Çiğdem AYDIN
Bugün 20 Temmuz, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 40’ıncı yıldönümü. Büyük bir sevinç ve mutlulukla kutlanıyor. Ancak geçmişe dönüp baktığımızda harekata kadar olan dönem acılarla dolu bir geçmişe sahip. Hayatta kalma adına mazgallarda süren yaşamlar, aç-susuz geçen günler ve daha neler neler… Ancak yıllar geçse de unutul(a)mayan o acı dolu günleri savaşın tanıklarından olan İbrahim Tezel, Diyalog okurları için anlattı.
Geçmişe yolculuk, 1929 doğumlu İbrahim Tezel’in canını bir hayli acıtsa da mücadele yıllarını anlatırken soğukkanlılığını elden bırakmıyor. 1963’te savaşın can acıttığı o dönemde kendisi İtfaiye Polisi olan Tezel, sözlerine “korkunç günlerdi” diyerek başlıyor.
“O dönemleri hiç unutmam. 40 yaşlarındaydım, sene 1963. Mağusa’daydık. İtfaiye Polisiydim. 40 yaşlarındaydım. Maraş’ta hadiseler çıktı. Bizler de o zaman Rumlarla beraber çalışıyorduk. Hadiseler çıktığında bunlarla yıllardır çalışıyoruz bize bir şey yapmazlar herhalde dedik İlk önceleri tek tük olan çatışmalar akşam saat 18.00’da başladı, gece 21.00’a kadar devam etti:
“Kaçın be Türkolar geliyor”
Rumlarla arasında geçen konuşmalar da deyim yerindeyse hafızasına kazınmış, İbrahim Tezel’in.
“Bir Rum subayı vardı, hiç unutmam beni çağırdı ve ‘korkmayın be Türkolardan sizi biz koruyacağız’ dedi. Biz bulunduğumuz yerde 5 Türk’tük. Şu anda hayatta olan bir ben kaldım. Hilmi Çavuş, Hasan Hüseyin hepsi rahmetlik oldu. 7-8 de Rum vardı. piyadeler ellerinde Maraş’a doğru mevzilendiler bir iki el ateş açtılar. Rum subay koşarak geldi ve “kaçın be Türko’lar” diye bağırdı. Hilmi Çavuş’un bir arabası vardı. 4 kişilikti ama biz 6-7 kişi bindik o arabaya. Hiç unutmam sıkışık bir şekilde üst üste limana kadar gittik ve kalenin içine girdik. O günkü ilk çatışmalardan da böyle kurtulduk.
“Tam 3 yıl mazgalların içinde yaşadık”
Ölüm ile kalım arasında ince bir çizgide yaşam mücadelesi veren İbrahim Tezel, ailesinden uzak kaldığı dönemleri anlatırken de bir hayli duygulanıyor:
“Hepimizin aileleri Baykal Bölgesi’nde kaldı onları çok merak ediyorduk. Ben 15 yıllık evliydim. Oğlum 12 yaşındaydı, kızım daha yoktu. Biz de Kale’nin içindeki Emniyet Müdürlüğü’ndeydik. Ancak daha sonra bizi buradaki mevziden aldılar, mazgalların içine götürdüler. Tam 3 yıl mazgalların içinde yaşadık, çok nadiren ailelerimizi görüyorduk. Oraya Torna makineleri getirmişlerdi, kaynakçılar vardı. Bizler de mazgalların içinde silah yapmaya başladık. kaynakçılardan biri de bendim. 4-5 kişiydik o zaman İlkay Genç vardı. O bize malzemeleri sağladı. 3 yıl boyunca silah yaptık ancak yaptığımız silahları deneyemezdik. Çünkü mermilere acırdık yokluk vardı. Oradan Rumlara yakalanmadan çıkmamız ve ihtiyaçlarımızı tedarik etmemiz için mermileri saklamamız gerekmekteydi. Tek kurtuluşumuz elimizdeki az sayıdaki mermi, silah, odunlar, baltalar ve demirlerdi.”
