Bana göre bu durumun çözümü bankalardan beklemek veya onlara baskı uygulayarak kredi faizlerini düşürmelerini sağlamak değildir. Ülkemizde kredi faizlerinin yüksek olması elbette ki krediye olan talebi düşürmektedir, ama bu saptama, faizlerin düşmesi halinde kredi arzının mutlaka artacağı anlamına gelmemektedir. Bir ekonomideki faiz seviyeleri bir ülkedeki kredi arzını belirleyen faktörlerden sadece bir tanesidir. Nitekim, banka kredi faizlerini ve kullandırılan kredi hacmini belirleyen çok farklı faktörler saymak mümkündür.
Bu nedenle, doğru politikaların belirlenmesi açısından, bankacılık sektöründeki kredi faizlerinin bir sebep olarak değil, ülkenin içinde bulunduğu koşulların bir sonucu olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu konu üzerinde daha fazla durmadan önce, kapsamlı bir değerlendirme yapabilmek açısından, bankacılık sektörümüzün mevduatların ne kadarını krediye dönüştürdüğüne de kısaca bakmamız gerekmektedir.
KKTC Merkez Bankası’nın en son açıklamış olduğu verilere göre, ülkemizde bu oranın şu anda yaklaşık %70 civarında olduğu görülmektedir. Daha birkaç yıl önce bu oranın %75 civarı olduğu düşünüldüğü zaman, son yıllarda bu oranda dikkate değer bir düşüş olduğunu söylemek mümkündür. Ancak, hemen bir sonuca varmadan önce örneğin Birleşik Krallık gibi bir gelişmiş bir ekonomideki mevduatları oldukça yüksek olan HSBC, Barclays ve Royal Bank of Scotland gibi bankalar için bile bu oranın yaklaşık %75-80 civarında olabildiğini de dikkate almak gerekmektedir.
Peki bu ne anlama gelmektedir? Bana göre, net faiz marjlarının son derece düşük olduğu Birleşik Krallık gibi bir ülkedeki ve KKTC gibi bu marjın yüksek sayılabilecek bir düzeyde olduğu bir ülkedeki bankaların kredi kullandırma konusundaki iştahlarının mukayese edilebilir bir seviyede olmasını şöyle yorumlamak mümkündür; bankaların belirlemiş olduğu kredi faiz oranları ile reel ekonomiye kullandırmış oldukları kredi miktarı arasında her zaman doğrudan bir ilişki olmayabilmektedir.
Bir başka deyişle, bir ekonomide banka kredilerinin hacminin düşük olmasını sadece bankaların kredi faizlerini yüksek tutmasına bağlamamak gerekmektedir. Bu konuda önem arz eden diğer faktörlere hemen bir örnek vermek gerekirse, Basel Komitesi’nin geçtiğimiz yıl gerçekleştirmiş olduğu bir araştırmanın sonuçları siyasi belirsizliğin ve seçimlerin banka kredi hacimlerinin düşmesinde önemli bir rol oynadığını göstermiştir. Dolayısıyla, banka kredilerinin hacminin düşük olmasını yorumlarken sadece kredi faiz marjlarına odaklanmak hatalıdır.
Kaldı ki, benim kişisel iddiam odur ki, KKTC gibi ülkeler için kredi faizlerinin yüksek olup olmadığını yorumlarken veya başka ülkelerle mukayese yaparken, ülkedeki mevduat faizlerinin seviyesini referans alınması faiz marjının hatalı bir şekilde yorumlanmasına sebep olabilmektedir. Bu durum, özellikle aşağıda izah edeceğim üç temel sebepten dolayı ülkemiz özelinde sağlıklı politikalar belirlenmesini de zorlaştırmaktadır:
Birinci sebep şudur; KKTC ekonomisinin dinamiklerini en yakından bilen kişilerden olan değerli ekonomist Necdet Ergün’ün de sıklıkla dile getirmiş olduğu gibi, ülkemizdeki “bir kamu bankası”, ki burada hangi bankanın kastedildiği herkesin malumudur, bankacılık sektörümüzde bir “vakum etkisi” yaratmaktadır. Sevgili Necdet Ergün’ün argümanını kısaca özetlemek gerekirse, söz konusu kamu bankasının mevduat faizlerini düşük tutmak suretiyle bankacılık sektörümüzde yol açmış olduğu haksız rekabet koşullarına bağlı olarak mevduat faizleri genel olarak aslında olması gereken seviyenin üstünde tutulmak durumundadır, ki bu da kâr marjlarını korumak isteyen bankaların doğal olarak kredi faizlerini de yüksek tutmasına neden olmaktadır. Bu elbette ki son derece yerinde bir saptamadır, ancak benim bu konudaki görüşüm aşağıda açıkladığım gibi biraz daha farklıdır.
İkinci sebep, ki bu görüşüm Necdet Ergün’ün görüşüyle çelişse de aynı sonucu işaret etmektedir, ülkemizde tasarruf sahiplerinin birikimlerini likit ve güvenli bir şekilde değerlendirebilecekleri banka mevduatları dışında pek bir seçenekleri veya alışkanlıkları mevcut değildir. Kısıtlı bir miktar vatandaşımız belki birikimlerini Borsa İstanbul’a yatırım yaparak, altın alarak veya Birleşik Krallık’ta mevduat olarak tutarak değerlendirmektedir. Ancak, ülkemizde birikimlerini likit olarak tutmak isteyen kişilerin çok azının bu yolu seçtiğini tahmin etmek güç değildir. Kısacası, ülkemizde vatandaşlar birikimlerini biraz da mecburiyetten dolayı banka mevduatı olarak değerlendirmek durumundadır.
Bu durum, banka mevduatına olan talebi sürekli olarak yüksek tutarak bankaların mevduat faizlerini düşük bir seviyede belirlemesine sebep olabilmektedir. Benzer şekilde, ülkemizde menkul kıymetler borsası olmamasından dolayı, işlerini büyütmek için finansman ihtiyacı duyan şirketlerin banka kredisi talep etmek dışında pek bir seçeneği yoktur. Bu da ticari kredilere olan talebin diğer ülkelerde olduğundan çok daha yüksek olmasına yol açarak, ekonomimizdeki ticari kredi faizlerini yüksek tutmaktadır. Elbette ki bunlar benim kişisel görüşlerim olup tartışmaya açık konulardır.
Ancak, bu varsayımım sevgili Necdet Ergün’ün değerlendirmesiyle büyük ölçüde çelişse de, ülkemizde kredi faizlerinin neden yüksek olduğu konusuna alternatif bir açıklama getirmekte ve aslında her iki görüş de varmaya çalıştığım şu noktayı desteklemektedir: ülkemiz koşullarında kredi faizlerinin ne kadar yüksek olduğunu mevduat faizlerini baz alarak değerlendirmek sağlıklı bir yaklaşım değildir. (Devamı yarın)
Kredi faizlerinin yüksek olmasının tek sorumlusu bankalar değildir
Kredi faizlerinin yüksek olmasının tek sorumlusu bankalar değildir
Diyalog Gazetesi Diyalog Gazetesi
KIBRIS
Eski Bank of England (İngiltere Merkez Bankası) uzmanıarı sevindiriyor
Paylaş: