Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis; yeni yılın ilk röportajında Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin, adada çözüm için KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’yı cesaretlendirmesini isteyen Anastasiadis; garantiler konusundaki önerisini de açıkladı. Rum lideri “Garantörlük konusunu Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler (BM) üstlensin”dedi.
Mülkiyet konusunda görüşlerin farklı olduğunu itiraf eden Anastasiadis, çözüm olmaması halinde KKTC’nin tanınması ihtimalinin bulunmadığını söyledi. Rum lideri, ancak bundan daha büyük bir tehlikenin Türkiye ile entegrasyon olacağını kaydetti.
Anastasiadis’le yaptığı söyleşiyi “Güvenlik İçin Formül… AB’den ve BM’den Koruma… Mesele Garantörler ve Garantilerle Çözülmez” başlığıyla manşete çeken Fileleftheros, Anastasiadis’in güvenlikle ilgili formülünü açıkladığını ve BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’ye mesaj gönderdiğini yazdı.
2016’da çözüm anlaşmasına ulaşılıp ulaşılamayacağı sorulduğunda, bazı başlıklarda bir miktar ilerleme kaydedildiğini ancak önemli başlıklara tabi diğer konularda alınması gereken önemli mesafe bulunduğunu söyleyen Anastasiadis şunları ekledi:
“Sayın Akıncı Türkiye tarafından cesaretlendirilir, yardım edilir ve desteklenirse, 41 yıldan beridir müzakere edilen çözümün mümkün olduğuna inanıyorum. Hatta en kısa zamanda mümkün olabilir. Ancak, bizim açımızdan temel parametre olan konularda ısrar edilirse çözüm olmayabileceğini de aynı şekilde dikkate almamız gerekir. Yani; çözümün işleyebilir, sürdürülebilir ve her halükarda devletin üç karakteristiğine cevap vermesi gerekir. Bunlar, tek uluslar arası temsiliyet, tek vatandaşlık ve tek egemenliktir. Elbette AB’ne tam üye devlet olacağımızdan, insan haklarının korunmasıdır. İnsan haklarının mutlak korunmasının olmazsa olmaz olduğu Kıbrıs Türk toplumunca anlaşılıyor görünüyor.”
Mülkiyet ve dönüşümlü başkanlık
Anastasiadis’e, “ısrar edilen konuların” neler olduğu soruldu. Sözlerine “ısrar değil de Kıbrıslı Türklerin, bizim tezlerimize veya çözümün tabi olması gereken ilkelere kilere ters tezleri diyelim” diyerek başlayan Anastasiadis şöyle devam etti:
“Mülkiyetle ilgili, dönüşümlü başkanlık gibi yürütme erkiyle ilgili önemli konulara değiniliyor. Başka konular da var ancak diyalog devam ettiği sürece bunlardan söz etmek istemiyorum çünkü hiçbir şeye hizmet etmez. Aleni veya havadan diyaloğun müzakerelerde karşılaşılan gerçek sorunları aşmamıza yardımcı olmadığı kanaatindeyim.”
Yakın zamana kadar, Cumhurbaşkanı Akıncı ile çok iyi çalıştıkları izlenimini verdiği hatırlatılarak “halen aynı vizyonu paylaştığınıza inanıyor musunuz?” sorusu yöneltilen Anastasiadis “Daha önce de söyledim. Sayın Akıncı cesaretlendirilir ve desteklenirse, Ankara, kendi ölçülerinde değil ama uluslararasında hakim olan mantık ölçüsünde bir çözüm başarılmasını gerçekten isterse, bu hedefe varabileceğimize inanıyorum” dedi, şunları da ekledi:
“Mustafa Akıncı ile tarafların her birinin karşı karşıya olduğu zorluklar konusunda ortak anlayış var. Onun endişelerini da bizim endişelerimizi de, onun beklentilerini de bizimkileri de açık açık konuşuyoruz. Şurası nettir ki konfederasyon değil, gerçek bir federasyon çözümü arzu ediyor.”
Müzakereler iki toplum arasında
Gazetenin -Akıncı’yı kast ederek- “alenen söylediği bu değil” ifadesine karşılık Anastasiadis “söylediğini fark etmedim” dedi.
Fileleftheros’un “Sahte devletin iki oluşturucu devletçikten biri olacağını söyledi” diye üstelemesi üzerine Anastasiadis, “11 Şubat’ta uzlaşılan, iki oluşturucu eyaletin daha önce var olanlardan değil anayasadan kaynaklanacağıdır. Müzakereler iki toplum arasında yapılıyor, iki devlet arasında değil” cevabını verdi.
“Bu söyledikleriniz ışığında, Akıncı çözüm istiyor da Ankara mı izin vermiyor?” sorusuna karşılık Anastasiadis “İç sorunlarla karşılaştığını anlıyorum, sadece bu da değil” dedi.
Anastasiadis gazetenin, Cumhurbaşkanı Akıncı ile ¬ortak açıklamalarının, çözüme ramak kaldığı izlenimi yarattığı gözlemini ortaya koyması üzerine de “Çözüme ramak kaldığını zannetmiyorum” dedi, şunları dile getirdi:
“Toplumlarımızın liderleri olarak ifade ettiğimiz, 2016’nın bugünkü kabul edilemez fiili duruma son verdiğini görme ortak arzumuzdu. İki toplum lideri olarak konuştuk. Başkan olarak, yeni yıl arifesinde yapacağım açıklamada konuşacağım. Tekrar ediyorum: adalete dayanmayacak çözümün sürdürülebilir olma olanağı veya şartları yoktur. İki toplumdan birinin kendini haksızlığa uğramış hissetmesi bile tek başına, gelecekteki olası bir sürtüşmeye neden olacak veya devletin normal işleyişini engelleyecektir.”
