Diyalog Gazetesi

KKTC turizm sektörümüz üzerine yeni yaklaşımlar 

KIBRIS

İsmet Esenyel - yorum

Evet tam üzerinden 12 yıl geçmiş. Aşağıda okuyacağınız yazının noktasına, virgülüne dokunmadan Malpas Otel genel koordinatörü ve o dönemlerde nispeten daha genç bir akademisyen olarak Kıbrıs Gazetesi için yazdığım Makaleme dokunmadan sizlere tekrardan aktarmak istedim. Turizm sektörü anlamında, değişen ve değişmeyenlerin kararını ise sizler verin. Koyduğum teşhislerin doğruluğunu siz kıymetli okuyucularıma bırakıyorum. Çok acı reçete. KTHY bu arada batmış. 

“26 Eylül 2009 Cumartesi günü bir Girne sabahı. Güneş yazdan kalmış yorgunluğu, sonbahara meydan okuyan heybeti ile yükseliyor Beşparmaklardan hafif derinden bir rüzgar mı esiyor ne? Hiç bilinmez bir rahatlık ve huzur veriyor doğamıza, yaratılış kimi dünyalarda farklı, kimisi ayakta kalmanın çırpınışı, kimisi daha fazla kazanmanın telaşı, ama bilinen o tek gerçek hep bilinmeyene doğru giden bir telaş. Var olanla yetinemeyen insanın doğası hep hırslarına yenik düşüyor, çırpındıkça çırpınıyor ve nefesini kesiyor biranda. Oysa zeytin ekmek yiyenin de sonu aynı, havyarla şampanya içenin de. Helal para kazanıp şükürler olsun demek ne büyük bir erdem aslında. Kuşların cıvıltısını, kuşlar şarkı söylüyor diye beni ikaz eden oğlum, küçücük dünyasında büyük bir şamar atıyor yanağıma. Keşke onun gibi dünyama bakabilseydim, hep özlediğim, istediğim, huzur bulduğum hoş rüyalarımda yaşattığım Kıbrısımın kaderinin oğlumun kuşlarının kaderi ile aynı olmasını diledim bir an cıvıl cıvıl.

Acısı ile tatlısı ile bir turizm sezonunu daha geride bırakıyoruz. Kendi kederine terk edilmeye zorlanmış küçük turizm yatırımcısı, idealleri uğruna memleketlerine öldükten sonra da kalıcı bir eser ve ailelerine miras bırakmanın derdinde olan büyük yatırımcılarımız, yılların restoranları, hep bir umutla açılan yeni bar ve cafe’ler, gıda üreticilerimiz, hayvan yetiştiricilerimiz, tur operatörleri ve acenteler, hep kendi kaderleri ve umutları ile daha güzel günlerin telaşı ve bekleyişi içerisindeler.

