Diyalog Gazetesi

Geçmiş yaşamlar ve turizmde eskiyi arar olmak

KIBRIS

İsmet Esenyel - yorum

Mübarek Kurban Bayramımız tüm İslam alemine, Kıbrıslı Türklere ve Anavatan Türkiye halkına hayırlara vesile olsun.
Eskiye özlem her anlamda özel oluyor ve eskiyi arar oluyoruz. Hele "nerde o eski bayramlar" diyen birçok büyüklerimizi duyar gibiyim.
Yalnız bayramlar değil söylenen. Nedendir bilinmez, eski günlerden bahsedilirken örneğin eski sosyal yaşantıdan, insanların birbirlerine olan saygısından, bağlılığından, sevgisinden, hep mutlu anlardan konuşulur.
Hatta “geçmişte çok para, mal, mülk yoktu ama insanlar daha mutluydu” denirdi.
Sebebi çok açık aslında; para ile saadet olmayacağını biliyordu eski kuşaklar, en azından unutmamışlardı daha. Hep mücadele ile geçen bir ömür yaşıyorlardı çünkü.
Tabii ki; insanlar arasında da statü farkı hemen hemen hiç yoktu.
Bir köyün insanlarını düşünün, herkes tarlada çalışır, eker, biçer, hayvancılık yapardı. Daha şanslı olanlar ise okur; öğretmen, doktor veya mühendis olurdu. Azı da avukat… Bir kesim de vardı ya polis veya İngiliz üslerinde çalışırdı. Ancak bu bahsettiğim bir elin parmağını geçmeyen dört meslek grubunu da seçenler, nereden geldiklerini bilirlerdi. Aileleri yani ataları da köylü veya kasabalı sınıfına girdiği için, sosyal statü bugünkü gibi açık ara çok olmazdı.
Son günlerde moda olan tabir ile toplum içerisinde kazanç kapısı hiç böylesine sosyal statü ve ödemeler dengesini bozmamıştı.
Hal böyle iken, herkes herkesi bilir, sever, saygı duyardı. Bizim jenerasyon bunu bir nebze yaşadı, o güzellikleri gördü ve hala hatırlıyor. Kendi çocuklarına da aktarıyor. Ancak ne yazık ki bizden sonrası yok.
Tıpkı Yeni Türkü Grubu şarkısı "Biz büyüdük ve kirlendi dünya, ne kalmış yarına göklerden başka." Şimdi gelelim konumuza.

Diyeceksiniz ki sonsuza kadar kapalı mı kalacaktık? Hayır, ancak tedbirli açılmayı ve altyapımızı giderecek hamlelerin atılması gerekliliği üzerinde konuştuk aylarca, hastane, kitler, donanım eksikliği, hemşire doktor azlığı vs.

Erken açılan destinasyonlar bitme noktasına geldi
Bakın bir İspanya'ya, Yunanistan'a…
Adeta ortalıklar yangın yeri misali.
Bu öyle bir virüs ki insanların her an sevinçleri kursaklarında kalabiliyor. Hani bir kesim insanlar var az gülünce aman arkasından kötü bir şey gelmesin diye korkar ya, onun korkusu gibi bir şey.
Bugün itibari ile (bu satırları yazdığım 1 Ağustos) Rusya an itibariyle Türkiye'ye açılıyor. Ruslar ilk önce büyük şehirler olan İstanbul, Ankara İzmir, ardından da on Ağustos itibarı ile Antalya ve Alanya' ya gelebilecek.

İngiltere zaten serbest bırakılmıştı. Ayrıca Polonya, Romanya Türkiye'yi riskli ülkeler sınıfından çıkarıyor. Ancak Avrupa Birliği hala daha Türkiye destinasyonunu riskli ülkeler grubundan çıkarmış değil.
Öyle düşünüyorum ki bu saatten ve dün açıklanan bu karardan sonra da her on beş gün de bir duyurulan bu kararlar artık kimseye fayda etmez.
Hatta sezon böyle bitsin Türkiye adına daha isabetli olur. Hem de çok. Neden mi?
İngiliz Turistler İspanya'nın birinci pazarı. Bu ülkeye tatile giden turistler bin perişan olup, ülkelerine dönüşte on dört gün karantinada kalınca İngilizler İspanya'ya kırmızı kart gösterdi. Hemen ardından, Norveç, İskoçya, Belçika ve hatta Almanya aynı senaryolar karşısında İspanya'yı oyunun dışında tuttular. Corona nedeni ile AB ekonomisi yıl sonuna kadar % 15 daralacak ve bu İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra en hazin tablo maalesef.