Davos daveti
Kendisinin de Akıncı’nın da Davos’a davet edildiği hatırlatılarak, beklentisinin ne olduğu sorulduğunda Anastasiadis şunları söyledi:
“İlk başta açıkça ortaya koyayım ki Davos’a ikinci defadır Kıbrıs Cumhuriyeti Başkanı olarak davet edildim, toplum lideri olarak değil. Akıncı’nın Kıbrıs Türk lideri sıfatıyla davet edildiğini sonradan öğrendim. Herhangi bir varlığın başkanı olarak değil bir toplum lideri olarak davet edildiğine göre bunun bir rahatsızlık yaratacağını zannetmiyorum.
Şu ana kadar ne -duyduğum kadarıyla- 5’li ne de 2’li görüşmeyle olması yönünde hiçbir çaba veya davet iması olmadı. Ancak (Akıncı’nın) ikili görüşmeleri beni rahatsız etmez, bunlar Kıbrıs’ta da oluyor. Diğerleriyle Davos’ta da olması (Akıncı’nın ikili görüşmeleri) beni rahatsız etmez. Şimdilik hiçbir şeye yaramayacak planlamaların faydalı olacağını düşünmüyorum. Aksine, aşılmaz çıkmazlara sürükleyebilir.”
Akıncı ile Davos’ta görüşüp görüşmeyeceği sorulduğunda “böyle bir şey için anlaşmadık” diyen Anastaiadis “gayrı resmi de olsa, mesela güvenlik konusunda bir görüşme olamaz mı” sorusuna karşılık da “garantörler yapmak isterse, bu onların bileceği iş. Ancak bizim pozisyonumuz, keza Yunanistan’ın ve İngiltere’ninki de öyledir, 2015’te çağdaş devletlerin ne garantörlere ne de egemenliklerinin sorgulandığını hissetmeye ihtiyacı olduğunu zannetmiyorum. Bu devletler AB gibi geniş bir devletler grubunun üyesiyse” ifadelerini kullandı.
Ortak endişeler
Gazetenin “7’nci madde temelinde mi?” sorusuna karşılık da Anastasiadis, “Gerek Kıbrıs’ı ziyaret eden, gerek benim yurtdışında konuştuğum herkese söylediğimiz biliniyor. Kıbrıslı Rumların endişelerini de Kıbrıslı Türklerin endişelerini de güvence altına alacak önemli bir parametre görüyorum” cevabını verdi.
Anastasiadis’e, mülkiyette ilk söz hakkının mal sahibinde mi kullanıcıda mı olacağındaki anlaşmazlığın temel göründüğüne dikkat çekilerek, mantıklı bir uzlaşının ne olabileceği soruldu, Rum lider şunları söyledi:
“Peşin söyleyeyim, mal sahibinin hakları tanınıyor. Olguları, ismiyle söylememizin başka yolu da yoktur. İlk söz, tazminat komisyonlarına başvuru hakkıyla veriliyor. Bunun ötesinde, Kıbrıs Rum malı kullanıcıları var olduğu durumunun varlığı da tanınıyor. İster meşru ister gayrı meşru olsun, bu bir gerçektir. Dimopulos davasında kullanıcı haklarına bir tanım getirildi. Dolayısıyla mülk talep etme prosedüründe kullanıcıyla ilgili bazı kriterler de dikkate alınıyor. Mülkiyet Komisyonu’nun görevini yerine getirirken dikkate alması gereken kriterler açısından zorluklar var. Belirli anlaşmazlık alanlarına odaklanmayalım. Tekrar ediyorum, anlaşmazlıklar var, farklar ve zorluklar var.”
Entegrasyon tehlikesi
Gazetenin “Bu prosedürün bir anlaşmayla sonlanmaması ihtimali üzerinde de düşünüyorsunuz. Bir B Planı var m? Anlaşmaya varmazsak, etkileri ne olur?” sorusuna karşılık Anastaiadis çözümsüzlüğün etkilerinin, mevcut durumun donup kalması, oldubittilerin sağlamlaşması ve bir çözümün sistematik şekilde değişmesi olacağına işaret ederek şunları ekledi:
“Bütün bunlar dikkate alınıyor, alınmalı. Bir çıkmaz –ki temenni etmiyoruz- aynı zamanda sahte devletin tanınmasını da gündeme getirecek demek değil. Soruyorum, Türkiye böyle bir şeyi isteyecek mi?daha kötüsü, Türkiye’nin yayılması ve işgal bölgelerini entegre etmesidir. İlk defa müzakere yapılıp çıkmazla sonuçlanmadı.etkileri yasadışı varlığın tanınması olmadı ama oldubittiler sağlamlaştı, bu da sonraki müzakereleri zorlaştırdı.”
Gazetenin “Acaba bu Kıbrıslı Rumlarda, bu sefer Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili olacak yeni bir memorandumla karşı karşıya kalma gibi yeni bir korku yaratır mı?” sorusuna karşılık her halükarda çözümün bir maliyeti olacağına ancak çözümsüzlüğün maliyetinin daha çok olacağına işaret eden Anastasiadis “çözümden gelecek fayda, durağanlığın sürmesi ihtimalinin faydalarından çok daha fazladır. Memorandum veya ona benzer durum tehlikesi görmüyorum, bedelin yüksek olacağını ve dikkate alınması gerektiğini de yadsımıyorum” ifadesini kullandı.