Politik açılımlarımız ve turizm sektörümüz

İş dünyasında olanlar, en azından işletme altyapısı ve eğitimi alan kişiler; herhangi bir işletmenin başarılı olabilmesi için Business Environment denilen kavramının önemini mutlaka bilirler. Yıllardan süregelen, Kıbrısımızın makûs kaderi; Kıbrıs Türkünü hep politik çıkmazlar içerisinde kendi dünyalarını yaratmaya zorlamıştır. Ancak bir gün gelmiş; bu dünyaların artık kendi sınırları içerisinde duramayacağı anlaşılmıştır. O yüzdendir ki, aslında büyük güçlerin de zorlaması ile ABD, Avrupa Birliği, İngiltere; anavatan Türkiyemizi yeni Politik açılımlara sürüklemiş hep o güzel günleri hayal eden; bir dünyalı olma özlemini kuşaklardır bekleyen Kıbrıs Türkünün 68% bütün dünyaya; biz barışçıl bir toplumuz, aslında kendi topraklarının bir bölümünü 36% dan 29-5 azaldığını düşünürsek (6.5% gibi) bir oranı kurşun sıkmadan verebilecek kadar demokratik bir toplumuz diye haykırmış ancak yine de bütün dünyayı en önemlisi de kendi komşularını yine de tatmin edememiştir. Eğer ki bir ülkede siyasi, ekonomik istikrar olmaz ise, o ülkenin iş çevresi de sağlıklı kurulamamış, devletin sistemi oturmamış demektir. Son 5 yılın istatistiklerini göz önüne alırsak, artık siyası yönden Kıbrıs üzerinde son senaryoların oynandığını görmekteyiz. Büyük güçlerin, bu sonbahardan; kuşların yine cıvıl cıvıl şarkı söylemeye başlayacağı 2010 ilkbaharına kadar; bütün kozları ile hem Türkiye’nin hem de Kıbrıs Türkünün üzerinde, baskı yine tabii ki umut politikası ile birlikte La Fontaine masalları okuyacaklarını düşünmek hiç de zor olmasa gerek. Ancak güçlü siyası istikrar; mutlaka ekonomik açılımlarla desteklenmeli ve ona göre hedefler belirlenmelidir. Yılardır, KKTC ye direk uçuş hayali ile yapılan başvurular ve kaybedilen İngiltere’deki ve Brüksel’deki mahkemeler, hem Kıbrıs Türküne büyük saygınlık kaybettirmiş, insanlarımız, yine kendi dünyalarına itilmiştir. Gelinen bu süreçte, Ercan Havaalanımız, kaybedileme aşamasına gelmiş sanki Larnaka hep bir umut olacakmış gibi Turizmcilerimiz; ada dışında ülkelerine turist getirmeye çalışan tur operatörlerimiz, çaresizlik içinde Larnaka’yı bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir. Bu noktada; Türkiyemiz ile müşterek siyasi radikal kararlar alınmalı, KTHY; içerisinden bulunan çıkmazdan öyle veya böyle çıkarılmalı; (Uçakların belli bir oranda sübvansiye edilmesi, esas amacın, KKTC ye varılabilecek en yeni uygun destinasyon alanlarının da belirlenmesi ile bu ülkeye gerçekten turist getirecek, Rum komşularımızın siyasi baskıları aşabilecek kişi veya şirketlerle el sıkışılmalıdır. Dünya havacılık endüstrisinde parlayan bir yıldız olan THY ile yapılacak yeni protokol anlaşmaları ile; Larnaka’ya olan bağımlılık felsefesi ortadan kaldırılmalıdır. Aktif turizm hayatında hem akademisyen hem de profesyonel bir yönetici olarak görmekteyim ki, Rum komşularımız, Larnaka üzerinden gelen turistlere, (ister casino, ister leisure, ister diğer amaçlı olsun) veya Kuzey otelleri ile işbirliği yapan yabancı menşeili tur operatörlerine baskı yapmakta, her geçen gün bu baskılar neticesinde iş hacmi çok düşük noktalara gelmektedir. 2009 yılında zorlayarak girdiğimiz ve çok iyi satış ve pazarlama politikası neticesinde iyi pazarladığımız tesisimiz, alternatif kış turizmi ile birlikte kazancı yüksek golf turizmine, doğa turizmine girmiş ve çok iyi doluluklar yakalamıştır. Misafir memnuniyeti, takdir edersiniz ki lüksü seven ve hep en iyiyi yakalamak isteyen Golf Pazar segmentindeki misafirlerimizi çok mutlu etmiş ve misafir memnuniyeti yaptığımız anketlerde tüm departmanlarda ortalama 93 %ü yakalamıştır.
Bu sonuçlar altında; Kıbrıs Türkü’ne olanak verilir ise, bizlerin neler yapabileceğimizin en güzel kanıtı değil midir? Hep politik ve ekonomik ambargolarla yaşamdan bezdirilen Kıbrıs Türkü’nün fırsat verilince neler yapabileceğinin en olumlu ispatlarındandır… Bu nedenledir ki, derhal politik arenalardan uzak, tamamı ile bilirkişilerden oluşturulmuş, sivil toplum örgütlerinin de desteğini ardına kadar almış ve onlarla birlikte hareket edecek bir Turizm Örgütünün yapılandırılıp stratejik turizm planlamalarının vakit kaybedilmeden yapılması gerekmektedir. Şimdi tam uykudan uyanma vaktidir. Ekonomik açıdan ne kadar güçlü olursanız, siyasi açıdan da bir o kadar bağımsız hale gelirsiniz. “Kuzeydeki turizm istikrarı; potansiyel siyasi bir çözümle esas hedefine ulaşabilir” (Esenyel, İsmet 2003, pg 107, The parallelism between potential political solutions and tourism activities in Cyprus)

Üretici, esnaf, restoranlar, oteller ve turizm ekonomisi
Turizm talebini belirleyen en önemli faktör; “insanların Travel Stimuli (Seyahat dürtüsü) ve onu belirleyicisi olan kişisel ve sosyal belirleyici faktörlerdir. Tamamı ile gidilecek olan ülkenin elinde bulundurduğu imajı, ürünün fiyatı, ulaşım zamanları, daha önceki o ülkeye yapılan seyahat tecrübesi ve risk gibi dış faktörleler üçgeninden oluşmaktadır”. The SCHMOLL model ( 1977). Ne yazık ki; potansiyel bir turistin KKTC’ye seyahat etme dürtüsü oluşsa bile; bu model göz önüne alınırsa, bu güzel ülkemize gelmekten vazgeçen veya gelişlerini cazip halden çıkaran unsurların çok olduğunu gözlemlemekteyiz. “Potansiyel bir turistin Kıbrıs Türk topraklarında geçirdiği ortalama kalış süresi 3,4 gün iken, bu süreçte harcadığı para 880 Amerikan Dolarıdır. Diğer taraftan Rum kesiminde bir turistin kalış suresi 7.8 gün iken harcadığı para 1100 Amerikan Dolarıdır”.; (Esenyel, İsmet Pg 6, Potential Marketing demand analysis of North Cyprus) Aslında bu kadar çok dezavantaja rağmen; bu ülkeye gerçek turizm amaçlı, otellerde konaklayan buradaki servis kalite ve standardını daha önce ziyaret ettiği ülkeler ile kıyaslayan kişilerin sektörde bizlere aktarımları; çok kötü noktalarda değildir. Diğer ülkelerin yıllık dolulukları, konaklayan kişi sayıları, ekonomik anlamada elde ettikleri gelir ve net kazanç, tabii ki bizlerden farklı olacaktır, çünkü bu ülkeler ile yarışacak business environment, en basiti ile adaya direk uçuş noktası düşünüldüğünde yeterli sağlıklı koşullarda değildir. Turizm politikaları neticesinde oluşacak olan sağlıklı bilinçlenme, dünyadaki en önemli trend olan Destiantions Marketing Management ( Ülkelerin pazarlama İşletmeciliği ) ve tanınmamışlığın, yetersiz olan business environmenttin bile avantaja dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu poltitkalar açıkçası devlet politikası doğrultusunda, Türkiye’den; veya dış dünyada yaşayan Kıbrıslı Türklerden alanının uzmanı kişiler den de fikir alınarak bu ülkenin turizm bağlamında kendi kültürel ve insani dokusu ile bağdaştırılarak, yepyeni iç kavgalardan uzak, yeni kurtuluş reçeteleri yazılıp uygulanmalıdır. Üreticiye, ürettiği malı satışta kolaylık getirecek unsurlar, maliyetler asgari noktalara çekilmeli, yerli işletmelerimizi, yerli mala karşı olan talebi yükseltecek kalite unsurları çoğaltılmalıdır. Böylelikle iç pazara canlılık gelecek ve daha üzerimizden atamadığımız ekonomik krizin boyutları aşağıya çekilecektir. Bu yıl turizm bakanlığının başlattığı “ Kendi Ülkende tatil yap “ felsefesi en az 2 yıl daha uygulanmalıdır. Kriz dönemlerinin çıkışı ancak bu tür politikalarla sağlanır. 
Maliyetler konusu açılmışken; küçük, orta ve büyük işletmelerin aylık bilançolarına baktığımız zaman en büyük harcama kalemi personel maliyeleri ve giderleri olduğunu, tabii ki gıda ve içecek giderleri ( F&B) , enerji ( elektrik, ısınma soğutma fuel oil) giderlerinin ise diğer turizm destinasyonları ile kıyaslanmayacak ölçülerde yüksek olduğunu görüyoruz. 5 yıldızlı 200 oda 400 yataklı bir turizm tesisinin yüksek sezonda ödediği asgari 160- 170 bin TL elektrik gideri son derece fahiş bir fiyattır. Devletimiz, özellikle asgari ücretin yeniden şekilleneceği bu günlerde, bu faktörleri göz önünde bulundurarak, yatırımcıyı rahatlatmanın, nefes aldırmanın yollarını aramalıdır. Aksi takdirde; ayakta kalmak, fevkalade zor bir hale gelecektir. Devletimizin turizm bakanlığına çok iş düşmektedir. Personel maliyetlerinin GSMH( Gayri Safi Milli Hâsılaya ) göre bu denli yüksek olan başka bir Avrupa destinasyonu daha yoktur. Bu nedenledir ki; ya yabancı 3.dünya ülkelerinden ucuz işgücü alımına ( Sri Lanka, Filipin, vs) daha uygun şartlar getirilecek, yada Kıbrıslı Türk kişilerin bu sektörde özellikle Turizm otelcilik okuyan, mezun olan gençlerimize bu sektörde kalmanın imkanları devlet tarafından cazip hale getirilerek çoğaltılacaktır. Otellerin personel giderlerinde önemli bir yer tutan lojman, yiyecek içecek, elektrik, su giderleri kişi başı maliyetler de böylelikle asgari seviyeye getirilecektir. 

