banner564

Kıbrıs gerçekleri ve Sayın Erdoğan’a sesleniş

  Bugün; faşist Yunan Cuntası’nın 15 Temmuz 1974’te başlattığı kanlı darbeyi sonlandıran, adaya barış ve huzur getiren 20 Temmuz harekatının 43’üncü yılını kutluyoruz...
  Barış harekatı sadece ENOSİS’i önlemekle kalmadı, aynı zamanda Kıbrıslı Rumlara ve  
  Yunanistan’a demokrasiyi getirdi...
  Katliamları sonlandırdı...
  Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hızlı bir şekilde gelişmesini sağladı...
  Kıbrıslı Türklere ‘Cemaat Meclisi’nden ‘Devlet Yönetiminin’ yolunu açtı...
  O nedenle herkesin geçmişi bilmesi; geleceğin sağlam olması açısından şarttır...
  Bizler tarihi gerçekleri hiçbir zaman saklamadık...
  1963’ü de, 1974’te olanları da en doğru şekilde anlatmaya çalıştık...
  Çünkü içimizde kin ve nefret duygusu yoktur...
  Yaşadığımız bunca acıya karşın; Kıbrıslı Rumlarla ‘sağlam temellere dayalı’ ve ‘Türkiye’nin garantörlüğünün devamını öngören’ bir anlaşmaya hazır olduğumuzu her zaman kanıtladık...
  Gerek 2004 Annan Planı Referandumu, gerekse Crans Montana Konferansı’ndaki açılımlar bunun somut örnekleridir...
  Ne var ki; Kıbrıslı Rumlardaki düşünce ve tarihi olaylara bakış açısı bizden çok farklıdır...
  Onlar; çocuklarına, torunlarına, adayı ziyaret eden yabancılara Kıbrıs sorununun 20 Temmuz 1974’te ‘Türk işgali (!)’ ile başladığını söylüyorlar...
  Faşist Yunan Cuntası’nın 15 Temmuz 1974’te gerçekleştirdiği darbeyi dahi tarih kitaplarından kaldırdılar...
  Hâlbuki bu adada kalıcı bir barışın sağlanabilmesi için çocuklarımıza ve ondan sonra gelecek nesillere tarihin doğru öğretilmesi gerekiyor...
  Faşist Yunan Cuntası 15 Temmuz 1974’te Makarios’u devirip, ENOSİS yolunda silahlı harekâtı başlatmamış olsaydı; Türkiye buraya çıkarma yapmazdı...

Onlarda değişim yok
 
  Yaşanan bunca acı olaya karşın; Kıbrıslı Rumların ve Yunanistan’ın ‘ENOSİS’ ideallerinde en ufak bir değişikliğin olmadığını üzülerek görüyoruz...
  Bizleri müzakere masasında oyalarken, Rum Meclisi’nin EOKA terör örgütüyle ilgili kararı alması, ayrıca EOKA’nın yerini alan ELAM terör örgütünün devlet tarafından desteklenerek siyasallaştırılması ve parlamentoya taşınması ‘Büyük İdealin’ değişmediğini gözler önüne seriyor...
  Sadece bu iki olay dahi; müzakerelerin koparılması ve KKTC’nin, Türkiye ile birlikte kendi adımlarını atması için yeterliydi...
  Buna karşın Türkiye; 2003 yılından itibaren ‘Bir adım önde’ siyasetini devam ettirerek, Rum-Yunan tarafına son bir şans verdi...
  O şans Crans Montana’da yitirildi...
  Yakın bir gelecekte yeni bir şansın yakalanması ise mümkün değildir...
  Çünkü; temelde görüş ayrılıklarımız vardır...
  Onlar ‘sıfır asker, sıfır garanti’ diyor ve tek yanlı müdahale hakkını kabul etmiyor...
  Bizler de ‘garantisiz ve askersiz’ bir çözümün olamayacağını haklı güvenlik gerekçelerimizi de ortaya koyarak söylüyoruz...
  Öyleyse; bazı Rumların da son günlerde telaffuz ettiği gibi, iki ayrı yönetimin varlığı devam edecek ve bu iki ayrı yönetim arasında ‘saldırmazlık anlaşması’ imzalanması için çaba sarfedilecek...
  İki iyi komşu arasında karşılıklı ticaretin yolları denenecek...
  Başarılı olunması ve Rum tarafındaki eğitim sisteminin değiştirilmesi halinde uzun yıllar sonra ‘yeni bir nesil’ ile ‘yeniden birleşme’ denemesi yapılabilir...

