banner564

15 Temmuzlar ve 20 Temmuz

15 ve 20 Temmuz 1974, Kıbrıs’ın sakinlerinin ve bölgenin yaşamında etki ve iz bırakan iki önemli tarihtir. Bunlar aynı zamanda Türkiye ve Yunanistan halklarının yaşamında önemli dönemlerdir. 15 Temmuz 1974, Faşist Yunan Cuntasının desteğinde, Kıbrıslı Rum faşist EOKA B’nin gerçekleştirdiği darbedir. Bu darbenin lideri Nikos Sampson , darbe açıklamasında;  “ Artık Kıbrıs Cumhuriyeti yoktur, onun yerine Kıbrıs Elen Cumhuriyetini kurduk” demişti. Yani darbenin amacının açıkça,  Anayasasında Federatif düzenlemeler ve kurallar olan;  iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyetinin yapısını ortadan kaldırmak olduğunu açıklamıştı.  Böylece iki toplum ve ilgili taraflar olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere arasında yapılan ve BM’nin de kabul ettiği,  1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarının ortadan kaldırma niyetini ilan etti. Bu niyet, uluslararası hukukun kabul ettiği esasa aykırı idi. Bu nedenle,  KC Anayasasında yer alan  temele dayanarak Türkiye; Garantör ülke olarak,  20 Temmuz 1974’te iki topluma ve adaya huzur ile barış getirmek amacı ile  bu faşist darbeyi püskürtmek için  askeri müdahaleyi gerçekleştirdi. 15 Temmuz 1974 faşist darbesini kınayan BM, Türkiye’nin attığı bu adımı kınamadı.
Kısacası, 15 Temmuz faşist darbesi, onlarca Kıbrıslı Rum demokrat ve barışçı insanı katletti. Adanın geleceğinde zaten sıkıntılı olan Kıbrıs Türk Toplumunu da derin endişe içine soktu, Arkasından gelişen 20 Temmuz Barış Hareketi ile pek çok Kıbrıslı Türk, Rum, Türkiyeli ve Yunanistanlı insan, genç, savaş nedeni ile yaşamını kaybetti. On binlerce Kıbrıslı Türk ve Rum, yüzlerce yıldır yaşadıkları ata toprakların terk ederek Kuzeyden Güneye, Güneyden Kuzeye göç etti. Kıbrıs’ta iki bölgeli yeni durum oluştu. Bu yeni durumda, Anayasasında Fonksiyonel Federatif Düzenleme olan Üniter Kıbrıs Cumhuriyeti;  iki toplum, arasında gerçekleşen 1977 ve 1979 Doruk Antlaşmaları ile İki Bölgeli, İki Toplumlu, siyasi eşitliğe dayanan, Federal Kıbrıs Cumhuriyetine dönüşme ortak sonucuna varıldı. Bu sonucu, BM ve tüm uluslararası kamu oyu da kabul etti.  Ancak hala, karşılıklı kabul edilen bir Antlaşma oluşmadı. Dünyanın ve bölgenin bu karmaşık ortamında, karşılıklı kabul edilecek bir antlaşmaya ulaşmamak, adanın her iki toplumuna da sahip oldukları avantajlara karşın, huzur getirmiyor. Güneydekiler ellerindeki tanınma avantajına karşın,  kendilerini huzurlu ve güvende his etmiyor. Kuzeydekiler ise ellerinde olan Güvenlik ve yönetme gücüne karşın, dünyadan pek çok açıdan soyutlanmış ve ekonomik, sosyal ağır sorunların yol açtığı güvensiz bir halde yaşıyor. 
Hele biz, hiç unutmayalım, Ulusal Kurtuluş savaşını yaşayan ve bunun sonucunda Türkiye Cumhuriyetini kuran Atatürk; savaşın muzafferi olarak, bir yandan Lozan Barış Antlaşmasına öncelik verdi. Akabinde de savaştığı Yunanistan’la “ Atatürk -  Venizelos” dostluğu olarak isimlendirilen barışçı ve dostane ilişkilerin gelişmesinin öncülüğünü yaptı. Bugün, hakkında yıllarca spekülasyon yapılan Lozan  ve Montreux Antlaşmalarını  kıymeti;  Türkiye Cumhuriyetinin 100 . yılında da herkese  kendini yeniden  kabul ettirdi. Bu bize, savaşlar veya siyasi kazanımlarla elde edilenin, ilgili tarafların  karşılıklı kabul edecekleri ve uluslararası alanın da bu temelde onay vereceği bir Antlaşma olmadan elde edilenin gelişmesi çok zorlandığını gösterir.  Bu nedenle, 15 Temmuz ve 20 Temmuz’un yıl dönümünde karşılıklı kabul edilecek bir Antlaşmanın önemi yeniden hatırlanmalıdır.
15 Temmuz ayrıca; 2016’da Türkiye’de halk iradesine ve demokrasiye karşı yapılan darbenin de 8. yıl  dönümüdür. Bu vesile ile demokrasiye, hukuk devletine karşı yapılan her darbe lanetlenmelidir. 15 Temmuz 1974 Darbesini Kıbrıs’ta yapan faşistler, Kıbrıs Cumhuriyetini fes etmeyi öne almışlardır. 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de  faşist darbe yapanlar da, Kurtuluş Savaşını yöneten ve  yürüten ve Egemenliğin Kayıtsız Şartsız Millette olduğu vurgusu ile kurulan TBMM’sini bombalayarak;  hain emellerine ulaşmaya çalışmışlardı. Bu nedenle artık  farklılıkların bir birine saygı duyacağı, demokratik hukuk devleti ve barış içinde ortaklaşa yaşamının önemini idrak ederek hareket etmek, her yurtseverin önceliği olması gerekir. 

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hasan Nuri
Hasan Nuri - 2 ay Önce

Sayın Soyer, Geçmişten Bugüne nasıl Geldiğimizi az çok BİLİYORUZ da KKTC ile Bu Günden Sonra Nereye Gideceğimizi BİLMİYORMUYUZ acaba ! Mevcut Siyasetimiz ile gerçekten Gelecek Yıllarda KKTCnin Bu Haliyle nerelere gideceğini ve ne olacağını Yöneticilerimiz de dahil Bilenimiz mi var ? Ülkemizi doldurduğumuz İnsanlarla Turizm ‘ Üretim ve İhracatın olmadığı KKTCde Suçların ve Suçluların patlak vermesi normal değilmidir yani ? Yetersiz Yolları ‘ Altyapısıyla Pahalılığın Tavan yaptığı KKTCde Gelecek Endişesi ile yatıp kalkan Kıbrıslı Türkler için Gelecek değil de geçmiş yıllar mı daha önemlidir !! Mutfakta Yangın var diyen Annelere Çalıştıkça Fakirleşip ve Yoksullaşan Babalara fahiş Enflasyon altında Ezilenlere Yönetemeyip Batırıp Talan ettiğimiz KKTCde Geçmişimiz mi yoksa Geleceğimiz mi önemli sorusunu niye soramıyoruz acaba !

banner582

banner471

banner628

banner474