Ümidini kesme yurdundan demiş büyüklerimiz. Bizler son zamanlarda, sen ben kavgası yerine , daha fazla kenetlenerek, en azından gelecek nesillerimizin yarınlarını kurtarmak amacı ile , ülkemize bir ekonomik ve kalkınma bilinçlenmesi ile, anavatan Türkiye’miz ile müşterek hareket ederek, ekonomik bağlamda, güneyli komşularımızdan daha bilinçli , üretken yeni radikal politikalar geliştirmeliyiz. Ekonomik anlamda, son yıllarda maalesef kan kaybetmeye başlayan eğitim sektörümüz ve Turizm sektörümüzün yeniden yapılandırma süreci hızlandırılmalıdır. Bu tedbirler alınmaz ise yarın bütün sektörler en acı şekilde çaresizliğin eşiğine gelecektir. 

. Her dönem başımıza örülen politik çekişmelerden, , vakit ayıramadığımız ekonomik kalkınma reformlarını bir türlü harekete geçirememekteyiz. Ben Turizme gönül vermiş bir Kıbrıs Türkü olarak, vatanımın, her bölgesinde bir turizm hareketini görmek istemekteyim; Girne’de Mass , Casino Tourism, Magosa’da ve Karpaz’da alternatif turizm ( eko, agro-village) Lefkoşa’da kültür turizmi, Güzelyurt – Lefke bölgesinde Sağlık Turizmi ve İnanç turizmi vs. Kışın kongre ve Spor ve Golf turizmi bütün bölgeleri içerisine alan toplu bir turizm hareketi. Ülkeler artık satış hareketlerini bölgelere ayırıyorlar ve öyle gerçekleştiriyorlar çünkü. Bir İtalya, İspanya bunun en güzel örnekleri. Bu arada, sektörde aktif çalışan bir akademisyen olarak da belirtmek isterim ki, sosyal ve toplumsal zararları olsa bile kontrol edilirse ve tedbirleri doğru alınır ise; ben şu andaki casino hareketinin Türk Turizminin ayakta kalmasına vesile olan en büyük unsurlardan birisi olduğunu düşünmekteyim. Bu sektörün, üniversite eğitimine dâhil edilmesi hem yurt içi ve dışından çok ciddi taleplerin olduğu bu günlerde, yeni istihdam alanlarının doğmasına sebebiyet vereceğine inanmaktayım.
Turizm ve otelcilik eğitimlerinin hem orta derece, vocational ve üniversite seviyesinde çok ivedilikle bir eğitim reformuna girilmesi kaçınılmazdır. 2007 yılında yaptığım bir akreditasyon çalışmasında; Turizm ve Otelcilik okumak isteyen ve mezun olmuş kişilerin; maalesef özel sektörde ancak 23 %’nin istihdam edildiği sonucuna ulaşmıştım. Özel sektörün ihtiyaçlarına uygun eğitimlerin verilmesi gerekliliği de bu yüzdeliğin çıkmasına mutlak bir etken olmuştur ancak bunların reçeteleri, yazılmış ve mevcuttur. Başka bir yazında da bunları kaleme almak özlemi ile...

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.