Sözlüğe baktım: Afaki, dilimize Arapçadan girmiştir. Tıbbi açıdan “gözde lensin bulunmaması” durumunu anlatır. Anlatım bakımından sıklıkla kullandığımız “sübjektif” kavramına karşılık geldiği söylenebilir. Daha anlaşılır bir söyleyişle, Arapça “âfâkî”, Türkçe’de, “gelişigüzel söylenmiş boş sözler, gayri ilmî ifadeler” anlamına gitmektedir.
Kendimizce önem verdiğimiz ve iddialı laflar ettiğimiz pek çok sorunumuz vardır. Örneğin ben dünkü yazımda 50 yıllık narenciye üretimi ve ihracatını bir “utanç” olarak değerlendirdim. Yakın geçmişte, T izni tartışmalarına karşılık olarak en azından taksi ve turist taşımacılığının “tamamen serbest” bırakılması gerektiğini savundum.
Sadece kendi iç sorunlarımızla ilgili değil zaten; Kıbrıs sorunu da içinde olmak üzere pek çok daha başka konuyu da kendimizce tartışıp durmaktayız.
Narenciye üretimimiz artsın, bu yolla zengin olalım istiyorsak bunun olup olamayacağını temelsiz görüşlerle değil, somut veriler ve bu verilerin analizi ile ortaya çıkacak olan “bilgiler” ışığında tartışmamız gerekir. Bizim ulaşabileceğimiz pazarlarda narenciye tüketimi nedir? Bu pazarlardaki başlıca rakiplerimiz kimlerdir ve onların gücü ile bizim gücümüzü kıyasladığımızda elde edeceğimiz muhtemel sonuçlar neler olabilir? Bunlar ve bunlar gibi onlarca soruya verecek yanıtımız yoksa ve hatta bu konularda en ufak bir bilgimiz bulunmuyorsa yapacağımız tartışma tamamen “afaki” olacaktır.
Kıbrıs sorununun çözümlenmesini istiyoruz ya; ister iki devletli, isterse federal çözüm yanlısı olalım bu çözümlere ulaşmanın önündeki engelleri ciddi şekilde analiz etmeden, tarihsel gelişim içinde bu çözümleri destekleyen veya engelleyen tutumları değerlendirmeden konuşmak elbette afaki olacaktır. “Kıbrıs sorunu çözümlenirse” veya “Rum tarafı ayrı devlet kurmamıza onay verirse” gibi cümleciklerle başlayan konuşmalar da afaki sayılması gerekir.
Ne yazık ki siyasi kamplaşmamız bile afaki tartışmalara göre şekilleniyor. Taraflar, Kıbrıs Türk halkı için besledikleri “iyi dilekleri” ifade ederek veya halkın duygularını harekete geçirecek “milliyetçi nutuklar” atarak taraftarlarını korumaya çalışıyorlar. Milliyetçi nutuklara itiraz etsem bile iyi dileklere itiraz edemem ama milliyetçi nutuklar gibi iyi dileklerde bulunmanın da bizi hiçbir sonuca ulaştırmadığını yıllardan beri gözlemlemiş olmamız gerekirdi.
Afaki tartışmalar bizi iyice yordu… Gözümüzde lens yok ve biz de bunu biliyoruz ama gördüğümüz şeyi geçerli olarak kabul ettirmekte ısrar ediyoruz!
Tam da bu nedenle konusunda uzman değilse bile “bilgili” diyebileceğimiz insanlarımız siyasi tartışmalardan uzak duruyorlar. Hangi konuyu tartışırsak tartışalım, o konuda yaşanmışlıkları olanların anılarını anlatmaktan bile sakınmaya başladıklarını gözlemliyorum. Hoş, anlatan çıktığı zaman da ise dinleyen bulunmuyor ya… Neredeydik, nereye geldik? Bunca yılda neyi doğru, neyi yanlış yaptık? Bu sorulara bile yanıt vermeden afaki tartışmalarımızı sürdürmek ve bu tartışmaların tarafları olarak siyaset sahnesinde rol kapmak istiyoruz.
Rolü kaptık diyelim! İşimize de yarayabilir belki; başka şekillerde elde edemeyeceğimiz bir gelire de kavuşabiliriz… Ama bu rolümüzle “toplumsal yarar” üretemeyeceğimiz de kesindir.
Zaten içinde bulunduğumuz durumun önemli nedenlerinden biri tam da budur!
Bilgiye veya gerçeklere dayanmayan tartışmalar sorunlarımızın çözümsüz kalmasına neden oluyor…