banner564

Akıncı’yı bırakıp, Nikos’a bakmalıyız

  Mustafa Akıncı’nın çizgisini bilmeyen yoktur...
  Bir defa kesin olarak sağda değildir...
  Sosyal demokrat olduğu tartışılmazdır...
  Kendine göre doğru olanları yapmak için çabalar...
  Fakat özellikle Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakerelerin ‘tek başına’ yürütülemeyeceğini bilecek kadar deneyimli bir siyasetçidir...
 Asker ve garantiler konusunda her iki toplumun da Anavatanları söz sahibidir...
 Ayrıca olası bir çözüm durumunda ortaya çıkacak mülkiyet tazminatlarının ilk fatura adresi Türkiye’dir...
  Tazminatlar bir tarafa; yerinden oynayacak 60 bin dolayında Kıbrıslı Türkün nerelere göç edeceği, hangi konutlarda yaşayacağı ve bu konutların parasını kimin ödeyeceği hep merak konusudur...
  Merak edenlerin aklından geçen ilk adres Türkiye değil midir?..
  Yarım asrı aşkın bir süredir Kıbrıslı Türklerin maaşlarını gönderen de Türkiye’dir...
  Bazıları ”Maaşların büyük bir kısmını kendi bütçemizden karşılıyoruz” diyebilir...
  Ama bunun bir sebebi vardır...
  Tüm altyapı harcamalarını Türkiye ödediği için böyledir...
  Yoksa hayvan aşısına kadar Türkiye ödememiş olsaydı, kamu çalışanlarına tek kuruşluk bütçe ayrılamazdı...
Haklı olan bizleriz
  Ayrıca; Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü konusunda artık kendi kendimizi suçlamaktan vazgeçmek zorundayız...
  1974 öncesinde bizlere silahla saldıran onlardı...
  Bizleri devletten kovan da onlardı...
  Bazıları “Biz kendimiz kaçtık” diyor...
  Doğru değildir...
  O günleri yaşayan onlarca kişinin anlattıklarını, gençlere aktarmak herkesin görevidir...
  Rum daire müdürleri, daha alt kademelerde çalışan Kıbrıslı Türklere 1964’ten itibaren aynen şöyle dediler:
  “Be Hasanlar, Hüseyinler... Burada can güvenliğiniz yoktur... Bizimkiler sizi istemiyor... Canınızı kurtarmak istiyorsanız yarın işe gelmeyin...”
  Devletten kopma böyle oldu...
  Yüzlerce Kıbrıslı Türk karma bölgelerdeki evlerini ve işyerlerini bırakıp kaçmak zorunda kaldı...
  Yüzden fazla Türk köyü silah zoruyla boşaltıldı...
  Ve faşist Yunan Cuntası 15 Temmuz’da tarihi bir hata yaparak, Türkiye’nin askeri müdahalesini zorunlu hale getirdi...
  Yoksa Türkiye’nin o güne kadar adım atma niyeti yoktu...
  Öyleyse 1974 öncesinde bizlere yaşatılan acıların sorumlusu Kıbrıslı Rumlardır...
  ENOSİS hayalidir...
  EOKA’nın kanlı saldırılarıdır...
  1974 sonrasında onların da acı çektiklerini her zaman kabul ettik...
  Gün geldi, bu acıları hafifletmek için karşılıklı adımların atılmasına destek verdik...
  Evlerimizi açtık...
  Ziyarete gelenleri gül demetleriyle, zambaklarla uğurladık...
  Sonra bir sihirli el onları yeniden uzaklara çekti...
  Bir daha gelmek, görmek ve bizimle birlikte olmak istemediler...
Bizde insanlık vardır
  Kıbrıslı Türkler daima iyi niyetli olurlar...
  Geçmişte yaşanan acıları bir çırpıda unutuverirler...
  Evlerine gelenlere kucak açarlar...
  Birlikte yaşama isteğini dile getirirler...
  Güneydeki eski evlerini görmeye giderler...
  Rum mağazalarından alış-veriş yaparak iflas etmiş şirketlerin ayakta durmasına katkı sağlarlar...
  Fakat onlar, bizlere karşı aynı yaklaşımı göstermezler...
  Bırakın bizleri, kuzeyden iki kuruşluk eşya alan kendi insanlarına da iyi davranmazlar...
  Geçtiğimiz aylarda, oğlu milletvekili olan emekli bir Rum avukat, Kormacit köyünü ziyaret etmiş ve oradaki arkadaşları kendisine bir kilo taze yapılmış hellim hediye etmişti...
  Güneye dönerken Metehan Rum Gümrük Kapısı’nda o hellimleri elinden aldıkları zaman, kendi yönetimlerinin ne kadar fanatik olduğunu o da anlamış oldu...
  “Bu kadarı da olmaz” demek zorunda kaldı...
  Ama oluyor...
  Bir kilo hellimi, hediye olduğuna bakmaksızın güneye geçirmiyorlar...
  Su alsalar, ona da izin vermeyecekler...
  İşte bu gerçekler karşısında itiraf etmeliyiz ki; Kıbrıslı Rumlarla müzakere yapmak ve uzlaşmak çok zordur...
  Sayın Talat 2004 yılında ve sonrasında çok uğraştı...
  Rumlara büyük yakınlık gösterdi...
  Sarayın kapısını her iki topluma da açık tuttu...
  Ama Rum meslektaşları aynı karşılığı göstermedi...
  Kıbrıslı Türklere ‘tepeden bakma’ politikasının bir sonucu olarak, iki toplumun eşitliğine dayalı bir çözüm şekli reddedildi...
Bu son fırsat olacak
  Çözümü reddeden onlar oldu...
  Cezalandırılmaları gerekirken, Kıbrıs meselesine tek gözle bakan Avrupa onları mükâfatlandırdı...
  Bölünmüş ülkenin bir bölümünü üye yaparken, diğer tarafa ambargo uygulamaya devam etti...
  İlerleyen aylarda, 2004 referandumunu unutarak baskılar yeniden Ankara’ya yöneldi...
  Hep bir ağızdan “Eroğlu ile olmaz” dediler...
  Kuzeyde seçim yapıldı ve Eroğlu emekli çıktı...
  İlk günden itibaren memnuniyet belirttikleri Akıncı Cumhurbaşkanı seçildi...
  Müzakereler kısa bir süre sonra başlayacak...
  Bir deneme daha yapacağız...
  Bu kez “evet” derlerse, çözüm olacak...
  Yine “hayır” derlerse o zaman kalıcı ayrılık şart olacak...
  Sayın Akıncı’ya ve müzakereci olarak atadığı Sayın Nami’ye herkesin destek olması gerekiyor...
  Kıbrıs Türk toplumunun ve Türkiye’nin çıkarlarını en iyi şekilde koruyacaklarına güvenmeliyiz...
  Sonuçta ortaya çıkacak olan planı onaylayacak olan halktır...
  Gelinen aşamada, okları Akıncı ve Nami’ye değil, Rum lideri Nikos Anastasiadis’e çevirmeliyiz...
  Kıbrıs Türk halkının iyi niyeti karşısında cesur adımlar atmak zorundadır...
  Tek yanlı taviz beklentileriyle bu sorunun çözümsüz kalacağını bilmelidir...
  Ve bu son şanstır...
  Kaybedilirse, herkes kendi bölgesinde, kendi yaşamına devam eder...
  Ve dünyanın sonu gelmez...
YORUM EKLE

banner471

banner474