Diyalog Gazetesi

Kissinger ile Kıbrıs ve Ege uyuşmazlıkları anıları... (1)

KIBRIS

Daryal BATIBAY
Emekli Büyükelçi

ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 29 Kasım 2023 tarihinde vefatı, uluslararası medyada ve bir ölçüde Türk basınında hakkında pek çok görüş, değerlendirme ve yorumlara yol açtı. Görevi kırk altı yıl önce sonlanmış bir dışişleri bakanına gösterilen bu ilgi, Kissinger’in ‘70li yıllarda ABD’nin dış politikasını ve uluslararası gelişmeleri yönlendirmedeki etkinliğini yansıtmaktadır. Ölümü sonrasındaki yazılarda yer alan övgüler kadar eleştirilerin de birleştiği husus budur. 19. Yüzyılın önde gelen Dışişleri Bakanları Castlereagh, Talleyrand ve Metternich ile karşılaştırılarak, Kissinger’ı 20. Yüzyılın diplomasi ustası olarak nitelendirenler olduğu gibi, bu benzetmeyi eleştirilerine dayanak olarak kullananlar da bulunmaktadır. Şöyleki, 19. Yüzyılda devletlerin iç uygulamaları diplomasinin ilgi alanında değilken, 20.yüzyılda, iki dünya savaşı sonrasında insan haklarına, evrensel ve uluslararası hukuka saygı,devletlerarası ilişkiler gündemine girmişken Kissinger’in bu ilkeleri izlediği dış politikada gözetmemesi, hakkında yapılan eleştirilerin başında gelmektedir. Kissinger, önceleri Harvard Üniversitesinde uluslararası ilişkiler uzmanı akademisyen olarak yazılarında, sonra da dışişleri bakanı olarak dış politikanın barışı korumak, bunun için de uluslararası kuvvet dengesinin ABD aleyhine bozulmamasını sağlamak olduğunu savunmuş, özellikle nükleer çağda, iki ideolojik kampa bölünmüş uluslararası konjonktürde, ABD’nin dış politikasının bu hedeflere yoğunlaşması gerektiğine inanmıştır.
‘70li yıllara damgasını vuran ABD’nin Çin açılımı, Sovyetler Birliği ile detant, Kissinger’in dış politikasının önde gelen başarılarıdır.
İki komünist rejim, Çin ile Sovyetler Birliği, arasındaki görüş ayrılıklarından yararlanarak, Çin’e yönelik açılım, bu ülke ile yıllardır süregelen husumeti sonlandırmış, ABD’nin o yıllardaki başlıca rakibi olan Sovyetler Birliği karşısındaki konumunu güçlendirmiş ve Moskova ile detantın, yani yumuşamanın koşullarını kolaylaştırmıştır. Bu yumuşama süreci, Sovyetler Birliği ile orta menzilli nükleer silahlar ve NATO ile Varşova Paktı arasında konvansiyonel silahların indirimi konularında başlatılan görüşmelerle desteklenmiş, düzenli zirve toplantıları ile yürütülmüştür. Günümüzde Çin ile Rusya’nın ABD’ye karşı giderek güçlenen işbirliği ve bunun Batı için yol açtığı sorunlar, Kissinger’ın siyasetinin önemini hatırlatmaktadır.
Kissinger, bu açılımları NATO ve diğer müttefikleri (Japonya, Güney Kore, Avusturalya ve Yeni Zelanda) ile eşgüdüm içinde yürütmeye özen göstermiş, ABD’nin müttefikleriyle dayanışmasını korumasını uluslararası kuvvet dengesinin kendi lehine kalması için gerekli görmüştür.
Kissinger’in Türk-Amerikan ilişkilerine bakışını da bu genel yaklaşımı belirlemiştir. Ancak, Türkiye’nin NATO’nun önde gelen üyelerinden biri olduğu algısıyla ikili ilişkileri ve askeri işbirliğini sorunsuz sürdürme çabası, Kissinger’ın iktidar döneminde Kıbrıs sorunu ve Türk-Yunan uyuşmazlıkları nedeniyle ciddi sınavlardan geçmiştir.
