Cumhuriyetçi Türk Partisi Birleşik Güçler (CTP-BG), Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla yürütülen müzakerelerle ilgili halkı bilgilendirmek için başlattığı bölge toplantılarına Gazimağusa’da devam etti.
Verilen bilgiye göre, CTP-BG Genel Başkanı Mehmet Ali Talat’ın konuşmacı olduğu toplantı, Mağusa Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. Toplantıya, CTP-BG Gazimağusa İlçe Başkanı Erkut Şahali, partililer ve vatandaşlar katıldı.
Mülkiyetle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Loizidou kararının ardından içtihadın bu yönde oluştuğunu belirten Talat, buna göre, 1974 öncesi tapu sahibi Rumların mülk sahibi olmaya devam ettiklerini, o günden bugüne olan kaybın da mülk sahibine ödenmesi gerektiğini ve AİHM’in Türkiye’ye mal sahibinin evi kullanması için çağrı yaptığını kaydetti.
2004 referandumu ve sonrasında devam ettirilen çözüm yanlısı politikaların arkasından ise 2010 yılında, AİHM’in Demopulos kararı sonrasında içtihadın yeniden değiştiğini ifade eden Talat, mülkün içerisinde oturan Kıbrıslı Türklerin zaman geçtikte mal sahibiyle aynı haklara sahip hale geldiğini ve Mahkemenin, eski koçan sahiplerinin hakları iade edilecek diye başka insan hakkı ihlali yapılmaması gerektiği sonucuna vardığını söyledi.
“Eroğlu süreci bloke etti”
2010 yılında açıklanan Demopulos kararının daha önce açıklanması halinde Kıbrıs sorununun o dönemde de çözülebileceğini kaydeden Talat, kararın açıklanmasının ardından KKTC’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidildiğini ve Derviş Eroğlu’nun seçimi kazanarak beş yıl boyunca süreci bloke ettiğini savundu.
Eroğlu’nun vizyonunun “çözümsüzlük” olduğu için, müzakere sürecini adeta “sağırlar diyaloğu” şeklinde yürüttüğünü ileri süren Mehmet Ali Talat, bu yıl ise çözüm güçlerinin güçlü desteğiyle Mustafa Akıncı’nın seçimi kazandığını ve sürecin yeniden başladığını ileri sürdü.
“Hayır çıkarsa kabus olur”
Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir toplantıda Kıbrıs sorununun çözümüne dair yaptığı açıklamaların çözüm karşıtı çevrelerce çarpıtıldığını dile getiren Mehmet Ali Talat, Kıbrıs Türk tarafının “hayır”ıyla Kıbrıs Rum tarafının “hayır”ının aynı olmadığını söylediğini belirtti.
Bunun sebebinin ise, Rum tarafının tanınmış devlet statüsüne sahip olmasından kaynaklandığına işaret eden Talat şöyle devam etti:
“Söylediklerimden hareketle ne olursa olsun her türlü plana evet dediğim iddia edildi, halbuki benim söylediğim, KKTC uluslararası hukukun dışında iken Rum tarafı uluslararası hukuk içinde tanınmış bir devlettir. Çözüme evet dememiz halinde biz de uluslararası hukukun içine gireceğiz. Fakat hayır dersek izolasyonlar daha artacak... Evet diyeceğimiz anlaşma ise birisinin masaya koyacağı bir anlaşma değil, çerçevesi çoktan ortaya çıkmış olan ve iki tarafın da kabul edip imzalayacakları anlaşmadır. Böylesi bir mutabakata hayır demek bizim için kabus olur. Ben bunu söylüyorum ve söylemezsem, halkımı uyarmazsam görevimi yapmamış olurum.”