Diyalog Gazetesi

"Bir gün belki hayattan. Geçmişteki günlerden" 

KIBRIS

İsmet Esenyel - yorum

Cem Baba üç ayrı dönemde üç ayrı düzenleme ile yorumladığı şarkı. İlki 1968'deki orijinal hali herkesin gönlünde taht kuran hali. İkincisi; Cem Karaca'nın 1987'de Almanya'dan dönüşü sonrasında yaptığı albümdedir. Cem baba, üçüncü ve son versiyonunu ise "ağır roman" filmi için yapmıştır. Üçüncüyü hiç sevmedim, sevemedim. Neden mi? Ağır aksak ilerlediği ve 68 ruhunu, şarkıdaki dinamizmini tamamen yok ettiği için.
Eldeki kaynaklara göre, düzenlemesi Oğuz Abadan, Bestesi ve Şarkı sözleri ise Mehmet Soyarslan'a ait 1968 yılının o reformist, özgürlükçü, bir o kadar da sevgi dolu idi. Birçok şarkıcı, sanatçı tam elli dört yıldır bu şarkıyı onun gibi seslendirmeye kalktı, ama hiç birisi Cem Baba gibi "Blues" gırtlağı ve eşsiz yorumunu yakalayamadı sadece taklit etmekten öte gidemedi.

Resim ve fotoğraflardaki gözyaşları
Kıbrıs sevdamı herkes bilir. Tüm yazdığım şarkı sözlerinde Kıbrıs'ın Beşparmak dağına Girne Mavisine, daracık sokaklarına, yeşiline, yaseminine, karanfiline, denizdeki dalgasına, huzuruna, sükuneti ve sessizliğine aşık olduğumu bilir.
Çizilen siyah beyaz resimlerde, çekilen siyah beyaz fotoğraflardaki huzur ve bedeninizin her hücresinde hissettiğimiz sakinlik kesinlikle yok artık.
Renkli fotoğraf ve resimler hayatımızı fazlası ile renklendirmeye yetti de arttı bile. Şarkıdaki sözler gibi "Bir teselli arar" olduk o eski resim ve fotoğraflara baktıkça.
Öylesine acımasız bir teselli ki bu, artık sokaklarında sabahlara kadar gezdiğimiz, yurdumun her yerinde evlerin kapılarının ardına kadar açık olduğu evlerimiz yok artık. Yaz akşamlarında dışarıda komşular ile muhabbet ederek zaman geçirdiğimiz mahalleler de çoktan resimlerde, fotoğraflarda kaldı.
Birer, ikişer çifte kilitlerin yetmediği kapıların yanında evimizi çevreleyen kameralar ile donattık.
Neden mi? İşte iki üç haftadır süregelen ve en sonundaki "Falyalı" cinayeti ile renkli gazete manşetlerini dip siyaha çeviren kişiler yüzünden.

"Demografik yapımız sorumsuzca değiştirildi"
Giden sonunda bir can. Onun da anası, babası, kardeşleri, eşi, çocuğu ve ailesi vardı. Öyle zengindi, onu yaptı, bunu yaptı derken adam hunharca katledilerek, eşinin, çocuklarının önünde vuruldu. Üzerinden onlarca kurşun çıkarıldı. 
Şarkı gibi; 69 doğumlu olan Falyalı'nın annesinin, babasının taşıdığı o kuşağın tertemiz duygularla dünyaya getirdiği bu çocuk gibi. Bu ülkeye dikili bir ağaç bırakan benim nazarımda çok kıymetlidir. İnsan doğar, büyür ve ölür. Evet tamam da, canı veren Allah, alan da Allah olmalıdır.
Manşetlerdeki insanlar ben değil. Bu topluma ait hiç değil. Tiplerinden belli. Yoksa ülkem gerçekten de söylenildiği gibi uyuşturucu, kara para aklama yeri mi olmuş? İnanmak istemiyorum, çünkü ben bir Kıbrıslı Türküm. Benim ülkemde bunlar olmaz diyor(d)um. Ama bakın işte oluyormuş. Nedeni ise; ultra lüks arabalarda gezen, nerelerden, hangi ülkelerden geldikleri belli olmayan karanlık tipler yüzünden. Halkın ezici bir bölümü asgari ücretle geçinmeye çalışırken, bir diğer yani güllük, gülistanlık. Ancak bu güller bile, tıpkı kırmızı renkleri gibi kıpkırmızı kan kokmaya başladı. Düşündükçe midem bulanıyor, karamsarlığın dibini yaşıyorum.
Bir diğer yandan böylesine haberleri malzeme yapmaya can atan yerli, Türkiye ve uluslararası basın, bir anda Kuzey Kıbrıs'ı manşetlere taşıdı. Turizmde, eğitimde, ekonomik refahta manşetlere taşınması gerekli bu bir avuç insan topluluğunun yaşadığı ülke ne hale gelmiş veya getirilmiş? Hükümet kuruluyormuş, turizm battıymış, çıktıymış, ekonomi çöktüymüş, maliye iflas ettiymiş, kimin ne umurunda .
Bu çöküşün böyle devam ederse daha fazla hızlanacağını; turistlerin, hatta öğrencilerin bu haberlerden dolayı bundan sonraki süreçte müthiş etkileneceğini de belirtmek istiyorum. Bir ülkeye gitmenin yegâne ilk faktörü 'Güvenlik'tir. Ülkemizde polis güçlerinin askerimize bağlı olduğu için tedbirleri en üst seviyeye de çıkaracağından hiç endişe etmiyorum açıkçası. Allah'tan polisimiz doğrudan "Güvenlik Kuvvetlerine" bağlı da siyasete değil. Yoksa, geçmişte bu kadar renkli bir dünyanın neon ve robot ışıkları altında olan gece hayatındaki buna benzer talihsiz olayları bitirmek asla mümkün olmayacaktı.
Biteceğine inanmak istiyorum; ısrarla, umutla, ümitle. Olmalı diyorum çünkü küçücük bu ada bunları da ayrıca kaldırmaz biliyorum. Ada kaldırır belki ama öz Kıbrıs insanı bu hadiseleri taşıyamaz. Geleceğini başka topraklarda, en azından o sevdalısı olduğu sessizliğine gömülerek arar.

