banner564

15. Derin Ben’e yolculuk

“Peki, aşk ile çalışmak nedir? Giysinin kumaşını yüreğinizden çekilmiş ipliklerle dokumaktır, giysiyi sevgiliniz giyecekmişçesine.”
Sabah doludizgin erken uyandık. Düşlerimizde kalan bilgilerin yorgunluğuyla üzerimizde sanki de Babil kulesinin yükü vardı. Eşyalarımızı toparlayıp yola koyulduk. Burnumuza okaliptüs ağaçlarının kokusu geliyordu. Dağlar bulutlara karışmıştı. Sis bizi bilinmezliğe doğru çekiyordu. Sanki orada geleceğin nasıl olması gerektiğine dair sesler yankılanıyordu dağların eteklerinden aşağıya inerek. Peren ilerden dayıcığım koş diye seslenerek beni paniklendirdi. Çabucak yanına koştuğumda dev bir Cümbez ağacına hayretle bakarken buldum kendisini. Arkamızdan Beren de çığlıklarla koşarak yanımıza geldi ve gözleri şok içerisinde o dev ağaca bakakaldı. Tahminim gövde kalınlığına bakacak olursak bin yıldan fazla olmalıydı. Acaba konuşsak konuşur muydu? İçimizde yüce bir Tanrıyla mı yaşıyoruz? Gümrah bir ses düşündü ve düşündüğü gibi sesi beni onaylarcasına dallarını yeşillikleriyle üzerime eğdi. Şu an su üzerinde yürüyebilirim, havada takla atabilirim. Sessizliğimize ses katan bu varlığın varoluş sebebini kendisine sorarak öğrenebiliriz artık. Hiçbir ipucu çözümlenmeden buradan kaçıp saklanılmayacak. Ölümü hafifletmek için ne kadar yaşayacağımı sormalı mıyım? Gerçi tüm nefsimi teslimiyete verdim ben. Kendi bendimi aştım. Fiziksel dünyayı terk ettim. Öyle bir hakikat noktasındayım ki o dairenin içinde kendi Chi enerjimle dönüyorum. Evren benimle bir şimdiyi yaşıyor. Şimdinin tadını çıkararak ne kadar gizemli soru varsa sormak istiyorum sana ağaç. Sana ağaç diyebilir miyim yoksa bir adın var mı?  Adım Sıratı-Müstakim yani Allah’a Ulaştıran Yoldur adım. Peki, yalnızlığımı sana bırakabilir miyim? Yalnızlığını bana bırakamazsın, eğer kendi yalnızlığınla baş edebilecek güç yoksa sen de, sen daha Allah’ın kitabını okumamışsındır. Sadece sana emanet bırakmak istiyordum ki bakalım yalnızlık olmadan yaşayabilir miydim çünkü yalnız kalınca Allah’la ikimiz tek oluyoruz. Sen senin yalnızlığını birine bırakabilir misin? Eğer bırakabilseydin bu kadar uzun yaşar ve bilge bir varlık olamazdın. Tabii çok haklısın, sen de acının gergefinden geçmiş bir olgunluk hali var. Evet, engin tecrübelerin içinde çok tel geçirdim bileklerime. İçim sızladı ama ağlayamadım. Gözyaşı dökmeyince insan, insan olabileceğini fark edemiyor. Maddi kelimelerin başıboş dilleri beni kanatlandıramaz, ilahi dudaklardan dökülmesi gerek bana Muhammedin vesilesi ile İkra! 
Sükûnetin peşine düşmüşüz biz ikinci basamağın az ötesinde hazine olarak seni bulmuşuz. Eski bilge bir ağaç. Kökleri bin yıldır yerde toprağın çocuğu olmuş o. Başkalarına verebileceğim kalpler filizlendirecek köklerinin arasından. İnsan kendi derinliğini bilmez vakit kendisini çağırmadan. Yalnızlığa koştun günlerin içinden, yere serpildin dinlemek için o köklerin ağlayışını gülüşünü. Dokunduğun her insan şimdi nerede? Bilmezsin kaçıncı seviyede? Ermekteler mi korkularını yenebildikleri yerlere. Ha sahi öyle bir yer var mıdır? Huzurun doyasıya gezdiği yeni doğmuş bir bebeğin çıplaklığında başkasından almadığınız sevgilere tohum açtınız. Birbirinizin yüreğini selametle doldurun, birbirinizin bardağından, kaşığından, çatalından, yeri geldiğinde beyninizden kalbinizden faydalanın. Sükûnetiniz kendi tablonuza çizdiğinizi içi dolu kalbiniz olsun cömertçe insanlara verdiğiniz. Sebepsiz yere vermek sizi korkutmasın, insan azla da yaşayabilir. Asıl her şeyin fazlası öldürür zaten insanı ya da verememenin kahrından. Birine yardım etmek var olduğumuzun en güzel şeyidir. İhtiyaç susuzluğu çekenlere su verin. Bir gün bu ağaç gibi kökü sağlam ve bilge biriyle karşılaşırsanız, zamanında onu suladığınızı unutmayın. Çocuklar sıkıldınız mı bilmiyorum ama vermekten kaçınmayın sevginizi. Çok severek Allah’a aşkla dua edin. Kalbin kalkanı olmaz, ancak mahremiyeti olur. Allah’ı Sevmek haz verir kalbe düşen bir damla hüzün çökünce ezanla kulaklara. Ürünlerini ilhamla yaparız insanın, zamanla büyütürüz içimizde kâbusları bir bebek gibi sonuçta aciz insanız, iyi ve kötü huylarımızı giydiririz. Esmalarının hakikati ile özümüz hala insan kaldı. Ya da çok şeyi alıp götürmüş olabilir. Bir insan değilimdir mesela. Yalnızca sizi çok seven bir dayıyımdır. 
Adil olalım ki bugün artık çoğu kimse insan değil dedi kadim ağaç Sıratı-Müstakim. Gölge karanlıklar soluğumuzu emene kadar bu dünyadan gitmeyen parazitler gibiler. Hangi ayak artık prangasızdır. Hangi tren raydan çıkmamış ilerliyordur. Hangi insan ikiyüzlü değildir. Sevmenin sevilmenin kolay olduğu bir yer var mıdır? Kalp kırılmayan, sevgi ve saygının hüküm sürdüğü bir yer. Adaletin doğru işlediği bir yer. Nefsimize hâkimiyetin olduğu bir yer. Hep kitap okunduğu ama orada az konuşulduğu bir yer. Dedikodunun olmadığı bir yer. Tekel bir kurtuluşun bize dayatılmadığı bir yer. Aydınlığın gölgesi bile olsa var mıdır? Öyle bir yok dedi Cümbez ağacı, öyle bir yere varılmaz, öyle bir yer size varır. Özgürlüğümüz büyüdükçe bizleri daha fazla koruyamazlar korkusuyla daha çok kısıtlanır. Kelimelerse kifayetsiz bilinç üzerindeyse aklın; kalbimden içre bir kalp vardır ancak O söyletebilir bilinç-altımdakileri. Varlığımı bana veren ancak benim görünmeyen kuytularıma inebilir. Çocuklar uyudu zaten duymuyorlar bizi. Duysalar da anlam veremezler belki de sadece geceden istedikleri yıldızların altında ateşböceklerini kovalamaktır.
Yarına direnen bir tek ben varım. İyi uykular. 
YORUM EKLE

banner471

banner474