Konuya tersten başlamak istiyorum. Akdeniz’e bakan odamda güneşli bir havada karşıda Toroslar masmavi deniz ve kafamdaki ters düşünceler…
Lefke bölgesindeki bakır madenini yeniden işletmeye alalım. Girne ve Magosa’ya limanları olması sebebiyle birer çimento fabrikası kurup çimentoyu imal edelim, fazlasını ihraç edelim. Son yıllarda özellikle gemi sökümü sonucunda eski gemilerdeki malzemeleri kullanılabilir hale getirmek için fizibil haddehaneye (demir madeninin eritildiği fırın) onay verelim. Ülkemizde çok kullanılan ve ağaç yongasından elde edilen kontrplak, sunta ve MDF imalathaneleri açalım. Yeşilırmak köyünde bir kumaş boyama fabrikası kuralım, ne dersiniz? Basta ben olmak üzere evvela sendikalar sonra birlikler sonra inisiyatifler Kuzey Kıbrıs sokaklarını doldurur eminim ki “istemezük’’ diye.
Allah’ın bize büyük bir lütfu olan bu masmavi, tertemiz, engin denize bakarken telefonumun ikaz alarmının çalmasıyla uyandım. Davetli olduğum demir çelik fabrikasının açılış törenine gitmekten vazgeçtim ve memleketin gerçeklerine dönmek istedim. Eminim ki bu ülkede yaşayan nefes alan herkes turizm ile doğar, turizm ile büyür ve bu dünyadan göç eder. Kuzey Kıbrıs’ta çalıştığım zamanlar burada o yıllara göre hakikaten olağanüstü işler yapmış turizmciler tanımıştım. Bir kısmı şuan aramızda yok. Anılarında turizme önce devletin, sonra halkın büyük bir özveriyle yaklaşığını anlatmışlardı. Adaya ilk geldiğim 1986 yılında Tefal düdüklü tencere almak için bir mağazaya girmiştim. Satıcı ‘’bir kahvecik’’ içirmeden beni çıkartmamıştı. Bende kahve içerken bir değil dört alışveriş yapmıştım. Sonra tabi uçakta başıma dert olmuştu bunlar. O yıllarda galiba milletçe daha misafirperver daha hoşgörülü, turiste daha saygılı ve sevecendik.
Gelelim bugüne
Bir yıldan beri bütün dünyayı etkisi altına alan melun bir hastalıkla mücadele ediyoruz. Hastalığın en önemli bulaşma yolu ise temas ama belki turizme bir nefes aldırır diye yılbaşı gecesi açık olan mekanlarda bile biz kendimizi koruyamadık. Bazı kuruluşlar bu işe çok dikkat ederken bazı iş bilmezlerde maalesef hastalığın yayılmasını sağladılar. O tarihte dıştan gelen misafir yoktu. Ama hala bu sakız bazılarının ağzında. Tavsiyem bu kişilerin yazımın birinci paragrafındaki alternatiflerin birini seçmeleri. Eminim ki o zaman mutlu olacaklar. Bu yazıyı okurken arkanıza yaslanın ve turizmden beslenen sektörleri düşünün. 24 Şubat tarihli Diyalog gazetesinin 1 - 2 - 3. sayfası Lefkoşa’nın Girne’nin her zaman cıvıl cıvıl olan caddelerinden dün çekilen resimleri veriyor. Yani kısıtlamanın bittiği gün çekilen özellikle bunun altını çizeyim. ‘’Kuş uçmuyor kervan geçmiyor’’. Demem ki alışveriş sektörü turistten ve dolaylı olarak da turizme hizmet veren turizm paydaşlarından gelir sağlıyor. Zira memurlar ve emekliler ödeniyor. Oradan isterseniz Büyük Hana geçelim ve efsane olan dükkânlara bakalım kaç kişi oturuyor. Çok sevdiğim su muhallebicisi acaba açık mı, bugün muhallebi yapmış mı? Kime yapacak ki? Lefkoşa’da dolaşmamızı bitirmeden birde otellerimize bakalım; onlar da bomboş, kapılarını kapatmışlar. Açık olsa ne olacak ki! Eskiden Merit Lefkoşa’nın casino ve otel mal kabul bölümlerinin önünde gün boyu arabalar kamyonlar vızır vızır gider gelirdi. Hatta trafiği bile aksatırlardı. Bu yıl nerdeyse ben bu durumu hiç görmedim. Şimdi gelelim Kuzey Kıbrıs’ın turistik göz bebeği Girne’ye;
