Cumhurbaşkanlığı ve TBMM için yeni seçimlerin eşiğindeki Türkiye’nin AKP iktidarı döneminde ortaya çıkmış veya önceden var olmakla beraber bu dönemde iyice çıkmaza girmiş olan büyüklü-küçüklü birçok sorunu olduğu herkesin malumu. Bundan dolayı, ‘’Altılı Masa’’ diye anılan muhalefet bloğu eğer her iki seçimi de kazanabilirse -ve tabiî gerçekten sahici bir dönüşüm istek ve iradesine sahipse- işi hiç te kolay olmayacaktır.
Bu konudaki zorluk sadece sorunların çokluğundan, hatta bunların bazılarının ‘’temel’’ nitelikte olmasından kaynaklanmıyor. Zorluğun bir yanı da sorunların bir kısmının hukukî veya kurumsal olmaktan çok veya onun kadar kültürle ve zihniyetle de ilgili olması. Bunlar arasında bugün özellikle dikkat çekmek istediğim, AKP döneminde premodern bir zihniyetin devlet yönetimini neredeyse tümüyle kontrol altına almış olmasıdır. Bu durumun menfi sonuçlarının bir kısmı devletin kurumsal yapısında yapılacak anayasal-yasal değişikliklerle ve kamu personel rejiminin yeniden yapılandırılmasıyla giderilebilirse de, bu yolla sorunu tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmayabilir.
Peki daha açık olarak nedir bu zihniyet sorunu?...
Bunu en iyi somut olay ve olgulardan hareketle anlayabiliriz: AKP iktidarının özellikle son döneminde kamusal makam ve mevkilere ehliyet ve liyakat aranmaksızın iktidar sahibince uygun görülen ‘’sadık’’ kişilerin atandığına, kamu ihalelerinin aynı şekilde iktidara yakın olan belli kişi veya gruplara verildiğine, kamusal kaynakların iktidar mevkiindekilerin denetimsiz ve keyfî tasarruflarıyla kişisel olarak ‘’uygun görülenler’’e aktarıldığına… dair haberler hemen hemen hiçbir gün eksik olmuyor.
En başta Cumhurbaşkanı kendisini anayasal olarak sınırlı yetkiler çerçevesinde tanımlanmış iş ve görevleri yerine getirmekle görevli bir kamusal figür olarak değil de yurttaşlara emir verebilen, istediği herkesi azarlayabilen ‘’toplumun Reisi’’ ve hatta velinimeti olarak görmüyor mu? Reis hal ve hareketleriyle kendi konumunu anayasal bir görev/makam olarak değil de kendisine ait bir imtiyaz -bir tür ‘’saltanat Tacı’’- olarak gördüğünü her vesileyle bize hissettirmiyor mu?... Yine Reis yapıp ettiklerinden dolayı ‘’Allah’tan başka hiçbir’’ kişi veya kuruma hesap vermek zorunda olmadığına inandığını söz ve davranışlarıyla ortaya koymuyor mu?
Kısaca, Reis zaman zaman ülke neredeyse kendi kişisel mülküymüş, yurttaşlar ise onun mülkünde çalışarak geçimini sağlayanlardan müteşekkil bir tebaaymış gibi davranmıyor mu?...
Evet bütün bunlar, bu gazetede daha önce birkaç defa işaret ettiğim gibi, Max Weber’in ‘’patrimoniyal otorite’’ olarak adlandırdığı modernlik öncesi yönetim zihniyetinin tezahürleridir. Patrimoniyalizmde ‘’devlet’’ hükümdarın kişiliğinden ayrılamaz, ülke ve devlet hükümdarın mülkü gibidir. Egemenlik haklarıyla mülkiyet hakları arasında ayrım yoktur. Dolayısıyla kamusal alan-özel alan ayrımından da söz edilemez. Yani, yönetici kişilerin özel alanlarına da karışma yetkisine sahip olduğunu düşünür. Bu anlayışta ‘’kamu görevlisi’’ diye bir kavrama da yer yoktur; işlerin çekip-çevrilmesinde ona yardımcı olanlar ‘’devletin memuru’’ değil hükümdarın sadık bendeleri ve onun emri altındaki kişisel hizmetkârlarıdır.
Peki, Reisin kendi kamusal mevkiini ve diğer kamu personeliyle ve genel olarak toplumla ilişkisini bu şekilde görmesinin, yani onun patrimoniyal zihniyetinin, kendi emri altındaki siyasî ve idarî görevlilerin düşünüş ve hissedişlerinde ve dolayısıyla siyasetin ve kamu yönetiminin işleyişinde hiçbir kalıcı etkisi olmayacağını varsayabilir miyiz?... Bu zihniyetin sadece AKP tabanı üzerinde değil toplumun başka kesimleri üzerinde de etkili olduğunu görmezlikten gelebilir miyiz?... Daha vahim olarak, hayatlarının çocukluk ve gençlik evreleri uzun AKP yönetimi altında geçen milyonlarca yurttaşın zihninde bıraktığı kalıcı izler kolay kolay silinebilir mi?...
Düşününüz ki, halihazırda bir kısmı seçmenlik yaşına ulaşmış olan milyonlarca gencimizin devletin ve devlet yönetiminin ne olduğu ve devletle toplum, devletle yurttaş arasındaki ilişkilerin mahiyeti hakkında son yirmi yıldır tanık olduğu tek empirik model AKP patrimoniyalizmidir! Bu zihniyetin izlerinin bu gençlerin en azından önemli bir kısmının zihninden kolayca silinebileceğini sanmak gerçekçi bir beklenti olmasa gerektir. Üstelik, bu kuşağın -ve genel olarak toplumun- bu yönetim modeli hakkındaki gözleme dayanan ‘’bilgileri’’ AKP’nin ilk ve orta öğrenim -hatta bir ölçüde yükseköğretim- müfredatı tarafından da teyit edilmekte ve dahası Diyanet tarafından da desteklenmektedir!
Sanırım, muhalefetin işi zor derken ne kastettiğim şimdi daha iyi anlaşılmıştır.
AKP’nin patrimoniyalizm mirası
Paylaş
Karl Marx 2 Yıl Önce
patrimoniyalizm. Akp Seymeninin Vaaz dinlemekten baska öngörüsü omayan bireyleri bu kelimenin ne oldugunu diyanet isleri başkanına sorar!oda Kuranda yeri yoksa zinhar haramdır diye fetva verir vesselam. Liberallerin hala bir özeleştiri yapmadiklarini görüyoruz! Siyasal Islamla nasıl dükün dernek oldunuz?Ne bekliyordunuz!? Ne oldu.