Tedbir için kazılan tünel
“1965- 1966 yıllarında Karpaz’daki gömülü silahlar geldi ama kumlu torbaların içinde oldukları için temizlenerek çıkarılması gerekiyordu. Öyle de yaptık. Tek tek çıkardığımız silahları mücahitlere dağıttık. Daha sonra beni Baykal’a mücahit olarak yolladılar. Erdoğan Bey vardı o zaman İş Bankası’nda çalışıyordu, bizlerin sorumlusu da o oldu. Beni devriye polisi olarak görevlendirdi, 2 saatte bir devriyeye çıktım. 1969 yılına kadar bu böyle sürdü. Bir akşam saat 6-7 sularında bir subay ve Dr. Nalbantoğlu beni çağırdılar. Bahçe içinde çinkodan yapılmış küçük bir garaj vardı onun içine girdik. İçerisi boştu ve bize ‘buradan 8-10 ayak bir tünel kazacaksınız’ denildi. Tünel o garajın içinden başlayıp kalenin içine kadar gidecekti. Amaç ise Türk askeri gelene kadar Rumlar’ın Baykal’a saldırması halinde o tüneli kullanarak halkın güvenliğini sağlamaktı. Hiç vakit kaybetmedim. Ertesi gün adam toplamaya başladım. Gönüllülerle birlikte tünel kazmaya başladık. Ancak çok dikkatli olmalıydık çünkü bunu bir Rum’un duyması halinde tüm plan altüst olabilirdi.”
“Ölmek uğruna tüneli başarıyla tamamladık”
Tam 2 ay boyunca gece gündüz demeden gizlice tünel kazan İbrahim Tezel ve gönüllüler birkaç kez tehlike de atlatmışlar. Rumlara yakalanmamak adına diken üstünde yürümüşler ama tüneli başarıyla tamamlamışlar:
“Bir gün tüneli kazarken Rumları kontrol etmek için dışarı çıktım. Otobüs durağında oturan bir Rum dikkatimi çekti. Çünkü sürekli sağa sola bakıyordu, şüphelendim. Ama o gün bir şey olmadı. Ertesi gün aynı Rum’u yine aynı otobüs durağında aynı saatte görünce iyice şüphelendim. Ben de tüneldeki kazı çalışmalarına kulak verdim, acaba aşağıda kaza yaptığımız yerden yukarı ses geliyor mu diye çünkü adamın tam altını kazıyorduk. Koşarak arkadaşların yanına gittim. Durun ve sessizce çıkın dedim. O Rum bir sonraki gün yine gelmişti. Bu kez elinde bir gazete vardı ve onu okuyor gibi yapıp, etrafı kontrol ediyordu. Belli ki casustu. Çalışmaya yine ara verdik, çünkü riske atamazdık. Ama ertesi gün gelmedi, biz de işe başladık ve o gün tamamladık.”
Tünelde geçen 3 ay
İbrahim Tezel’in anlattığına göre Takvim yaprakları 1974 yılını gösterdiğinde, büyük bir çabayla kazılan o tünel işe yaramış. Çünkü Rumlar aynı anda Sakarya, Baykal ve Karakol bölgelerini basmış:
“Yıl 1974 Baykal’da kalan sivil vatandaşlar çoluk çocuk, kadınlar yaşlılar herkes binlerce insan gece yarısı evlerinden hiçbir şey almadan üstlerinde ne varsa onlarla tünele koştular. Sadece namusumuzu, şerefimizi kurtarmak için. Kadın ve çocukların korku gözlerinden okunuyordu. Baykal bölgesini yaktılar yıktılar yerle bir ettiler. Bizler çocuklarımız kalenin içine sığındık tam 3 ay boyunca kalenin içinde kaldık. Banyo yok tuvalet yok su yok yemek yok. Her şey zordu. Var olan bir tek şey vardı o da Türk askerinin geleceğine olan inancımız”
“Hala o çocuk yüreğimde acıdır”
“Bir gün büyük bir gürültü duyduk. Kalenin üzerinde olan gözlemci bir tankın yaklaştığını bildirdi. Ama gelen tank kimdi bilmiyorduk. Tankın içinden biri çıktı ama ne bir bayrak var ne de anons. El sallamaya başladığı anda yukarıdaki nöbetçi ateş etti ve vurdu. Ancak aradan çok geçmemişti ki gelen haber üzerine hepimiz yıkıldık. Çünkü vurulan o asker Türk askeriymiş. Hala o çocuk yüreğimde acıdır.”
“Türk askeri geldi bize dünyaları verdi”
Yaşanan acı dolu günler, Türk askerinin adaya gelmesiyle son buluyor:
“Askerler geldi, kaleye girdiler. Herkes koştu hepimiz birbirimizden çok Türk askerine sarıldık. Hem çocuklar hem de biz hıçkıra hıçkıra ağladık ama bu kez mutluluktandı. Çok şükür olsun Türk askeri geldi bize dünyaları verdi, bugünleri gördük.”