Çiğdem AYDIN
İngiltere’de ekonomi tahsili yaptıktan sonra bir süre işletme fakültesinde ders veren Tansel Fikri, 1975’te Brüksel’de Kıbrıslı Türkler adına ekonomik faaliyetleri yürüttü. Fikri daha sonra Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın daveti üzerine Kıbrıs’a döndü ve UBP’den seçime katılarak milletvekili oldu. Önce Maliye Bakanlığı, daha sonra da Sanayi ve İşletmeler Bakanlığı görevine getirildi.
Milletvekilliği süresi bitince Londra temsilciliğine atanan Tansel Fikri, bir süre burada Ticaret Müşaviri olarak çalıştı, daha sonra temsilci oldu ve İngiltere Parlamentosunda ‘Kuzey Kıbrıs’ın Dostları’ grubunun oluşmasına öncülük etti.
Tansel Fikri, bugünkü siyaseti değerlendirirken, rüşvet ve imtiyaz iddialarının güven bunalımı yarattığına dikkat çekti. Amerika’da vekillerin ve büyükelçilerin her yıl aileleriyle birlikte mal beyanında bulunduklarına dikkat çeken Fikri “bu anlayışın buradaki siyasete de hakim olması gerektiği kanısındayım. Ancak bu şekilde siyaset sağlıklı bir zemine yerleşir. Rüşvet ve imtiyazlar ve ne yazık ki bu devleti yok eder” dedi.
Tansel Fikri, Diyalog’un sorularını şöyle yanıtladı:
Soru:Siyasete ne zaman başladınız, ne tür görevlerde bulundunuz?..
Yanıt: 1975 yılında Ticaret ve Sanayi Odası Genel Sekreteri olarak görev yaptım. O zamanlar Rumların ekonomisi yanında bizler çok zayıftık. Ekonomi ve İşletme’den mezun biri olarak arzum iş dünyasına katkı yapmak ve önümüzü açmak için çalıştım. 1970- 1972 yıllarında Sanayi dalında verimlilik projesini üstlendim. Türk özel sektörünün re-organizasyonu için ciddi çalışmalar yaptım. Uluslararası Ticaret Odasına da kaydımızı bu dönemde yaptırdık.
1975 yılında rahmetli Denktaş bana Ticaret ve Sanayi Bakanlığını teklif ederken bir yandan da başka bir seçenek olan Brüksel’de Kıbrıs Türk Temsilciliği açmak ve bunun başına getirilmemdi. Ben Brülsel’e gitmeyi tercih ettim.1976 yılında ise Kıbrıs Türk Federe Devletinde seçimler oldu ve ben de Ulusal Birlik Partisi’nden Lefkoşa milletvekili seçildim. Beş yıl boyunca bu görevi yürüttüm.
1977 yılında Maliye Bakanlığına atandım. 1978 yılna kadar bu görevi yürüttüm.1978 – 1980 yılları arasında ise Sanayi ve İşletmeler Bakanı oldum. 1981 yılından sonra seçimlere girmedim. 1982 yılında Dışişleri aracılığı ile Londra’ya tayin edilim ve buradaki görevimi de 8 yıl boyunca sürdürdüm. Siyasetten dışişlerine geçtiğim için de bir yerde mecburi emeklilik oldu.
İlk iş öğretmenlik
Soru:Siyaset öncesinde ne iş yapıyordunuz?
Yanıt: Üç mesleğim oldu. Biri İngiltere’de bir üniversitenin İşletme Fakültesinde 1.5 yıl kadar öğretim görevliliği yaptım. Daha sonra BM programı altında verimlilik uzmanı olarak çalıştım bu görevi de iki buçuk yıl sürdürdüm. Daha sonra da Kıbrıs Türk Ticaret Odasına geçtim.
Soru:Ekonomik durumunuz nasıl?.
Yanıt: Ekonomik durumum iyidir emeklilik maaşımla geçiniyorum.
Soru:Bakmakla yükümlü olduğunuz kimseler var mı?
Yanıt: Yoktur. Eşimle birlikte yaşıyorum.Üç oğlumuz var, onlar da kendi işlerini yapıyorlar. Biri uluslararsı finans dünyasında özel bir şirkette görev yapıyor. Diğerinin New York’ta danışmanlık şirketi var. Biri de Türk Hava Yolları’nda uçak mühendisliği yapıyor.
Yedi dakikalık ölüm
Soru: Ciddi bir sağlık sorunu yaşadınız mı?
Yanıt: Ciddi bir sağlık sorunu demeyelim de ciddi bir sağlık kazası atlattım diyebilirim. Kıbrıs’ta görev yapan siyasiler ve brokratlar genellikle strese bağlı tansiyon hastalığı yaşarlar. Ben de bunlardan biri oldum. Tansiyon tedavisi görüyordum.
Londra’da doktorum bana ‘yeni bir tansiyon hapı çıktı yan etkileri daha az dilersen bunu kullanalım, denemek ister misin’ dedi. Tabi Londra’da doktorunuza güvenirsiniz. Kabul ettim ve ilacı kullandıktan bir süre sonra tansiyonum bir anda sıfıra düştü ve kalbim 7 dakika durdu. O günün kayıtlarında 7 dakika ölü olarak geçerim. 2005 yılının Eylül ayı idi. Yoğun bakımda 3 gün boyunca bilinçsiz yattım. Ailem için o 3 gün çok zordu.
Siyaset çok değişti
Soru: Eskisi ile kıyasladığınızda bugünkü siyaseti nasıl buluyorsunuz?
