1974’te genç bir öğretmen olan ve Mağusa’nın kurtuluş mücadelesine katılan KKTC Meclisi’nin en yaşlı üyesi Hüseyin Angolemli ‘yaşananları’ anlatıyor
Hüseyin Angolemli siyasette olduğu gibi, eğitim alanındaki başarıları, yardımseverliği ve fedakar hizmetleriyle tanınıyor... Bundan 46 yıl önce, Namık Kemal Lisesi’nde öğretmenlik yapıyordu.... 15 Temmuz 1974 sabahı Mağusa’da silah sesleriyle uyandı...
Cunta darbesini haber alır almaz, diğer arkadaşları gibi silah altına alındı... O günlerde aklında Angolem’deki ailesi ve Mağusa’daki nişanlısı da vardı...
Hüseyin Angolemli, darbe sonrasında, dönemin Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı Rauf Denktaş’ın Bayrak radyosundan sık sık yaptığı açıklamaları anımsatarak şunları söylüyor:
“Rumlar o günlerde Yunan askerleri tarafından dövülüyor, hatta öldürülüyordu. Denktaş Bey ise Bayrak radyosundan ‘Sakın karışmayın, bu onların iç meselesidir’ diyordu. Halbuki, içte başlayan bu olayların kısa sürede Türklere döneceğini biliyorduk. Zaten dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit de TRT aracılığıyla ‘Cuntanın bu hareketi, Türklere yöneliktir’ demişti. Dolayısıyla tüm erkekler silah altına alındık ve Türkiye’nin gelmesini beklemeye başladık.”
ENOSİS hedefi Angolemli, 15 Temmuz darbesinin nedenlerini söyle anlatıyor:
“Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios ilk günden ENOSİS için çalışma yapmaya başladı. Ancak onun acelesi yoktu. Kıbrıslı Türkleri ekonomik baskılarla yok edeceğini, böylece amacına ulaşacağını hesap ediyordu. Halbuki Yunanistan’daki albaylar cuntası acele ediyor, bir an önce ENOSİS’i gerçekleştirmeye çalışıyordu... O nedenle de Makarios’u devirerek işe başladılar. Yerine getirilen Nikos Samson, azılı bir EOKA mensubuydu.
İşte darbenin temelinde adanın Yunanistan’a ilhakı vardır. Yunan askerleri bunu gerçekleştirmek için darbe girişiminde bulunmuşlardı.”
Otello’nun üzerinde nöbet Hüseyin Angolemli, 20 Temmuz sabahı çıkarmanın başlamasıyla birlikte Mağusa surlariçinin korunması amacıyla herkesin silahlı vaziyette görevlendirildiğini belirterek, yaşadıklarını şöyle aktardı:
“Hepimiz silah altına alındık. Otello Dondurma Fabrikası’nın üzerinde A4 silahı ile görev yapmaya başladım. Rumların Baykal’a yaptığı saldırıyı önleyen birliğin içindeydim. Tabii Rumların saldırıları giderek şiddetleniyordu.Sancaktarlık bunun üzerine bizi tünelin içinden geçirerek, surlar içine götürdü.Bugün hala herkes o tünelden söz ediyor. Dr.Burhan Nalbantoğlu ailesine ait evin bahçesinden tünel kazılmış ve olası bir Rum saldırısına karşı tedbir alınmıştı.”
Köylüleri büyük acı çekti Soy adından anlaşılacağı gibi Hüseyin Angolemli’nin köyü güneyde kalmıştı. Angolem’de birçok aile yakını ve arkadaşları vardı. Harekat sırasında bir kısmını katleden Yunan askerleri, diğerlerini Limasol’daki esir kampına götürdüler.
Hüseyin Angolemli, yaşadıkları acıyı şöyle anlatıyor:
“Ben öğretmen olduğum için Mağusa’da bulunuyordum. Ancak bütün ailem, bir Türk köyü olan Angolem’deydi. 20 Temmuz’da harekat başladığında onları Limasol’a götürdüler. Kimisini öldürdüler, kimisini esir kampında tuttular.İki kardeşim de esirler arasındaydı.İkinci Barış Harekatı sonrasında ise esir mübadelesi anlaşması sonucunda kuzeye getirildiler.
Cunta davet etti
Türkiye’nin adaya müdahalesinin, 15 Temmuz’daki darbeden kaynaklandığını belirten Hüseyin Angolemli “eğer bu müdahale olmasaydı, Kıbrıslı Türklerin direnmesi mümkün değildi” diyerek, şunları kaydetti:
“Hiç kimse savaşların olmasını ve insanların öldürülmesini istemez... Genç yaşlarda elimde A-4 silahı ile sınır bekçiliği yaptığım günleri unutamam. Bir yanda Rum saldırılarına karşı korunmak için cephede bulunmak, diğer yandan aileyi merak etmek durumundaydık. Acaba ne oldular, ne yapıyorlar?. Bunlar hep aklımızdaydı.
Türkiye, 20 Temmuz’da adaya çıkmak zorunda kaldı. Bunu sağlayan Yunan cuntasıdır. Dolayısıyla Kıbrıslı Rumların da artık bu yaşananlardan ders çıkarmaları gerekiyor. Biz, Kıbrıs’ta kalıcı bir anlaşmadan yanayız. Annan Planı’na bunun için ‘evet’ dedik.”