Diyalog Gazetesi

İbret belgesi

KIBRIS

Taşkent katliamında sağ kalan tek Kıbrıslı Türk Suat Kafadar, 43 yıl önce yaşadıklarını Rum Haber Ajansı’na anlattı

Kıbrıs’ın güneyinde kalan eski adıyla Dohni, şimdiki adıyla Taşkent köyünde yaşayan erkeklerin tümü 43 yıl önce EOKA terör örgütü üyeleri tarafından otobüslere konularak ıssız bir yere götürülmüş ve tümü kurşuna dizilmişti...
Şans eseri yaralı vaziyette kurtulan Suat Kafadar, yaşadıklarını Rum Haber Ajansı’na anlattı. Ajans bu haberi “Kıbrıslı Rumlara karşı nefret duymuyorum” başlığı ile yayımladı.
Suat Kafadar’ın anlattıklarını, Rum haber Ajansı’nın yayınladığı şekliyle aynen aktarıyoruz:

“Öfkem dinmeyecek”
43 yıldır, her 14 Ağustos’ta, başında arka tarafında, kafatasından tam sıyrılarak geçen, altıncı kurşunun geçtiği yerde bir kaşıntıyla uyanır. Bugün 62 yaşında olan Suat Kafadar, Tohni’de Kıbrıslı Rumlar tarafından soğukkanlılıkla infaz edilen 84 kişiden kurtularak hayatta kalan tek Kıbrıslı Türk’tür ve ilk kez basına konuşuyor. Buna rağmen, hiçbir Kıbrıslı Rum’a karşı kin gütmüyor “ama bu nefreti yapanlara karşı öfkem hiçbir zaman dinmeyecek” diyor.

“Onları önce Tohni İlkokuluna topladılar”
Suat Kafadar, 15 Temmuz 1974’te, Başpiskopos Makarios’a karşı darbe yapıldığında, kendisi ve ailesi Tohni’de bulunuyordu. “Tohnili köylülerimizle ilişkilerimiz iyiydi. Makarios’un düşmesinden sonra, komşu köylerden ΕΟΚΑ Β üyeleri köyümüze gelmeye başladı. Tabi bizim köyden de ΕΟΚΑ Β üyesi olanlar vardı. 20 Temmuz’da, Türk ordusu Kıbrıs’a çıkarma yaptığında, biz köydeydik. Silahımız ya da başka türlü mühimmatımız yoktu, sadece av tüfeklerimiz, belki bazı küçük silahlar vardı. 20 Temmuz’dan 15 Ağustos’a kadar ateş kes vardı.” 
 O zaman komşu köyden Kıbrıslı Rumlar Tohni’ye gittiler ve Kıbrıslı Türklerden ellerindeki her türlü silahı iade etmelerini istediler ve onlar da bunu yaptı. Bu arada, Kıbrıslı Türk askerler, hastabakıcılar, öğretmenler gibi belli kişileri toplayarak, Kalavasso polis istasyonuna götürerek, Kıbrıslı Türkler silahları nerede sakladıklarını söylemeleri için onları döverek eziyet ediyorlardı.
Komşu köylerden ve Tohni’den Kıbrıslı Rumların ve ΕΟΚΑ Β üyelerinin, 13 Ağustos’ta 13 yaştan büyük erkekleri köydeki Kıbrıs Rum ilkokuluna topladıklarını açıklayan Suat, şimdi ölen iki köylüsünün adını ... ve ... hatırladı (sadece ilk isimlerine değindi) ve onların da okulda olduklarını söyledi.
“Bizi bir odaya oturttular, dışarda, sakallı, uzun saçlı, ellerinden silahlarla ΕΟΚΑ Β` adamları vardı. Ertesi günü öğlene kadar orada kaldık. O akşam BM köye geldiler. Bu adamlar, köye gelen ve kaçan BM bizi görmemesi için, bize oturup, rahat durmamızı söylediler. Daha sonra Yunanlı bir subay geldi ve hepimiz ayağa kalktık. Adam bize: “korkmayın, Bugün siz bizim esirimizsiniz, yarın biz esir olabiliriz” dedi ve oradan kaçtı. Köyümüzde ve köyümüzün etrafındaki köylerde, ΕΟΚΑ B’ sorumlusu ... (ilk adını söyledi) idi.

Geçiş yolları
Ertesi gün, 14 Ağustos’ta, üzerinde KARS yazan, sahibi Kıbrıslı Türk olan bir otobüs, okulun dışına gitti. Bir Kıbrıslı Rum, onlara, sıraya girerek otobüse binmelerini söyledi. Suat anılarını anlatmaya şöyle devam etti: “Otobüsü doldurduk. Otobüse dört silahlı adam da girdi. Birisi şoförün arkasına oturarak silahı bize çevirdi. Bize. Bizi Limasol’a, bir askeri kampa götürdüklerini söylediler”.
Yermosayia barikatında, Kıbrıslı Rum polisler onları durdurdu. Otobüsteki adamlardan bir tanesi aşağı indi. Kıbrıslı Rum polisler ona “bunlar kim” diye sorunca, alaycı bir şekilde, “turistler” diye cevap verdi. Barikatları açtılar, geçtik. Bunun bir parola olup olmadığını bilmiyorum. Sanki bu önceden planlanmış gibiydi. Lanitio Lisesinin yanındaki yoldan geçtik ve sağa döndük. Biraz sonra Ayia Fila’ya gittiğimizi anladım. Oradan da geçerek dağ yoluna çıktık. İsimlerini bilmediğim başka köylerden de geçtik”.
Belli bir noktada, asfalt yoldan çıkarak toprak bir yola girdiler. 100 metre geçmeden otobüs durdu. Yolcuları indirerek, 100 metre kadar yol yürüttüler. “Yüksekte bir yerdeydik. Doğal duvarla çevrili bir cadde gibiydi. Oradan, çok uzak bir mesafeye kadar çadırlar görünüyordu”.