Yanıt: Şöyle diyebilirim. 1982 yılından sonra Kıbrıs’a geldiğimde herkesin konumunu çok farklı gördüm. Siyasiler öncelikle vatandaşların haklarını vermelidirler. Öncelik kendilerinin olmamalıdır. Benim siyasi kültürümde bu vardır ama ne yazık ki burada şimdi bu bahsettiğim kültürden iz olmadığını görüyorum. Herkes atılgan olmuş burada özellikle mal ve mali konularından. Oysa mali durumlara bakıldığında sadece devletin verdiği maaş olmalıdır. Örneğin Amerika’da büyükelçiler ve vekiller her yıl aileleri ile birlikte mal beyanında bulunurlar. Bu anlayışın buradaki siysete de hakim olması gerektiği kanısındayım. Ancak bu şekilde siyaset sağlıklı bir zemine yerleşir.
Üzüntüyle bilgime geliyor, rüşvet ve imtiyazlar ne yazık ki bu devleti yok eder. Bu yapı en az Rumlar kadar tehlikelidir. Bir devlet için ahlaktan uzaklaşmak demek yok olmak demektir. Her kademede büyük tavizler verildiğini görüyorum. Devlet yapısında, hemen tüm siyasal partilerin içinde adeta bir yolsuzluklar dengesi oluşmuş gibi bir durum var.
Kimliğimize el koydurtmamalıyız
Soru:Kıbrıs sorununun çözümü konusunda ne düşünüyorsunuz?..
Yanıt: Rum kanadı yıllar süren barışçı sabrımızı çaresizlik ve acizlik gibi algılamakta, barış dilimizi ise "Kıbrıs Cumhuriyeti " adı altında Rum egemenliğine teslim olmanın ayak sesleri olarak tefsir etmektedir. 40 yılı aşkın bir süre, uluslararası kimliğimizin ve uluslararası hukuk içindeki meşru yerimizin tapusuna Rumların el koymuş olması karşısında dış politikamızın sessizliği ve hareketsizligi dünyaya yanlış mesajlar vermektedir.
Kıbrıs Türk Halkı ve özellikle Kıbrıs Türk gençliği Rumların icazetine ve tüm Kıbrıs’a egemen olma sonucuna dayalı bir çözümü aktif olarak reddettiğini dünyaya göstermeli ve duyurmalıdır..
BM ve Yunanistan’ın da içinde bulunduğu ve onay verdigi Annan Planı’na ‘Hayır’ diyen Rum halkına yaptırım ve bedel ödetme yerine, tüm Kıbrıs adına tam üyelikle ödüllendiren ve diğer bir yandan Kıbrıs Türkü’nün uluslararası tutsaklığının devamı konusunda Rum kanadının isteklerine boyun eğen Avrupa Birligi ne yazık ki; Kıbrıs'ta çözüme değil çözümsüzlüğe taraf olmayı seçmiştir.
Taraflar arasında imzalanan son ortak deklarasyon zeminini, Rumlar, tek devlet, tek uluslararası kimlik ve tek egemenlik formulü altında adanın tamamı üzerindeki egemenlik iddialarına meşruiyet kazandırma hedefine dönüştürme zemini olarak istismar etmeye başlamıştır.
Aktif politika şart
Soru:Kıbrıs Türk tarafı çözüme hazır mı?
Yanıt: Rumlarla barış içinde yaşama sürecini, 1963 yılında silahlı şiddet ve saldırılarla sona erdiren biz degil Rumlar olmuştur. KKTC’nin 1983’te bağımsızlık ilanından sonra yeniden başlayan toplumlararası görüşmeler sürecinde Perez de Cuellar, Butros Gali ve en sonunda Kofi Annan olmak üzere üç ayrı BM Genel Sekreteri’nin barış planlarını reddeden yine Rumlar olmuştur. Özellikle ayrı ve eşit egemenlik haklarımızın bir tescili niteliğinde gerçekleşen Nisan 2004 referandumunda barışa ‘Hayır’ diyen taraf yine Rumlar olmuştur. Şimdi adeta sorunu biz yaratmışız gibi, dış politika stratejimizde sürekli savunmada kalmak ve adeta sanık sandalyesi psikozu içinde hareket etmemiz beni kahretmektedir. Dış politikamız, ödenecek borcumuz varmış gibi mahcup ve çekingen bir uslup içinde olmamalıdır. Kavgacı olmayan ancak dinamik, vakur, kararlı, güvenli, etkin ve pro-aktif bir dış politikaya yönelmemiz gerekmektedir.
Soru:Müzakerelerde en önemli sorun ne olacak? Ve bu nasıl çözülebilir?..
Yanıt: Rumlar hiçbir zaman ada sathındaki egemenliği bizimle paylaşmak istemiyor. Bundan sonra Avrupa Birliği’nde garantöre ihtiyaçları yoktur ve şimdi bütün stratejileri, Türkiye’yi adadan dışarıya atmaktır. İngiltere için çok fark etmez egemen üsleri zaten vardır. Türkiye’yi bizden uzaklaştırmak tarihi bir gaflet olur kanaatindeyim.Bu konuya çok dikkat edilmesi gerekiyor.
Soru:Çözüm olursa siz ne yapacaksınız?..
Yanıt:Sağlığım el verdiği sürece gerekirse hizmet veririm. Makam önemli değil önemli olan Türk halkına hizmet etmektir.
Yarın:Recep Ali Gürler