Limanda bir kaç kırık masa ve sandalye, üzerinde oturmaya çalışan, evlerinden termos içinde getirdikleri çayı içen liman severlere ev sahipliği yapıyor. Her yer kapalı fakat bakıyorum bugün (24.02) havanında çok güzel olması dolayısı ile mendirekte yürüyen insan sayısı ciddi anlamda çok. Tıpkı bu günlerde anavatanda yapılan parti kongreleri gibi! İnşallah 2 gündür azalan pozitif hasta sayıları yükselmez. Yine gazete sütunlarından görüyorum ki bundan birkaç ay önce Kıbrıs'ın sembolü olan ve çok şirin bulduğum bir eşek karpuz yiyor. Hem de gayet güzel içiyle birlikte. Geçtiğimiz gün bir sosyal medya paylaşımında Kuzey Kıbrıs tıpkı eskiden olduğu gibi portakal ihraç edildiğini gördüm. Hem de direkt olarak. Eğer otel ve casinolar açık olsaydı, hizmet sektörü maaşlarını muntazam alabilselerdi ihracat yapabilecekler miydi? Süt kurumu bu yıl nasıl bir bilanço açıklayacak merak ediyorum. Ercan Havalimanı’nda hellim peyniri satan esnaf günde ne kadar satış yapabiliyor? Duty Free’nin durumu nedir? Son havalimanından gidişimde CIP salonunda dahil olmak üzere her yer kapalıydı. Allah rızası için su istesen su yok. Zaten uçağın kalkış saatleri allahlık kelimesine tam uyuyor. Günde iki uçuştan biri gece yarısından sonra 03.30. Ve biz turizm ülkesiyiz diyoruz, turizm fuarlarında ceviz macunu, hellim ve el yapımı objeler sergileyip, ikram ediyoruz.
Düşünmemiz lazım...
Bu ülkede çoğunluğu anavatandan gelen yatırımcıların oluşturduğu, birbirinden kıymetli, birbirinden başarılı ve konforlu otellerle dolu. Her geçen gün bu silsileye yenileri ekleniyor. Kıbrıs’ın en güzel sahiline kumuna, denizine sahip olan Bafra bölgesi kapalı hem de uzun bir süredir. Diyeceksiniz ki ne yapalım sağlık altyapımız yok. Dıştan gelen turisti almaya başlarsak bulaş nedeni ile altyapımız çöker. Doğru çöker çökmese de bürokrasi bunu çökertir. Öyle bir ülkeyiz ki 45 günde biten acil durum hastanesini 90 günde açamadık. Herhalde bu konuyla ilgili guinness rekorlar kitabına gireceğiz. Sağlık bakanlığında eski yıllarda görev yapmış bir üst düzey yöneticiden hikayeyi dinledim. Bu hastane projesine kaç kuruluş karşı çıktı diye sorduğumda aldığım cevap karşısında nutkum tutuldu. 100 tane hemşireyi neredeyse zar zor aldık. 5 tane pratisyen hekim istihdam ettik. Onları da büyük bir olaymış gibi ilan ettik. İnşallah 500 yataklı hastane projesini aynı hızda açmayız. Zira önümüzde Türkiye'de yapılan 2000-2500 yataklı şehir hastanesinin ne kadar zamanda açıldığı bilgisi Var. Acı ama gerçek.
Doğrudur ya da yanlıştır, ben sadece düşüncelerimi samimiyetle aktarmış, bu ülkeyi çok seven bir kişiyim. Lütfen bu yazıyı böyle bir algı içinde okuyunuz. (Editör: Funda Oktay)
Kıbrıs - Turizm – Açılım
Kıbrıs - Turizm – Açılım
Diyalog Gazetesi Diyalog Gazetesi
KIBRIS
Reha ARAR - yorum
Paylaş: