Polis Akademisince hazırlanan "Akdeniz'de Devlet ve Düzen Raporu"nda Türkiye'nin, Akdeniz'de gerek askeri ve ekonomik gücüyle gerekse yumuşak gücü ve yürüttüğü kamu diplomasisiyle bölgedeki en büyük güçlerden birisi olduğu bildirildi.
Türkiye'nin Akdeniz'de aktif yaklaşım sergilediği diğer alanın doğal kaynaklar meselesi olduğu bildirilen raporda, "Uluslararası hukukun bir gereği olarak Türkiye'nin, kendi deniz sınırları içindeki doğal kaynak rezervlerini çıkarabilme ve işletebilme hakkı bulunmaktadır. Buna rağmen Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır ve İsrail gibi bölge ülkeleri kurduğu ittifaklar aracılığıyla Türkiye'nin bölgesel haklarını ihlal etmekte ve Türkiye'yi Akdeniz'de dar bir alana sıkıştırmak yönünde politika takip etmektedirler." ifadeleri yer aldı.
Raporda Türkiye'nin, sahip olduğu bölgesel güç kapasitesiyle kendisinin ve KKTC'nin ekonomik çıkarlarını ve haklarını korumaya devam ettiği vurgulanarak, GKRY'nin kendisini adanın tek temsilcisi olarak tanımlaması ve KKTC'nin haklarını hiçe saymasının, doğal kaynak paylaşımı konusunda sorunları daha da derinleştirdiği anlatıldı.
Kıbrıs'taki sorunun 1950'li yıllardan itibaren çözüme kavuşturulamaması ve Birleşmiş̧ Milletlerin sorunun çözümü için sunduğu önerilerin sonuçsuz kalmasının, bölgesel krizi karmaşık bir hale getirdiği ifade edilen raporda, "Türkiye, fiili anlamda 2006 yılında başlattığı Akdeniz Kalkanı Harekatı ile bölgede aktif bir politika ortaya koymaya başlamıştır. Sonrasında TPAO'ya verdiği ruhsatla birlikte kaynak arama faaliyetlerine başlayan Türkiye, bu konumunu 'Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi' ile 'Yavuz' ve 'Fatih' isimli sondaj gemileriyle konsolide etmiştir. Türkiye, ayrıca bölgesel etkisini artırmak amacıyla uluslararası hukuk çerçevesinde Libya ile deniz yetki alanları sınırlandırılmasına yönelik bir anlaşma imzalayarak karşı ittifakların Türkiye’ye yönelik hukuk dışı yaklaşımlarına engel olmak istemektedir." değerlendirmesinde bulunuldu.
Raporda bölgenin, önemli ticaret yollarının geçiş güzergahında bulunması ve keşfedilen doğal kaynak rezervlerinin, küresel ve bölgesel güçleri nüfuz alanını artırma motivasyonuyla bir güç mücadelesine ittiğine, bu nedenle de devletlerin belirlediği farklı politik yaklaşımlarla yeni bir bölgesel düzen kurma çabalarını sürdürdüğüne işaret edildi.
Bölgenin geleceğine ilişkin öngörüler
Akdeniz bölgesinin öneminin, ilerleyen dönemlerde süreceği belirtilen raporda, bölgede devlet ve devlet dışı aktörlerin çatışma dinamiklerini sürdürmeye devam etmesinin, mevcut krizlerin derinleşmesine yol açacağı öngörüsünde bulunuldu.
Birçok devletin, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmasına rağmen petrol ve doğal gaz gibi geleneksel enerji kaynaklara ihtiyacın artarak devam edeceği anlatılan raporda, bölgedeki doğal kaynakların paylaşımı sorunlarının ilerleyen dönemlerde gündemden düşmeyeceğinin açıkça görüldüğü ifade edildi.