İnfaz
“Korkmamamızı, yere oturmamızı söylediler, `bir sigara yakın, yiyecek bir şeyiniz varsa, yiyin’ dediler. Onlar, otobüs şoförüyle birlikte önümüzde duruyorlardı. Onun da elinde silah vardı ama onların silahlarından daha faklıydı”. Biraz sonra, onları esir kampları olan bu çadırlara götüreceklerini söylediler. Devamla, gösterdikleri yere, kimliklerini, pasaportlarını ve daha başka belgelerini bırakmalarını söylediler.
“Bu dört kişiden birisi, çadır için battaniye ve gerekli şeyleri getirmeye gideceğini söyledi. Duvardan atladı ve çok geçmeden havada bir kurşun sesi duyuldu. Kurşun sesi duyulur duyulmaz, ellerinde silahlarla geride kalanlar, bizi toplamaya başladılar. 10 dakika boyunca ateş ettiler, silahları boşaltıp, dolduruyorlardı. Kimin ateş ettiğini göremedim. Bizi yarım ay şeklinde oturtarak ateş ettiler. Yüzlerini göremedim. 45 kişiydik. İlk önce neye bakacaktın? Kurşunlara mı, oraya, buraya düşen cesetlere mi? Birisinin kurşun istediğini duydum. Sonra silahlar sustu…”
Suat Kafadar kendisinin de yaralandığını ve çok soğuk hissettiğini söyledi. Yüzden sıcak bir şey akıyordu ama kendini tutarak nefes almadı. Üzerine düşen, kafasından akan kandı. “Birisi, hareket eden varsa kafasından vurun, dedi. “Öylece kaldım. Nefesimi tutuyordum. Kurşun sesleri dudum. Muhtemelen birilerine ateş etmişlerdi. Başka birisi, “ölülerin ellerinden saatlerini toplayalım” dedi, diğeri ise, “Bırak, kimse görmeden gidelim diye cevap verdi. Bu da, belki de bunu yapmaları konusunda onlara talimat verilmediğini gösterir. Birisi, “gidelim bir kazıcı getirelim ve onları gömelim” dedi.
 
Ailesiyle yeniden buluşuyor
Tohni’de kalan annesi ve iki kız kardeşi ve Tohnili tüm Kıbrıslı Türkler ve haberin yayınlanmasıyla hemen oradan kaldırılarak Vouno’ya götürüldüler. Kendisi 4,5 ay Episkopi üslerinde kaldı. Helikopterle oradan Dikelye üslerine götürüldü ve oradan da ΤΜΤ üyeleri eşliğinde, 3-4 Kıbrıslı Türkler barikatından geçerek Vouno köyüne gitti ve ailesiyle buluştu.
Vouno köyüne vardığında, tüm köylüleri, özellikle kadın ve çocuklar, yanına koşarak yakınlarını görüp görmediklerini sordular. “Aklımda beş kişi kalmıştı. Babam, kardeşim, yeğenim ve yanımda ölü olan iki kişi”.
 
“Herkesten önce ben çözüm istiyorum”
Kapıların açılmasından sonra Tohni’yi ziyaret edip etmediği sorusuna Suat Kafadar, bir defa eşi ve bazı dostlarıyla birlikte gitti yanıtı verdi. “Hatta kapıların açıldığı yıl, şans eseri o gün 20 Temmuz’du” dedi gülümseyerek. “Tohni’de artık evim yok, ne de Kıbrıslı Türkler komşularım”. Suat bazı Kıbrıslı Rumlar köylülerin de 1974’te köyden ayrılmalarından dolayı kötü hissettiğini söyledi.
Yanımda bulunan Kıbrıslı Türkler gazeteci, Kıbrıs sorununa çözüm isteyip istemediğini sordu. “Ben herkesten çok istiyorum. Böyle olayların bir daha yaşanmaması için. Ama ne yazık ki olmuyor. Olacağı da görülmüyor”. Pek çoğu ona Kıbrıslı Rumlarla neden çözüm istediğini soruyorlar. Suat onlara, “eğer birisi öldürdüyse, bundan hepsi sorumlu değil” diye cevap veriyor. “Bunu birisi yaptı, neden herkesi kötü olarak göreyim” diyor.
Sizinle otobüste Kıbrıslı Rumları görseydin, yaptıklarını yapsalardı onlara ne diyecektin? sorusuna, “Hiçbir Kıbrıslı Rum’dan nefret duymuyorum. Ama bu nefreti yapanlar için öfkem hiç dinmedi ve dinmeyecek. Onları bilmiyorum, belki de hiç tanımayacağım. Ama birisi bana onları gösterse, belki de boğazlarını sıkarım, bilmiyorum”.
Uzun yıllar, geceleri uyanarak bağırıyordu. Her zaman aynı rüyayı, aynı görüntüleri, aynı yeri görüyordu. Her yıl, 14 Ağustos’ta kendini kötü hisseder ve başında bir kaşıntı duyar.
Suat Kafadar, 1975’te evlendi ve iki oğlan ve bir kız sahibi oldu. Onları, inşaatlarda çalışarak, boyacılık ve daha başka el işi yaparak büyüttü. Herkese devlette iş buldular, ama kendisine hayır. Kendisi ne savaş yaralısı ne de savaş kahramanıydı. Yaşadıkları ve sahip olduğu üç çocuk için yardım alabilmesi için 15 yıl bekledi.
Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.