Evimizi düzeltelim
 
  Kuşkusuz; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin güvencesi altında olan ve Türkiye’den büyük destek gören Kıbrıslı Türklerin ‘varlık içinde yokluk çeker’ duruma getirilmesi de önemli bir sorundur...
  KKTC yönetimlerinin, kaynakları doğru yerlerde kullanmak yerine partizanca harcamaları, kamu kuruluşlarının tamamen verimsiz hale gelmesi, iş yapacak kadroların eritilmesi, devlet ihalelerinde bizzat bir bakanın da itiraf ettiği gibi paraların havada uçması, kalıcı bir sistemin hayata geçirilmemesi gibi birçok nedenlerden dolayı ülkede işler iyi gitmiyor...
  Türkiye-KKTC arasında imzalanan protokolün gerekleri de yerine getirilmiyor...
  Bunlardan bir tanesi belediyelerin sayısını azaltmaya yöneliktir...
  Halen 28 olan belediye sayısı, geçtiğimiz yılın sonunda yarı yarıya azaltılacaktı...
  Ama yapılmadı...
  Yapılmadığı için de maaş ödeme ve yatırım yapma sıkıntıları devam ediyor...
  Başkent Lefkoşa’da bugün resmi törenlerin yapılacağı Dr. Fazıl Küçük Bulvarı’nda trafik adacıklarını ve refüjleri çevreleyen taşlar dahi 2 gün önce boyanabildi...
  Kanalizasyon sorunları devam ediyor...
  Temizlik çalışmaları yetersiz...
  Yeşillendirme hiç yok...
  Bu şekilde bir yaşam olamayacağına göre; bu düzenin devamına da izin verilemez...
  İşte bu noktada bir başka trajikomik durumu ele almakta fayda vardır...
  Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; söz verdiği gibi dağları, denizleri aşarak Anamur suyunu Kıbrıs’a getirdi...
  Dünyada bir İLK’i gerçekleştirerek, kuraklıktan inlediğimiz bir dönemde hayat suyunu Geçitköy barajına akıtmaya başladı...
  Ancak bizler hala bu suyu tüm bölgelerimize dağıtamıyoruz...
  Dağıttığımız yerlerde ise yüksek fiyatlarla halkımızı üzüyoruz...
  Suyun önemli bir kısmı denize dökülürken, bazı bölgelerde insanlarımızı hala kuyu suyu ile yaşatıyoruz...
  Kullanıma elverişli olmayan kuyu suları ile tarım yapıyoruz...
  
İsviçre olabiliriz
 
  Böylesi bir günde iç sorunlarımızı derinliğine ele alma şansımız yoktur...
  Fakat; başta Sayın Erdoğan’a ve bugün adamıza gelecek olan Sayın Binali Yıldırım’a duygu ve düşüncelerimizi kısaca aktarmak istiyoruz...
  Kuzey Kıbrıs doğası, sahilleri ve tarihi eserleriyle paha biçilmez bir yerdir...
  Nüfusu ve yüzölçümü çok daha küçük olan onlarca ada vardır ve kendi kendini yöneten bu adalarda yaşam düzeyi oldukça yüksektir...
  İnsanları mutludur...
  Alınacak bazı önlemler sayesinde Kuzey Kıbrıs’ın da kısa süre içinde ‘Küçük bir İsviçre’ olabileceğine inanıyoruz...
  Bunun için de yatırımları teşvik edecek yeni bir anlayışın egemen kılınması, KKTC’deki bürokratik işlemlerin kaldırılması ve düşük maliyetli üretim için su ve elektrik ücretlerinin ucuzlatılması şarttır...
  Dünyanın en pahalı elektriğini kullanan KKTC, mevcut yapı ile bir adım ileri gidemez...
  Tonu 6 liradan satılan su ile hayvancılık yapılamaz...
  İnsanların üretimden koparılmasının en önemli iki nedenini ortadan kaldırmak için gerekli adımların hızlı bir şekilde atılabileceği inancındayız...
  KKTC hükümetlerine yapılan yardımlardan bir miktar kesinti yapılarak, elde edilen miktarla bu iki sıkıntının ortadan kaldırılması tüm halkımızın beklentisidir...

Sayın Erdoğan, Sayın Yıldırım...
 
  Asrın projesini gerçekleştirdiğiniz için sizlere bir kez daha şükranlarımızı sunuyoruz...
  Fakat; bu suyun bazı köylerimize yarıdan fazlası heba edilerek patlamış asbestli borulardan geçip gitmesi, kanser hastalıklarının sürekli arttığı bu ülkede en büyük üzüntü kaynağımızdır...
  O nedenle Kıbrıs Türk halkı; tüm asbestli boruların değişmesi ve Anamur suyunun bir an önce tüm bölgelerimize ulaşması için sizlerin yardım ve desteğini bekliyor...
  Bir başka önemli sorun ise, Rum ambargosunu kırabilmek için ulaşımda yaşanan sıkıntılar ve bilet ücretlerinin pahalılığıdır...
  Yunan adalarını ziyaret eden bir milyon Türk turiste “Neden Kıbrıs’a gitmiyorsunuz?” diye sorulduğu zaman, öncelikle ‘ulaşım kolaylığı ve ucuzluktan’ söz ediyorlar...
  Aynı kolaylığı ve ucuzluğu KKTC için de yaratabilme konusunda özellikle THY’nin daha çok seferle, daha çok hizmet vermesinin yeterli olacağını düşünüyoruz...
  KKTC’ye 200, hatta 300 milyon Euro’luk yatırım yapan Türk işadamlarının gayretleri sonucunda bugün İsrail, Lübnan, Ürdün gibi ülkelerden turist akışının başlaması, gelecek için umut ve heyecan vericidir...
  Ulaşım olanaklarının artırılması ve rekabet edilebilir bir duruma gelinmesi halinde, güneyin yakaladığı rakamları kuzeyin de yakalaması mümkündür...
  Her zaman ve her koşulda Kıbrıslı Türklerin yanında olan bir Anavatanımız vardır...
  En büyük güvencemiz ve gururumuz da budur...
  Bu tarihi günde, Kıbrıs’a barış ve özgürlük getiren; 1960’lı yıllardan itibaren her türlü maddi ve manevi desteği vermeye devam eden Anavatan Türkiye’ye şükranlarımızı sunuyoruz...
  Şehitlerimizi rahmetle anarken, gazilerimizi sevgi ve saygıyla kucaklıyoruz... 
YORUM EKLE

banner471

banner473