Cumhurbaşkanlığı seçimi elbette ki önemli. Ancak bu seçimin sonucu kadar önemli olan bir diğer nokta seçim sonrasıdır. Fakat şimdiden ifade edilmeye başlanan bir olgu var.
Bu da “Erken Genel Milletvekilliği Seçimi” konusudur. Pandemi ile birlikte ortaya çıkan ve ciddi bir döviz krizi ile de katmerleşen ekonomik kriz ortadadır. Bu bir gerçek iken Cumhurbaşkanlığı seçimi nedeni ile bu esaslı konu maalesef toplum indinde ciddiyetle ele alınamadı. Bununla ilgili esaslı tartışma yaşanmadı. Ancak tüm veriler olayın derin yıkım işaretleri taşıdığını göstermektedir.
Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası siyaset ve sivil toplum alanları ile düşünce dünyamız kendini buna odaklamalıdır. Ama ne acıdır ki durumun bu vahametine karşın yalnız siyaset alanı değil, toplum kendi içinde şimdiden ciddi bir bölünme içine girmiş bulunmaktadır. Kriz nedeni ile bir ortak noktaya gelmesi gereken toplum, maalesef seçim döneminde oy uğruna, Türkiye sevgisi üzerinden “sevenler sevmeyenler” diye suni bir kamplaşmaya itilmiştir.
Halbuki seçilecek Cumhurbaşkanı kim olursa olsun, 19 Ekim sonrası içine girdiğimiz bu ağır ekonomik kriz nedeni ile toplumun geleceği açısından bu konu ile ilgili olarak ortak paydayı yakalamak için etkin bir rol yüklenmesi gerekecek. Üstelik bu ağır ekonomik şartlarda çoktan toplumun gündemine kriz masası gelmeli idi. Bu olmadı. Fakat seçim nedeni ile maalesef dar ekonomik imkânların bir kısmı da seçim ekonomisinde kurban edildi. İstihdam furyası başta olmak üzere popülist işler öne çıktı.
Bu noktada eski ifade ile söylersek “hülasa-ı kelam”, yani sözün hülâsası; 19 Ekim itibarı ile erken seçim değil, Cumhurbaşkanlığı Seçimi sonrasında, yalnız siyaset alanında değil ama toplum yaşamında yer alan iş ve emek dünyasını ortak toplumsal paydada buluşması temelinin atılması gerekir. Bu konuda bu kampanya döneminde sözünde, bir işaret olan yalnızca bir iki aday var. Maalesef diğer adaylar bu toplumu, “Türk ve Kıbrıs milliyetçiliği” kıskacına sokarak ayrıştırma içindedirler.
Bunu 1990, 1998 ve 2000 seçimlerinde de yaşadık. Bu ayrıştırma ile yol alanlar, arkasından ciddi iç bölünmeleri yaşadılar. Ayrıca da toplumu, bankalar krizi, ekonomik ağır sorunlar ve Kıbrıs sorununda bilinmeyen maceralara ittiler. Bunun en acı sonuçlarından biri de “Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıs’ın AB üyesi” olmasını içeren AB Helsinki Zirve sonucunu kabul etmeleri oldu. Buna en milliyetçi ifadelerle seçim kazananlar itiraz dahi etmediler.
Bu bakımdan seçim sonrası seçimden daha önemli oldu. Dolayısı ile ilk sevinç ve hüzün 11 Ekim’de ilk tur nedeni ile yaşanacak. Bu, kim kaldı kimler kalamadı noktası ile olacak. İkincisi ikinci tur sonrası kim kazandı kim kazanamadı diye olacak. Her iki nokta, öncelikle seçime katılan siyasi partilerin iç dünyasını sonra toplumu etkileyecek.
Bu nedenle ister birinci tur, isterse ikinci tur sonuçları bakımdan olsun, her siyasi güç kendi değerlendirmesini kendisi için de yapacak. Ama sonuçlar ne isterse olsun herkes içinde bulunduğumuz ağır ekonomik durum nedeni ile ortak toplumsal paydaya yol açacak sorumlulukla hareket etmelidir.
19 Ekim’de gündeme gelmesi gereken erken seçim değil, krize karşı ortak düşünsel ve siyasi duruş olmalıdır. İnsanı merkeze koyan, ortak değerler için krizden çıkış platformu geliştirilmelidir.
19 Ekim
- 05 Ekim 2020, 09:35
- 146
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi