Çiğdem AYDIN
Kuzey Kıbrıs’ın tanınmış iş insanı Asım Dedezade KKTC’nin en büyük sorununun belirsizlik olduğunu söyleyerek, Kıbrıs meselesinin muallakta kalmaya devam ettiği müddetçe ilerleme sağlanamayacağını savundu.
Dedezade, artık Cumhurbaşkanı’nın bitiş düdüğünü çalması gerektiğini ve bunu Kıbrıslı Türklerin anlayacağı şekilde açık bir dille söylemesi gerektiğini belirtti. Dedezade, Diyalog TV’de yayınlanan “Güne Merhaba” programına katılarak gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Kuzey Kıbrıs’ta son dönemde popülizmin siyaseti de esir aldığını ifade eden Dedezade,
KKTC’nin 1974 yılından sonra en iyi yönetildiği yılların 1985 - 1990 yılları arasında olduğunu ifade etti.
Dedezade’nin Diyalog TV’nin sorularına verdiği cevaplar şu şekilde:
Soru: 1974 sonrasında ülkenin en iyi yönetildiği yılları sayabilir misiniz? O yılların bugünden farkı neydi?
Cevap: Benim aklımda kalan en iyi dönem 1985 - 1990 arasıydı. Ben 1974-1982 arası bu ülkede değildim dolayısıyla o yılların nasıl olduğu ile ilgili şahsi bir yorum yapamayacağım. O yıllarda ilk not ettiğim şey Dr. Derviş Eroğlu’nun benim demokrasi anlayışıma ne kadar yakın olduğuydu. Ben Eroğlu’nu 1983 yılında bir gece yemeğinde Mağusa’da tanıdım. Orada öğrendim ki kendisi parti başkanı ama Başbakan değildi. 1985 yılı 5 yıllık bir UBP iktidarıydı ve tek başına iktidardı. 90 yılına gelindiğinde KKTC kendi gelirleri ile maaşlarını ödeyebilir durumdaydı o dönem. Maaşları Türkiye’nin yardımı ile ödemek mecburiyetinde olmadığımız tek dönem demeyeceğim çünkü bütün istatistikler elimde yok ama 1992 yılında yeni seçimlere gidene kadar böyle bir dönem geçirdik. 1974’te başkalarının gelip senin için savaşması ve senin mücahit ordunda onların yanında yer alarak bu mücadeleyi taçlandırması ve daha sonra demokrasiye geçmek hiç kolay değil. O günkü malzememiz ne ise onunla yola çıktık. Başbakanlık, bakanlık yapanlar oldu. Küçük bir toplum, kendisini ne beklediğine dair hiç bilgi sahibi değildi. Savaş oldu, “Kuzey toprakları artık sizindir” dediler ve hep beraber yola çıktık.
Soru: Şimdi kendi gelirleri ile maaşları ödeyebilen bir KKTC’den bahsettiniz. Ne oldu da bu durum daha farklı bir durum aldı bu kadar gelire rağmen?
Cevap: Popülizm oldu. Her gün bir gazetede popülizm ile ilgili bir haber var. Yorum o olmayabilir ama içerik eylem popülizm kokuyor. Mağusa Belediyesi personel sayısını 340’tan 650’ye yükseltmiş yani bir Lefkoşa Belediyesi daha yükseltiyoruz Mağusa’da. Bu demektir ki 310 kişi istihdam edildi son 3 yılda Mağusa Belediyesi’nde. Bu insanların maaşlarının ödenmesi lazım, nasıl ödeyecek peki? Büyük olasılıkla son 3 yılda hizmetlerde bir değişiklik olmamıştır, gelirlerinde de bir değişiklik olmamıştır. Dolayısıyla önümüzdeki birkaç ayda Mağusa Belediyesi’ni kriz bekliyor diyebiliriz. Madem gelirler artmadı, bu 310 kişiyi ne ile ödeyecekler? Ödeyemeyecekler. Biz Türkiye’nin parasına çok güvenerek çok işler yaptık sanırım 1990 sonrası da biraz böyleydi. 90’a kadar benim izlediğim alt yapıya Türkiye’nin katkıları kabul edilebilir bir zihniyetle yapıldı, 90’dan sonra Türkiye’nin her şeyini kabul ettik. O dönemde 13. maaş kalksın mı kalmasın mı diye ilk sorular soruldu karar verildi ki değmez bu kadar rahatsızlığa ve devam edildi. Bana göre 90 yılından itibaren Türkiye ile iyi ilişkiler adı altında Türkiye’nin parasını istedik o da gönderdi. Dolayısıyla kendi ayaklarımızın üzerinde durma zihniyetinden 1990 yılından itibaren ayrılmış olduk ve bir daha da geri dönmedik çünkü hoşumuza gitti.