1974 yazında, Kıbrıs’ta önce Yunan Cuntasının darbesi ile Makarios’un başında olduğu Rum yönetiminin devrilmesi ve sonra 20 Temmuz’da bizim askeri müdahalemiz sırasında, New York’ta Birleşmiş Milletler (BM) delegasyonumuzun üyesiydim. Amerikan delegasyonu ile gerek Daimi Temsilciler Osman Olcay ve John Scali, gerek ilgili memurlar olarak benim Amerikalı karşıtım arasındaki görüşmelerde bize ısrarla söylenen, ABD’nin Kıbrıs’taki gelişmeler yüzünden Türkiye ile Yunanistan arasından bir çatışmanın çıkmaması için elinden geleni yapacağı, zira, böyle bir çatışmanın NATO’nun güneydoğu kanadının çökmesi olacağı ve Amerika’nın “hayati” çıkarlarına zarar vereceği idi. 14 Ağustos’ta ikinci harekatımız başladığı günün akşamüstü delegasyonumuza gelen ABD daimi temsilcisi Scali, benim de bulunduğum görüşmede, Osman Bey’e, ABD’nin ikinci harekatın nedenlerini anladığını, Türk ordusunun çıkarmanın yapıldığı Girne ile Lefkoşa’nın Türk kesimi arasındaki dar bölge ile sınırlı kalmasının sakıncalarını gördüklerini, nitekim, Ada’da 20 Temmuz’dan sonra, Rumların Limasol, Magosa ve Lefke’de Türklere yaptıkları saldırıları bildiklerini, ancak, Yunanistan’da cuntanın çökmesi ve sivil yönetimin işbaşına gelmesi ile özellikle Batı Avrupa’da Yunan tarafına destek eğilimlerinin güçlenmekte olduğu, bu bakımdan ikinci harekatımızın Kıbrıs’taki somut hedeflerini ve bunlara ulaşmak için gerekli süreyi bilmek istediklerini, zira ikinci harekatın hedefleri gerçekleşinceye kadar Güvenlik Konseyi’nden ateş kes kararı çıkmasını geciktirmeye çalışacaklarını, bu hususu Kissinger’in Meslektaşı Turan Güneş ile konuştuğunu ve iki bakanın New York’taki delegasyonların eşgüdüm içinde olmasında mutabık kaldıklarını bildirdi.
Scali’nin delegasyonumuzu ziyaretinde bize henüz Ankara’dan bu yönde bilgi gelmemişti. Osman Bey, önce Turan Güneş’i aradı, ulaşamayınca, Başbakan Ecevit ile konuşmayı denedi. Bir saat kadar sonra Turan Güneş Osman Beyi arayarak, Scali’nin söylediklerini doğruladı. Harekatımızın hedeflerinin kısa bir şifre ile gönderilmekte olduğunu, ancak henüz başında olduğumuz harekat hakkında bilgi paylaşmanın erken olduğunu, gidişata göre, bize talimat vereceklerini belirtti.
Heyecan içinde delegasyonun haberleşme bölümüne girdim. İlgili memurumuzu Osman Bey’e bir satırlık mesajı açmış, getirmeye hazırlanırken buldum. “Doğu’da limanı dahil, Magosa; Batı’da eski Türk kasabası Lefke” yazıyordu.
15 ve 16 Ağustos günleri Güvenlik Konseyi Kıbrıs konusunda sürekli toplantı halindeydi. Osman Bey, ateş kes kararını geciktirmek için, kendisine hazırladığımız notları kullanarak, Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşu, iki toplumlu özellikleri, 1963 sonunda Rumların ortak Cumhuriyeti yıkışları ve müdahalemize kadar Türklere uyguladıkları baskıları uzun uzun anlatan konuşmalar yapıyordu. Rumlar ve yeni Yunan delegasyonu, Fransa’nın da desteği ile, bir an önce Konseyin ateş keş kararı almasını istiyor, Osman Bey’ın uzun konuşmalarını keserek, müzakerenin sonlandırılması çağrısı yapıyorlardı. ABD delegasyonu da sık sık temas ederek, ateş kes için bizden bilgi istiyordu. 16 Ağustos geç saatlerde, Turan Güneş Osman Beyi aradı ve Kissinger’in ısrarı üzerine 18 Ağustos’ta ateş- kesi kabul edeceğimizi, ABD delegasyonuna da, harekatın hedefleri hakkında bilgilendirebileceğimizi bildirdi. Osman Bey ile ABD delegasyonuna gittik 17 Ağustos sabahı. Görüşmede, ateş kes kararının aynı gün akşamüstü Güvenlik Konseyinde kabulü ve, uygulanmasının, Kıbrıs ile saat farkı nedeniyle, 18 Ağustos’a kalacağı hususunda mutabık kalındı.

DEVAMI YARIN

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.