Gerçekler bir gün görülecek, bu halk aptal değil
Artık da belirtmekte fayda var "Analarımız babalarımız doğdu “Kıbrıs meselesi," onlardan biz doğduk "Kıbrıs meselesi ," çocuklarımız doğdu, onların evlatları oluyor "Kıbrıs meselesi" bıktık usandık artık. Dünyadan uzaklaştırılmış adeta sözde milliyetçi, şovenimse şahinlerin artık kabak tadı verdiğini de hatırlatmalıyım. Geriye gidiyoruz her anlamda. 
"Dünyalı" olabilme çabası ile yıllardır manşetlere taşıdığımız tüm siyasi esaslarımızı terk ediyoruz. Neler olduğunu buradan teker teker yazmama gerek yok. Herkes biliyor zaten. Ama emin olun ki, sizler bizi bu ülke sınırlarına mahkum etmeye kalkıştıkça, bu güzel insanlar teker teker yok olacak, kaçacak, göçecek. Sizler de işte o manşetlerdeki caniler ile baş başa kalın... Karar sizlerin. Ya onlar, ya da biz. 

Siyasette dün dündür, bugün bugün müdür?

"Kapalı Maraş karşılığında Ercan Havalimanı ve Mağusa limanının açılması" fikrini yıllardır savunduk, bir de bakıyoruz şimdi "Kesinlikle olmaz, orası bizimdir, Vakıf malları verilemez." Her zaman ki gibi kendimiz çalar, kendimiz oynuyoruz." Mademki Vakıf malı idi, işte savaş oldu 74’te geldik kurtardık malımızı ve açıyoruz, neden demedik veya diyemedik? Hazır savaş ortamı ve haklılığımız vardı; yılların dava adamımız, Cumhurbaşkanımız Denktaş bile neden burası için çok hassas oldu açmadı, açamadı?
BM kontrolüne geçmeyi öngören Ercan ve Mağusa limanlarını neden uluslararası platformlarda tartışmıyor ve taşımıyorsunuz? Rum tezlerini çürütün, haklı olduğumuzu dünyaya bıkmadan, usanmadan anlatın. Bizim dünyadan kopmadan, var oluş mücadelemizi böyle anlatmamız lazım. Aksi bugünden de daha kötü olur. Herkes elini kolunu sallayarak bu adanın Kuzeyine gelir, illegal, yasa dışı işlere bulaşır, kara para aklar, vurur, yaralar, öldürür ve artık çok geç olur. O yüzden bu düzenin yok olması için olağanüstü tedbirlerin alınması, polis gücünün artırılması ve insanımızın bu topraklara tekrardan güven duyması sağlanmalıdır. Atalarımız bunun için mücadele vermedi.
Sonumuz böyle giderse ne olacak biliyor musunuz? Biz de evlatlarımıza, sevdiklerimize tıpkı şarkının devamında Cem Babanın söylediği gibi "Ve işte arta kalan bir avuç anı şimdi, koyup da bir başıma gittin beni" diyerek ağıt yakacağız.
Üzgünüm, hem de çok, tarifi anlatılmaz...

Yorumlar (2)

Şen Erişen 3 Yıl Önce

Harika bir üslupla yazılmış gerçekleri okumak büyük bir hüzün verdi. Kaleminizle tüm Dünya’ya duyurmanız en büyük dileğim. Dostlarımla paylaşacağım.

Vatandaş 3 Yıl Önce

bravo be hoca,tebrik ederim..Ubp illeti başımızdan gitmedikçe bütün bunlar yaşanmaya devam edecek..Üzgünüm..

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.