Soru: Şu an için KKTC'de en iyi ve en kötü şey nedir?
Cevap: KKTC’de en iyi şey demokraside çok yol gelmiş olmamızdır. Zaten Irak’a Suriye’ye baktığımızda Türkiye’ye bile baktığımızda Güney Rum Kesimi’ne de baktığımızda ben görüyorum ki biz demokraside çok yol aldık. Bu sıraladığım ülkelerden öndeyiz. Demokrasi derken insan hakları, konuşma ve düşünce özgürlüğü, düşündüğünü rahatlıkla ifade edebilme özgürlüğü en önde gelen konulardır. Yaptığımız her programda Diyalog TV’de rahat konuştum ve hiçbir zaman “Acaba şunu söylersem yanlış mı yaparım?” diye bir düşünceye kapılmadım. Ben inanıyorum İngiltere’de BBC’de bu kadar rahat konuşamam. Türkiye’de de konuşamam ama bu ülkede çekinmeden kendi fikirlerimi Diyalog TV’de seyircilerle paylaşabiliyorum. Bunu Suriye’de veya Güney Kıbrıs’ta ya da İngiltere’de yapamazsınız. Yargı, parlamento ve hükümetin uygulama yeteneği ve bu üç gücün ayrı çalışması yanında birbirlerine müdahale etmemeleri de çok önemli. Başbakan Yüksek Mahkeme Başkanına telefon açıp da “Yarın davada böyle bir karar alma şansımız yoktur” diyemez. Bu ülkede eğer olmuş olsaydı bugün emekliler ilave maaş haklarını kaybetmiş olacaklardı. Çünkü sıkıntıda olan bir hükümet yargıya telefon açıp bakın bunu bu şekilde halledin demiş olacaktı. Müdahale yok, birbirlerinden bağımsız çalışıyorlar ama bana göre aşırı bağımsızdırlar. İngiltere’deki gibi devletin çıkarları söz konusu ise ve hükümet bir karar alır yargı ile dirsek temasındadır burada da böyle olmalıdır aşırı bağımsız olmaları eksik bağımsız olmalıdırlar ama aralarında güçlü bir koordinasyon olması gerekiyor.
İkinci olay Türkiye Cumhuriyeti AB Bakanı görüşmeler tamamlanmıştı dedi ve hafta arası Türkiye Dışişleri Bakanı da 2008 yılından itibaren sürdürülen kapsamlı görüşmeler tamamlanmıştır dedi. Sn. Cumhurbaşkanımızın da kayıtlardadır ki benim jenerasyonumun son denemesiydi dedi. Benim anlayışıma göre, bir jenerasyonla diğer jenerasyonun arasında en az 10 yıl fark olması lazım. Hatırlatmak istiyorum ki 2004 yılında referandumda ilk hayır çıktığında İngiliz kanadını temsil eden Lord Haney “İkinci bir referandumu 10 yıldan önce düşünmemelisiniz” demişti. Dolayısıyla hem Cumhurbaşkanımızın söylediği ikinci jenerasyon ifadesi hem Haney’in sözleri, iki görüşün de 10 yılı işaret ediyor dolayısıyla ben 10 yıl daha bir şey beklemiyorum. Ne zaman ki Cumhurbaşkanımız şubat ayını bekleyip yeni bir değerlendirme yapalım söylemi ortaya çıktı durumu hafifletmiş olursunuz. 10 yıl da beklemek demek yine Kıbrıs Türkü belirsizliğe sürükleyen bir 10 yıl olur. Yani 10 yıl daha kaybedeceğiz anlamına geliyor. Benim arzu ettiğim ki Cumhurbaşkanımız çıkıp bitiş düdüğünü çalıp “Rumlarla görüşmeler tamamlanmıştır önünüze bakın” demesi ve bu ortamda daha sert söylemesi gerekiyor. KKTC’nin en büyük ve birincil sorunu bu belirsizliktir. Bu ninniden uyanmamız gerekiyor. Geleceğimizi dikte edecek olan bu kararın açıklanmasıdır. Siyasilerimiz için de bu önemlidir çünkü onlar da günü birlik siyaset yapamayacaklar çünkü artık icra önemli olacak.