Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth
Eide, Simerini gazetesinin “Garantiler ve müdahale hakları varken çözüm olabilir mi?” sorusuna karşılık, “Hayır, bugünkü garantiler sistemiyle çözüm olabileceğine inanmıyorum” dedi.
Garantiler konusunda alternatif bir çerçeve oluşturmaya çalıştıklarını anlatan Eide, tarafların bu konuda bilgili olduklarını söyledi. Eide şunları kaydetti:
“Kıbrıs Türk, Kıbrıs Rum taraflarıyla, Yunanistan’la, Türkiye’yle, Birleşik Krallıkla ve AB ile defalarca görüştük. İki tarafın ihtiyaçlarını karşılayacağına samimiyetle inandığım bir çerçeve ileri götürüyoruz. Bir tarafın herhangi başka bir ülkenin müdahale hakkı olmadan kendi evinin efendisi olma ve aynı zamanda Kıbrıs Türklerin yalnız hayatını değil toplumunu da güvenceye alma ihtiyacını karşılayacağına gerçekten inanıyorum.
Bugünkünden tamamen farklı olduğuna inandığım bu sistemi iki toplumla ve garantör güçlerle görüştük ve her bir tarafın, birbirinden farklı asgari taleplerine cevap veriyor. Mümkündür ancak bu münferit başarabileceğimiz bir şey değildir. Kapsamlı çözümün bir parçası olarak mümkündür. Yönetim, Mülkiyet, Ekonomi, Toprak görüşürken bunu dikkate almalıyız. Muhtemel nihai çözüme varıldığında güvenlik-garantiler meselesinde hoş bir sürprizle karşılaşabileceğinize inanıyorum. Ancak diğer konularda ilerleme olmadan bunda da ilerleme olmayacak.”
Takvim yok
Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının enerji konularındaki açıklamaları hatırlatılarak, enerjideki gelişmelerle bağlantılı doğal bir takvim olduğuna inanıp inanmadığı sorulduğunda, Eide, “takvim yok. Olsaydı daha çok başkanlık seçimleriyle bağlantılı olurdu” dedi.
Gazetenin “enerji projelerini ileri götürmek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkı değil mi? Kıbrıslı Türk lider bizi nasıl, Kıbrıs sorunu çözülmezse gerginlik olacak diye uyarabilir?” sorusuna karşılık Eide, her tanınmış devletin hakları bulunduğunu, bunun tartışma konusu olmadığını belirterek özetle şunları söyledi:
“Sayın Akıncı’nın tehdit ettiğini zannetmiyorum. Sanırım uluslararası ve iç gelişmelerin, prosedürün devamına olanak tanımayacağına inandığı bir senaryodan endişe duyuyor. Bunu, ondan gelen bir tehdit değil bir endişe olarak görüyorum çünkü endişe ettiğini biliyorum. Fazla zaman olmadığı ve çok düşünürsek fırsatın kaçabileceği endişesini, açıkça söylemese bile çoğu kişinin de aynı endişeyi paylaştığını sanıyorum.”