ki bizler farkında olmadan yarattık, değişim ve dönüşüm için de adım atmak bizlerin yani halkın elinde. Konuştuğum yakın çevremde herkes "Benim umudum yok" diyor.
Umarım yepyeni bir haftaya, tertemiz ümitler, siyasette yepyeni yüzler ile uyanırım. Siyaseti meslek haline getirenlerden kurtuluruz. İrade tamamı ile Kıbrıs Türklerinin elinde...
Ck 3 Yıl Önce
Hic umutlu ve mutlu DEĞİLİZ!!!!!