Hani para AB ülkeleri arasında kalsın ya, bu defa Yunanistan'a ve Güney Kıbrıs 'a yönelen AB turistleri bu ülkeleri de birbirine kattılar. Dün gazete manşetlerimizde Güney Kıbrıs'ta bir günde 25 vaka ile rekor kırıldığını okuduk. Rumlar hemen maske zorunluluğu, hatta takmayana üç yüz Euro ceza kesileceğini söyledi. Güneyli komşular hayret içerisinde. Bu arada AB içerisinde en büyük tur operatörü konumunda olan TUI İspanyaya uçuşlarını durdurdu. Yapılan yoğun temaslar fayda etmeyince İspanya devletinden 31 Temmuz’da açıklama geldi. Bu sezon sonu tahmin edilen kayıp 80 milyar Euro. Evet yanlış okumadınız seksen milyar Euro. Bir ülkenin destek almaz ise bu rakam doğrudan batması demek. Anavatanımız Türkiye'de kayıp 50 milyar Euro civarında. Turizm sektöründe adeta şımarık bir tavırla, özellikle "artık bize turist gelmesin istemiyoruz, kapasitemiz yetmiyor" diyen Katalanlar (Barselona) bölgesi, yaptıklarına, bunları söylediklerine bin pişman oldular. Turist istememek de ne demek Allah aşkına.? Ben ilahi adalete inanırım her zaman. Öyle bir musibet Çin anakarasından tüm dünyaya yayıldı ki başta: En büyük kapitalist güç Amerika bile çare bulamadı ve gün geçtikçe en büyük zararı görüyor. Herkes canının derdine düştü. Global bir ekonomik resesyona (durgunluk) doğru gitmek değil, dağılmalar başlıyor.
Anlayacağınız, turist gönderen ülkeler ve turist alan ülkeler babında bir ikilem yaşanıyor. Yeni yeni normale bir türlü alışılmıyor her şey anormal kalıyor.
Turist gönderen ve alan ülkeler en küçücük bir gevşemenin sonunu çok fena ödüyor.
Yapılanların hem boşa gittiğini, hatta bunca emeğin heba edildiğini görüyor ve yaşıyoruz.
Ülkemizde yaşanan turizm bayram süreci 
Hafta ortası görüşme fırsatı yakaladığım, sevgili dostum Kaya Palazzo Genel Müdürü Hakan Demirçeken Bey "Sn. Müsteşarım otel olarak bu yıl tam da zirve yapacaktık ama ülke bu işten büyük zarar gördü. Otelimiz kurduğumuz bağlantılar ile müthiş bir açılım gerçekleştirecek idi. Maalesef pandemi öncesi onca seyahat ve kurduğumuz iş ilişkileri, anlaşmalar her şey bir anda yok oldu" dedi. Gerçekten de doğru söylüyor Hakan Bey.

Bunun etkileşimi Kıbrıs içerisine öyle bir olumsuz yansıyor ki, Girne merkeze isterseniz bir akşam araba ile dokuz gibi çıkın, her tarafın bomboş, olduğunu göreceksiniz. Oteller kapalı ve boş olduğu için tarlada patates kalmış, karpuzu satamadığımız için hayvanlar yiyor, hellim satılmıyor; et, süt, yumurta, tavuk, balık zaten satılmıyor, her şey bir anda tepe taklak. Bu arada bayramda tam kapasitenin yarısı ile kapılarını açan dev tesisler her şeyi ile istihdam daraltımına giderken, otel odalarının sadece bu süreçte yarısı dolu. Hiçbir beş yıldızlı otelin kapasitesi %45- 50 rakamını aşamadı.
Bir anda geçen yıla gittim, Palazzo`da Türkiye'den bayram için gelen aile dostlarımızı ziyaret ettiğimizde ful kapasite ile çalışan otelde adım atmak nerede ise imkânsızdı. Dört tane restoran ve diğer fasiliteleri doluydu, misafire hizmet etmekten yorulan elemanları görebiliyordunuz.
Bu arada bir üst perdeden bakacak olursak yukarıda verdiğim İspanya, Yunanistan örnekleri düşünüldüğünde, küçük hesaplar, daha fazla oda satayım, zararın neresinden dönersen kardır mantığı ile de devam edilemeyeceğini görmüş olduk.
Başa dönmek bir yana, kaybedilen güven unsuru sebebi ile baştan da geriye gidiyorsunuz.
Türkiyemiz ise her on beş günde bir açıklanan yasaklı ülke listesinde devam ederken, verdiğim örneklerde bir ay önce bayram edip zafer ilan eden yasaklı ülkeler listesinden çıkan büyük rakipler İspanya ve Yunanistan adeta yerle bir oldu.
Hem imaj ve güven, hem de paralar gitti.
Önlemlerin, adeta unutulduğu, gevşetildiği, minimize edildiği bu destinasyonlar büyük bir yara aldı.
Uzun lafın kısası, açılırken tedbirli açılmak, bizlerin ülke olarak 2021 sezonunu kurtarmak anlamı taşır. Sosyal mesafe kurallarına uyarak, maskelerimizi takalım ve yeni normale alışalım.

Aklımda iken söylemekten, yazmadan duramayacağım.
Ülkemize de gelen eğlence ve Casino amaçlı turisti beğenmiyorduk ya, hani kış sezonunda bin bir zorlukla gelen o "ucuzcu" turiste burun kıvırıyorduk ya, hani çarşıda, pazarda harcama yapmıyor, bu iki turist profillerinin ülkeye ne faydası var diyorduk ya bir hatırlatma da onlara. Keşke tüm oteller açık olsa da ülkemiz de bu turistler ile dolsaydı. Corona olmasaydı ve eski normale dönseydik değil mi? Karar sizin…
Eskiyi aramak böyle bir şey olsa gerek.
Turizm gerçekten de hayattır.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.